İkinci Bir Beyin Ve Korunması

Vücudumuzun sağlığı, en başta aldığımız gıdaların tam sindirilmesi ve atık kalmayacak şekilde zararlıların çıkarılmasıyla mümkündür. Her bir hücremiz, birbiriyle bağlantılı olduğu için, hastalanan bedenimizi iyileştirmede de vücudumuzun tamamını düşünmemiz gerekir.

Tıbbın kurucularından kabul edilen Hipokrat, bunu:

“-Bütün hastalıklar bağırsakta başlar. Bağırsak hasta ise, vücudun kalanı da hastadır.” diyerek açıklamıştır.

Modern tıp, bütün hastalıklara sebep olan bağırsakları göz ardı etmiş, bedeni parçalara bölerek (göğüs hastalıkları, sindirim sistemi hastalıkları, ruh hastalıkları gibi) incelemeyi tercih etmiştir. Yıllarca okullarımızda da bağırsakların ne işe yaradığı, basit anlatımlarla geçiştirilmiştir. Mesela incebağırsak, gıdaları ufak moleküllere ayrıştırıp bağırsağın iç yüzeyi tarafından emilip kana geçmesini sağlar. Kalınbağırsaklar ise, artık pek az faydalı madde içeren, ezilmiş gıda posasının suyunu ve inorganik tuzlarını emme vazifesi yaparak işe yaramaz posayı, rektumdan geçirerek anüsten dışarı attırır. Bu kısa anlatımlar, hepimizde bağırsaklarımızın “bir kalp, bir beyin gibi” önde gelen organlarımızdan biri olmadığı kanaatini yerleştirmiştir.

Bu mantığı kabul etmeyen bir kısım Alman, Amerikan, Avusturyalı bilim insanları, çalışmalarıyla bağırsakları daha yakından incelemeye almışlardır. Avustralyalı bir araştırma ekibi, bağırsaklarda beyinden ve omurilikten bağımsız olarak çalışan ve yaydığı elektrik dalgalarıyla gıdaların sindirim sisteminden geçişini senkronize ve koordine eden, vücuttan atılmasını sağlayan “ikinci bir beyin” olduğunu keşfeder.

Hâlbuki bağırsaklar, yüz milyonlarca sinir hücresi tarafından çevrilmiş olup omurgadan daha fazla nörona sahiptirler. Nöro bilimcilerin keşfine göre, bu “ikinci beyin”, neredeyse kafadaki beynin bir ikizi gibi; hücre tipi, etken maddeleri ve reseptörleri ile kafadaki beynimizin birebir aynısıdır.

Nitekim New York Columbia Üniversitesi’nden Prof. Dr. Michael Gershon’un 1998 yılında yayınlanan “The Second Brain” (İkinci Beyin) adlı kitabında, “bağırsakların hücre tiplerinin, etken maddeleri ve reseptörlerinin beynin kopyası olduğu” açıklanmıştır. Beyinde üretildiğini düşündüğümüz serotonin, dopamin ve noradrenalin gibi nörotransmitterlerin büyük bölümü, bağırsaklarda sentezlenmektedir.

Peki, bu ikinci beyin ne işe yarıyor? Düşünüyor ve hissediyor mu? Hatırlıyor mu?

Gershon, bağırsaktaki beynin, sevinç ve üzüntüde çok büyük rol oynadığını, fakat insanların çok azının onun varlığından haberdar olduğunu söylüyor.

Bu konuda ilk açıklama, 19. yüzyılın ortalarında, Alman Nörolog Dr. Leopold Auerbach tarafından yapılmıştır. Dr. Leopold Auerbach, bir bağırsaktan parçacık aldığı ve bunu basit bir mikroskopla incelediği zaman onu hayrete düşürecek bir hâdiseyle karşılaştı. Bağırsakların duvarında, iki katmanlı, sinir hücrelerinden oluşan bir iletişim ağı mevcuttu. Bu ağ, incecik olup iki kas tabakası arasına gizlenmişti.

Bağırsaklar, sindirim sisteminin kumanda merkezi olup sadece besleyici maddelerin birleşimi, tuz oranı ve su miktarı gibi kaba değerleri analiz etmekle kalmaz; gıda emilimi ve dışkılama mekanizmasının yanında sempatik ve parasempatik sinir iletim maddelerinin, uyarıcı hormonların ve koruyucu salgıların hassas dengesini de kontrol eder.

75 yıllık bir hayat boyunca 30 ton gıda ve 50 bin litre sıvıdan fazlası bağırsaklardan geçer. Gershon, bağırsakların yanında, kalbin âdî/basit bir pompa olduğunu düşünüyor. Bağırsaktaki beyin, yüksek zekâsı ile verimliliği belirliyor. Milyonlarca zehir ve tehlikenin hakkından ustaca geliyor. Bağırsaklardaki kumanda merkezi, en azılı düşmanlara karşı savaşıyor. Her gün, dışarıdan aldığımız ve bir nevi bizimle birlikte yaşayan, milyonlarcası sindirim sistemimizde ikamet eden mikroorganizmaların, kendi organizmamız içine sızmasını önlüyor.

Bağırsaklar, vücudun en büyük organıdır ve savunma hücrelerinin %70’i burada bulunur. Bağırsağın iç yapısında bulunan gaita salyası ve mayalama basilinden oluşan ılık sıvı karışımı, çok tehlikeli bir bakteri ve mantar yuvasıdır. İçimizde, aşağı yukarı 500 tür ölümcül canlı barınmaktadır. Dışkının yarısı ölmüş bakterilerden oluşur. Bu ölmüş bakteriler, organizmamızın en tesirli savunma hattı olan bağırsak duvarları sayesinde bizden uzak tutulur.

Bağırsaklarda bulunan savunma hücrelerinin büyük bir bölümünün bağırsak beyin ile normal beyne doğrudan bağlantısı vardır. Hücreleri, “iyi” ve “kötü” diye ayırt etmeyi öğrenirler, bu öğrenilen bilgi hâfızalarına kaydedilir ve gerektiği anda yine aktif hâle gelir.

Bu faaliyetlerin çoğu, birinci beyinden tamamen bağımsız çalışır. Vücuda zehir girdiği zaman bağırsaktaki ikinci beyin, tehlikeyi ilk olarak hisseder ve kafadaki birinci beyne tehlike sinyalleri gönderir. Çünkü tehlike ânında kafadaki beyin hazır olmalı, kişi midesinin ne durumda olduğunun farkında olup plâna göre davranmalı, kusma, kramp ve ishal şeklinde tepki vermelidir.

Her iki beyin arasında, hücre biyolojisi bakımından hayret verici bir benzerlik vardır. Kafatasındaki birinci beyin gibi, bağırsaklarda yer alan ikinci beyin de hassas bir idare merkezidir. İkinci beyin, düşünce organımız olan birinci beynimiz ve psikolojik durumumuza tesir eden dopamine, opiat gibi psiko-aktif maddelerin kaynağıdır. Bağırsakların anatomik kıvrımlı yapısı bile beyindeki kıvrımları çağrıştırmaktadır.

 

Bağırsak Florası

Bağırsakta gıdaların parçalanma ve emilmesinde vazife alan trilyonlarca mikroorganizma vardır. Buna “bağırsak florası” denir. Floranın çoğunluğunu probiyotik dediğimiz faydalı mikroorganizmalar, az bir kısmını da patojen bakteri ve mantarlar oluşturur. Probiyotik bakteriler sindirim, emilim vazifeleri yanında vitamin, enzim, serotonin, dopamin, noradrenalin gibi nörotransmitterleri üretir, immün sistem üzerine de tesir eder.

Bağırsak florası, vücuda parazit, toksin, kimyevî madde girmesini engelleyen bariyer vazifesi görür. Faydalı flora bakterileri, organik asitler üreterek bağırsakta hastalık yapan mikropların üremesini engeller. Bu bakteriler, K2 vitamini gibi bazı vitaminlerin sentezlenmesinden de sorumludur. Florayı oluşturan bakterilerin türleri, dokudan dokuya, kişiden kişiye ve ırktan ırka değişir. Aynı kişinin ağız florasıyla kalın bağırsak florası farklıdır. Yakın temasla kişiden kişiye flora aktarımı da söz konusudur. Aynı evde yaşayanların floraları benzerdir. Bağırsak disbiyozisi olan annelerin bebeklerinde normal bir bağırsak florası gelişemez. Bu bebekler sık sık enfeksiyon geçirirler.

 Antibiyotik kullanımı, bağırsak florasını daha çok bozar. Aşılar da floraya olumsuz yönde tesir eder. Gerekli tedbirler alınmazsa, fizyolojik/psikolojik birtakım hastalıkların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bağırsak florasını bozan en önemli faktör, antibiyotiklerdir. Gereksiz antibiyotik kullanımı, zararlı bakteriler yanında faydalıları da yok edeceğinden floraya çok fazla zarar verir. Antibiyotiğe maruz kalmış hayvan etleri, meyve ve sebzelerin yenmesiyle de bir geçiş söz konusudur.

Ağrı kesiciler, antidepresanlar, uyku ilaçları, doğum kontrol ilaçları, psikiyatrik ilaçlar, kemo ve radyoterapi, cerrahî işlemler bağırsak florasını bozarlar.

İşlenmiş, katkı maddesi, koruyucu kullanılmış bütün paketli gıdalar, şekerli-unlu gıdalar da floraya olumsuz yönde tesir eder. İşlenmiş unlu gıdalar, bağırsakta patojen mikroorganizmaların artışına sebep olan kötü bir ortam meydana getirirler ki, bu ortam, parazit ve bağırsak kurtlarının çoğalmasına yol açar. Alkol, stres, aşırı fizikî yorgunluk, toksik maddelere mâruz kalmak, hazır mamalar ve sezaryen doğum, florayı bozar.

Günümüzde fast-food yiyecekler, işlenmiş paketlenmiş ürünler, çok sık kullanılan antibiyotik ve ağrı kesiciler, artan sezaryen doğumlar, kimyevî ilaçlamalar sebebiyle neredeyse hepimizin florasının bozuk olduğunu söyleyebiliriz. Bunun neticesi olarak, başta beyin olmak üzere organlar zehirlenmeye maruz kaldığından, doku ve organların yapısı bozulmakta ve fonksiyonlarını yapamaz hâle gelmektedirler. İlerleyen zamanda DNA’nın yapısı bozulur ve genetik yatkınlığa göre, çeşitli hastalıklar ortaya çıkar.

Neticede sağlıklı ve doğru beslenmenin beden ve ruh sağlımız için ne kadar önemli olduğu bir kere daha görülmektedir.

Bağırsak floramızın sağlığına uygun gıdaları şöyle sıralayabiliriz:

Yumurta,

Et, organik tavuk, balık, kabuklu deniz ürünleri, et-kemik suları, tavuk suyu, balık suyu ve bunlarla yapılmış sebze çorbaları,

İşkembe, paça çorbaları,

Meyveler,

Nişastasız sebzeler (havuç, kabak, lahana, karnabahar, brokoli, enginar, kereviz, pancar, sarımsak, soğan, mantar, karalahana, bal kabağı, ıspanak),

Kabuklu yemişler (çiğ kabuklu olarak alınmalı, kabuklarıyla 24 saat tuzlu suda veya peynir altı suyunda bekletilmelidir),

Yağlar (arıtılmış tereyağı, soğuk sıkım zeytinyağı, hindistan cevizi yağı, çörek otu yağı, keten tohumu yağı, susam yağı),

Bal (organik)

İçecekler (sebze-meyve suları, taze zencefil çayı, badem sütü, filtre edilmiş mineralli sular, kambu çayı, şalgam suyu, maden suyu),

Kaya tuzu veya deniz tuzu,

Probiyotik gıdalar (yoğurt, peynir, ekşi krema, lahana turşusu, fermente sebze suları).

PAYLAŞ:                

Nejla Bas

Nejla Bas

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle