Su Kasidesi -10-

Serv ser-keşlük kılur kumrı niyâzından meğer Dâmenin duta ayağına düşe yalvâre su (Servi, kumrunun yalvarmasından dolayı dik başlılık ediyor. Onu ancak suyun eteğini tutup ayağına düşmesi vazgeçirir.)

Kelimeler: Serv: Servi. Serküşlük: Dikbaşlılık. Kumri: Kumru. Dâmen: Etek. Niyâz: Yalvarma, yakarma.

 

Sanatlar: Kumrunun serviye âşık olması ve yalvarmasında “teşhis”; “serv-kumru-su; dâmenin tut-ayağa düş-yalvar” kelimeleri arasında “tenâsüp”; servinin sevgiliye, kumrunun âşığa benzetilmesinde “açık istiâre”; serkeşlik kılmak, ayağına düşmek, yalvarmak sözcükleri arasında “tezat”; servinin başını iki tarafa sallaması, kumrunun ötmesi ve suyun ağaçlık yerde olmasının daha güzel bir sebebe dayandırılarak anlatılmasında “hüsn-i ta’lil” sanatı yapılmıştır.

 

Gönül Gözüyle Mânâsı: Dîvân Edebiyatı’nda servinin sevilene (sevgiliye), kumrunun ise sevene (âşıka) teşbih edilmesi meşhurdur.

Servi ağacının, müstağnî ve mağrûr bir hâli vardır. Bu yönüyle edebiyatta, her şey kendine muhtaç, kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, er-Refî’, el-Aliyy ve es-Samed olan Allah -azze ve celle-ye teşbihen kullanılır. Servi ağacı, müstakim, azametli ve şekli itibariyle de lafza-i celâlin ilk harfi olan “elif”e benzemesiyle, Allâh’ın rahmetini temsil eder.

Kumru, yaratanı karşısında bütün acziyetiyle duran ve istediği zaman arzusunu yegâne verenin ancak O (c.c) olduğunu bilen kuldur. Ve o kul der ki:

“…Benim dostum ancak, Âlemlerin Rabbi olan Allah’tır. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O’dur. Beni yediren de, içiren de O’dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra diriltecek olan O’dur. Âhiret gününde hatalarımı bana bağışlamasını umduğum O’dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.” (eş-Şuarâ, 75-83)

Su ise, rubûbiyyet ve ubûdiyyet (Hak ve halk) arasında, en fakirin en ganî olandan talebini ifade sadedinde, Âlemlerin Serveri Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e isnad edilmiştir. Çünkü Allah Teâlâ’nın rahmetini temsil eden, adının anılmasıyla gönülleri hûş u cürûşa getiren ve şefaat hakkının (Makâm-ı Mahmud) yegane sahibi olan O’dur. Nitekim bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmuştur:

“Gâyesini gerçekleştirmede zorluğa düşen kimse bana çokça salat ü selam göndersin. Gerçekte salat ü selâm rızkın çoğaltılması, sıkıntıların ve müşküllerin çözülmesi için bir vesîledir.” (Sünen-i Nesâî, c: III-IV, hadis no: 1283)

Kumru, yalvaran kuldur. Su, Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; servi ise Allâh’ın rahmeti... Kumru durmadan serviye yalvarıyor, yani Allâh’a… Ancak arada bir vesîle, bir elçi lâzım… Bu sebeple kumru, yaşadığı yer olarak hep servi ağacının gölgesini seçer ve ancak onun etrafında hayat bulur. Sevdiğinin etrafında insiyâkî olarak bulunma iştiyâkı içinde olan kumru; azametli, haşmetli ve göklere yakınlıkta duran servi ağacının gölgesinde, ondan hiçbir yakınlık görmediği için, “hû hû”larla bir derviş misâli bağışlanmayı beklemektedir.

Yakarışlarına ve nidâsına cevap alabilmek için servinin eteklerinde, en yakınında ve hep etrafında bulunan sudan, yani “Levlâk” sırrının sahibi Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den meded ummaktadır. Ve adetâ şöyle demektedir:

“-Yâ Rasûlallah, Sen olmasan ben, beni Yaratan’ı bilmezdim. O’na kulluk etmekten bîhaberim. O’nun rızâsına giden yolları ve gazabını teskin etmeyi de bana ancak Sen öğretirsin…”

Servi ağacının rüzgarda salınırken ortaya çıkardığı şekil, “lâm elif”e (ﻻ) benzer. Kumrunun eteğinde kendini bağışlaması için yakarmalarına karşın, rüzgarda âdeta “lâ” (Hayır, olmaz!) şeklinde bir edâ ile cevap veren serviyi ikna etmek ve affetmesi için duâ ve yakarışta bulunmak, elbette Peygamber-i Zîşan Efendimize yakışır.

Nitekim bütün peygamberlerin duâlarını dünya hayatına müteallik meselelerle ilgili kullanmalarına karşılık; Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu hakkını ümmetine şefaat için âhirete bırakması, bu gerçeğin en muhteşem delillerindendir.

Bizim de umudumuz oldur ki, O şefîü’l-müznibîn (günahkârların şeffatçisi) bizim hakkımızda da şöyle buyursun:

“-Yâ Rab! Bu benim ümmetimdendir, şefaatim üzerine olsun. Onu bana yaz!..”

Ve bizler de hep bu aşk ve ümid içinde şöylece duâ ederiz:

 

Ey rahmet-i rahîm! Benim işim, Allâh’ın yardımına ve Senin şefaatine kalmıştır.

Sen ki, Hak yolunda önde gelenlerin imâmı, reisisin.

Vücûdun ledün ilminin merkezi, evliyânın en büyüğü ve fazilet vesilesisin.

Dilin, mukaddes gül bahçesinin bülbülü, hikmet bostanına destan okuyansın.

Gönlün, hikmet sırlarının mahzeni, hazine sürgüsünün kilidi Mustafâ’sın.

Kâinâta tasarruf Sen’indir. Velilik mülküne Sen padişahsın.

Ey şâh, bu fenâ diyârının mülkünde bugün sonsuzluk suyuna baş pınarsın.

Nice mis gibi kalbi, bir bakışta hâlis bir altın eden kimyasın.

(Tâcizâde Cafer Çelebi)

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle