Peygamber Efendimizin Kadınlara Muâmelesi

 

İslâm gelmeden önce yaşanan döneme “câhiliye devri” denir. Câhiliye devri tabiri, sadece okuma-yazma, kültür ve medeniyetin geriliğini anlatmak için kullanılmaz. Bu tabir, insanlığın gerilediği, ahlâkın sefalet içinde olduğunu, Allâh’ın unutulduğunu, Allâh’ın indirdiği dine bağlılık ve sadakatin bittiğini gösterir.

Câhiliye devirlerinde, güçlüler her zaman haklı, zayıflar her zaman haksızdır. Kadınlar, fakirler, çocuklar, yaşlılar; kısacası sahipsiz ve himâyesiz olanlar, devamlı sûrette hor ve hakir görülür, ezilir.

Peygamber Efendimiz gelmeden önce, gerek Arabistan Yarımadası’nda, gerekse o günün süper güçleri olan İran ve Bizans’ta durum farklı değildi.

Kadın ve kızlar, onur kırıcı bir şekilde aşağılanıyordu. Kızların ilerleyen yaşlarda gördüğü kötü ve yüz kızartıcı muâmele yüzünden anne-babalar, daha çocuk yaşlarında çocuklarından kurtulmak istiyorlardı. Bazı ebeveynler, geçim sıkıntısı ve rızık endişesiyle çocuklarını öldürüyor, bir kısmı da kız çocuğu sahibi olma utancıyla yaşamaya dayanamadığı için yavrularını diri diri toprağa gömüyordu.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kız çocuklarına karşı olan bu bakış tarzını değiştirdi. Kendisine kız çocuğunun olduğu müjdelendiğinde o dönemdeki erkeklerden farklı olarak samimi bir şekilde mutlu oldu, zevcesini tebrik etti, kızına “Zeyneb: babasının süsü” adını verdi, kendisi için Akîka kurbanı kesti.

Peygamber Efendimiz, pek çok hadîs-i şerîflerinde kız çocuklarını, erkek çocuklardan ayırmayı yasakladı. Evlatlara verilen ikramlarda eşitliği gözetmeyi emretti. Kız çocuğu sahibi olan, onlara gözü gibi bakıp büyüten ve evlendirdikten sonra da onlarla ilgiyi kesmeyen ebeveyni, “cennetle” müjdeledi.

Anneyi, hürmet, muhabbet ve hizmet hususunda babanın önüne geçirdi. Annelerin ayaklarının altına cenneti serdi. Peygamber Efendimizin bu tavsiye ve uygulamalarıyla annelik şeref buldu. Kızlar ve kadınlar, kendilerini “değerli” hissettiler.

Kadın, hakarete, küçümsemeye, buğza layık bir varlık değildir. O, hürmete, muhabbete, merhamet ve vefaya layık olan insanlığın mürebbiyesi ve hizmetkârıdır.

Peygamber Efendimiz, toplumun iki zayıf kesimi olan “yetimler” ve “kadınlar” hakkında ashâbını uyarmış, kimsenin onlara haksızlık ve zulüm yapmamasını istemiştir.

Peygamber Efendimiz, eşler arasında merhamet ve muhabbeti artıracak yollar öğretmiş; kendisi de bizzat “En faziletli baba ve en sevgili kocanın nasıl olacağını” yaşayarak göstermiştir.

Hadîs-i şerifte, “Bana dünyanızda üç şey sevdirildi. Bunlar, kadın ve güzel koku, bir de gözümün nûru olan namaz!” buyrulmuştur.

Demek ki kadın, öbür din ve toplumlarda uygulandığı gibi nefret edilen, türlü hakaretlere mâruz bırakılan “belalı” bir varlık değil, Allâh’ın Peygamberine sevdirdiği, sevilesi bir varlıktır. Yine Peygamber Efendimiz, dünyanın “geçici bir metâ” olduğunu ifade buyurduktan sonra onun içinde en hayırlı şeyin, “sâliha bir hanım” olduğunu haber vermiştir.

Hayırlı ve sâliha hanım, toplumun gerçek mimarı, Fâtihleri büyütüp yetiştiren hakiki bir okuldur. Toplumlar, kadınlara değer verdiği kadar yücelmiş, onları hiçe saydığı, küçümsediği nisbette gözden ve insanlık seviyesinden düşmüştür. Rabbimiz, kendisinin kıymet verdiğine bizim de kıymet vermemizi nasip etsin. Bizi, bugün sürüklenmeye çalışıldığımız her türlü kötülük ve bataklıktan muhafaza buyursun. Âmin.

PAYLAŞ:                

Zahide Topcu

Zahide Topcu

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle