Peygamber Efendimiz’in Sağlıklı Beslenmeyle İlgili Tavsiyeleri

Cenâb-ı Hakk’ın kullarına, “Kur’ân ahlâkı”nı tebliğ etmesi için vazifelendirdiği sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, hayatı boyunca her konuda olduğu gibi sağlıklı olma ve dengeli beslenme hususunda da ümmetine örnek ve rehber olmuştur. Bundan yaklaşık 1400 küsur yıl önce yaşayan Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in günümüze ulaşan hadîs-i şerifleri ve sünnet-i seniyyesi, bugünün tıp dünyasına da ışık tutmaktadır.

Sağlık, Allâh’ın lutfettiği en büyük nîmetlerden biridir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Zenginlik hoştur, takva ile olursa zarar vermez. Sağlık, takva ile olursa, zenginlikten üstündür. Sağlıklı olmak, cennet nîmetlerindendir.”

 

Peygamberimiz ve Sağlıklı Beslenme

Kaynaklardan, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in günde iki defa yemek yediklerini öğrenmekteyiz.  Bunlardan birinin vaktini net olarak tespit edememekle beraber günün sabah ile öğle arasına tekâbül eden bir zamanda olduğunu söyleyebiliriz. Sabah kahvaltısını andıran bu öğün, mutlaka hafif yiyeceklerden ve ekseriyetle hurmadan oluşuyordu. Diğer öğün de akşam yemeği tarzında olup daha doyurucu yiyeceklerden meydana geliyordu. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in akşam yemeğine önem verdiğini ve onu tavsiye ettiğini görmekteyiz. Bu hususla ilgili, “Bir avuç hurma ile de olsa akşam yemeklerinden vazgeçmeyiniz. Zira akşam öğününün ihmali, insanı ihtiyarlatır, bünyeyi yıpratır.”  buyurmuşlardır. (Tirmizî; İbn-i Mâce)

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, hiçbir yemeğe karşı aşırı düşkünlüğü olmadığı gibi, “canı çekme” diye de bir hâlleri görülmemiştir. Daima ashabını düşünmesi, isteyeni boş çevirmemesi mühim hasletlerinden olduğu için, evinde olanı mutlaka dağıtırlardı. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- acıkmadan yemezler ve yemeğe oturduklarında da doymadan kalkarlardı. Bu, çok önemli alışkanlıklarını ümmetine de sık sık tavsiye etmiştir. Günümüzdeki “atıştırma” tâbir edilen, gereksiz yeme içmeler o günlerin lügatında yoktu. Sahabe-i kiram da bu sünneti tereddütsüz tatbik ettikleri için kolay kolay hasta olmazlardı.

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- Vâlidemiz, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hayatının sonuna kadar, üst üste iki öğün arpa ekmeği yemediğini nakleder. İbn-i Abbas -radıyallâhu anhümâ- da Peygamber Efendimiz’in birkaç gece arka arkaya hiçbir şey yemeden yattığını; O ve hâne halkının, akşam sofrasında yiyecek bir şey bulamadıklarını, yedikleri ekmeğin ise arpa ekmeği olduğunu haber verir.

Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yaşadığı dönemde, yetersiz beslenmenin zararına dikkat çekerek:

“-Yâ Rab, açlıktan Sana sığınırım; o, insanı hareketsiz bırakan ne kötü bir hâldir!” buyurmuştur. (İbn-i Sa’d, Nesaî, İbn-i Mâce)

Bir taraftan açlığın insan üzerindeki vahim tesirlerine değinirken, diğer taraftan yaşadığımız yüzyılın en önemli hastalıklarından biri olan “obezite”nin (aşırı şişmanlık) başlıca sebebi olan aşırı ve dengesiz beslenmenin zararlarına da dikkat çekmişlerdir:

“İnsanoğlu, midesinden daha kötü bir kap doldurmuş değildir. Esâsen insanoğluna, belini doğrultacak kadar, birkaç lokma yemesi yeterlidir. Yok, illâ daha fazla yemesi gerekirse, o takdirde, midesinin üçte birini yemekle, üçte birini içecekle doldursun, üçte birini de nefes payı olarak boş bıraksın!”  (Müsned, IV, 132; Hâkim, el-Müstedrek, IV, 331-332)

Bütün bu tavsiyeler, bugünün uzmanlarının ruh ve beden sağlığı için yazdığı reçeteler hâline gelmiştir. Vücutta hastalığın, zamansız ve gereksiz miktarlarda besinle doldurulup, organizmanın düzeninin bozulmasından kaynaklandığı, artık bilinen bir hakikat olmuştur. Bu yüzden yeterli ve dengeli beslenme diyetlerine rağbet oldukça yaygınlaşmıştır.

Sağlığın bir emânet olduğu şuuru içinde bir ömür süren Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yediklerine dikkat çekerlerdi. Tercih ettikleri yiyeceklerin sağlıklı beslenmede ne derece önemli olduğunu bazı misallerle açıklamaya çalışalım.

“Yemeklerin efendisi” olarak isimlendirdikleri kırmızı etlerden, koyunun göğüs, kol ve pazı kısımlarını, oğlağın da kürek etini çok severlerdi. Tıp diliyle konuşmak gerekirse, bu tercihleriyle hayvânî yağlardan uzak kalmışlar ve hazmı kolay olanı seçmişlerdir. Böylece damar sertliğinden korunmayı da sağlamışlardır. Hatta kolesterolü düşük (tavuk vs. gibi) beyaz etlerden çeşitli vesilelerle yediği de rivâyet edilmiştir.

Peygamber Efendimiz’in kepekli ekmek yedikleri bilinmektedir. Bu tip beslenmenin damar sertliğine karşı koruyucu olmasının yanı sıra bağırsak kanserlerini önleyici olduğu da bilinen bir gerçektir. Konuyla ilgili Hazret-i Âişe vâlidemizin, “Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i, hak din ve Kitapla Peygamber olarak gönderen Allâh’a yemin ederim ki; Yüce Allâh’ın, Peygamber gönderdiği zamandan rûhunu kabz ettiği zamana kadar kendisi, ne bir elek görmüş, ne de elekle elenmiş undan yapılan ekmek yemiştir!” dediği nakledilmiştir. Kendisine:

“-Öyle ise, arpayı nasıl yerdiniz?” diye sorulunca da:

“-Kepeğine üfleyerek yerdik.” şeklinde cevap vermiştir.

Yüce Rehberimiz, “Sofranızı yeşillik ile süsleyiniz.” buyurarak nebâtî yiyeceklere övgüde bulunmuşlardır. Zira sebzelerde sodyum mineralinin bulunmaması ya da çok düşük oluşu, yüksek tansiyonu dengelemekte bir şifâ kaynağıdır.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, “Üç şey reddolunmaz: Biri süt, biri yastık, biri de yağ” buyurduğu ifade edilmiştir.

İmam-ı Kastalânî, bu yağın, yerden çıkan yağ olduğunu belirtmiştir. Buradan, Peygamber Efendimiz’in sıvı yağları teşvik ettiğini söyleyebiliriz. Bilindiği gibi sıvı yağlar, damar sertliğini önlemede önemli rol oynar. Bu hususla ilgili yine Peygamber Efendimiz’in, “Zeytin yağını devâ edinin. O, mübârek bir ağacın yemişinden hâsıl olur, yani zeytin ağacının...” buyurduğu haber verilir.

Peygamberimiz Efendimiz, sebzelere olduğu kadar meyvelere de çok önem vermişlerdir. Özellikle hurma, üzüm, incir, kavun ve karpuz bunların en bilinenleridir. Bu meyveler, potasyum yönünden zengin oldukları gibi yüksek tansiyon tedavisinde de tavsiye edilenler arasındadır.

Ümeyye ibn-i Zeyd, Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in meyvelerden üzümle kavunu sevdiğini haber vermiştir. Yine bal ve bal şerbeti, Peygamber Efendimiz’in en sevdikleri arasındadır. Balın şifâ kaynağı olduğunu ve sayısız faydalarının bulunduğunu bilmeyen yoktur. Bununla ilgili “Tıbb-ı Nebevî”de, birçok ağır hastalıklara bile balın büyük faydalar sağladığı bildirilmiş­tir. Nitekim “İki şifâ veren şeyden istifâde edin: Bal ve Kur’ân.” buyrulmuştur. (İbn-i Mâce, Tıb 7) Bunlardan biri bedene, diğeri ruha, kalp ve dimağa şifâ verir. Yine “Kim her ay üç sabah bal yerse, birçok belâ (hastalık) ona dokunmaz.” buyrulmuştur. (İbn-i Mâce, Tıb 8)

Ayrıca sadırlara genişlik ve ferahlık vermesi bakımından ayva meyvesini tavsiye etmişlerdir. Talha -radıyallâhu anh- haber verir:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yanına girmiştim. Elinde ayva vardı. Bana «Ey Talha! Şunu al, ye! Çünkü bu, kalbe rahatlık verir.» buyurdular.”

Farklı iklimlerin, insanları daha kolay hasta edeceği, vücudun yeni ortama alışmasının kolay olamayacağından yola çıkarak Peygamber Efendimiz’in koruyucu tavsiyeleri de olmuştur. Bu sebeple bir memlekete gelenin, önce biraz çiğ soğan yemesinin sıhhate iyi geleceğini bildirmişlerdir. Çünkü soğan, mikroplara karşı koyma gücünü artırarak vücudu daha dirençli hâle getirir. Ancak bunun dışında “Soğan ve sarımsağı, pişmiş olarak yiyiniz.” buyururlardı. Böylece bunların kokusu, diğer insanları rahatsız etmemiş olur.

Elbette Rabbimizin hikmet ve ilham hazinesi kıldığı Rasûlullâh’ın yediği-içtiği her şeyde birçok şifa ve bereket mevcuttur. Rabbimiz, bizi, her hususta O’nun izini takip etmeye çalışan kullarından eylesin! Âmin.

PAYLAŞ:                

Nejla Bas

Nejla Bas

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle