Hayız Olan Bir Hanıma Yasak Olan Fiiller

Kadının hayız döneminde birtakım ibadet ve işlerden uzak durması ile alâkalı hükümler, hanımın erkeğe kıyasla ikinci dereceden kabul edilmesi mânâsında değildir. Hanımlara mahsus olan hükümler, kadınların fıtrî ve fizyolojik özellikleri göz önünde bulundurularak konulmuştur.

Bununla birlikte hayız olan bir kadının bazı ibadetlerden geri durması, Allah ve Rasulü’nün emri gereğidir. Yani hayızlı bir kadının aşağıda belirtilen hususlara riâyet etmesi, zaten başlı başına bir ibadettir.

 

Hayızlı Kadın Namaz Kılamaz                                                      

Hayızlı bir kadının, hükmü (farz, vâcip veya sünnet vb.) ne olursa olsun, namaz kılması veya secde yapması dinimizce haramdır. Hadîs-i şerîflerde bu durum şu şekilde beyân edilir:

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- Validemiz’den rivayet edildiğine göre, Fatıma binti Hubeyş, çok özür kanı (istihâze) gören bir kadın idi. Özür kanaması ile ilgili bu durumu Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e sordu. Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de ona şöyle buyurdu:

“-Bu gördüğün kanama, (rahimde bulunan çatlak) damardan gelmektedir; âdet kanaması değildir. Hayızın kadar bir süre geçinceye kadar namazı bırak; o günler bittiğinde guslet ve namazını kıl.” (Buhârî, Hayz, 19, 24, Vüdû, 63; Müslim, Hayz, 62; Ebû Davûd Tahâret, 109)

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hanımları da, hayız günlerinde namaz kılmazlardı. Ayrıca Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bayram kutlamalarına bütün hanımların katılmasını istemiş, fakat bayram namazı kılınacağı vakit hayızlı kadınları namazdan menetmiştir. (Buhârî, Hayz, 24)

Yine bir kadının, ay hâlindeyken kılamadığı namazlarını daha sonra kazâ etmesi de gerekmez. (İbn-i Âbidin, Reddü’l-Muhtar I/484,485)

Hanım râvîlerden Muâze -radıyallâhu anhâ- bu konuda şunları anlatır:

“Ben bir gün Âişe’ye dedim ki:

“-Neden âdetli kadın, orucu kazâ ediyor da namazı kazâ etmiyor?”

O da bana:

“-Sen «Harûri» misin?” dedi. Ben:

“-Hayır, Harûri değilim; ama soru soruyorum.” deyince:

“-Bizim başımıza bu hâdise gelince orucu kaza etmemiz emredilirdi, ama namazı kazâ etmemiz emredilmezdi.” dedi. (Müslim, Hayız, 69; Ebû Davud, Tahâret, 104; Nesâî, Siyam, 64)

Hadiste geçen “Harûri”, Sıffîn Savaşı’nda Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-’a karşı çıkarak, İslâm cemaatinden ayrılan “Hâricîler” için kullanılan bir isimdir. Zira onlar, kadının aybaşı hâlinde kılamadığı namazlarını, daha sonra kaza etmesinin vâcip olduğunu söylüyorlardı.

Hazret-i Âişe -radıyallahu anhâ- Validemiz’in, “Hayızımız bitince bize orucu kazâ etmemiz emredilirdi; ancak namazı kazâ etmemiz emredilmezdi.” meâlindeki ifadesinin mânâsı şudur:

Hazret-i Peygamber, kendisinin aybaşı hâlinde namaz kılmadığını bildiği hâlde, ona daha sonra namazını kazâ etmesini emretmemiştir. Eğer namazın kazâsı gerekseydi, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, mutlaka onu emrederdi.

 

Hayızlı Bir Kadın Oruç Tutamaz

Hazret-i Âişe -radıyallahu anhâ- Vâlidemiz’in: “Biz Rasûlullah zamanında âdet görüyorduk. Bu süre içinde kılamadığımız namazları kazâ etmekle emrolunmuyorduk, tutamadığımız oruçları ise kazâ etmekle emrolunuyorduk.” hadîsi sebebiyle kadınların, Ramazan ayında hayız veya nifas (loğusalık) sebebiyle tutamadıkları oruçları daha sonra mutlaka kazâ etmeleri gerekir. (Serahsî, el-Mebsut III/152; İbn-i Kudâme, el- Muğnî, I/348)

İmam Nevevî, Hazret-i Âişe Vâlidemiz’den gelen hadîs-i şerîfi şu şekilde açıklar:

“Bütün Müslümanlar, aybaşı ve loğusa hâlinde olan bir kadına, namaz ve orucun farz olmadığı hususunda ittifak etmişlerdir. Yine bütün Müslümanlar, bu durumdaki kadınların temizlendikten sonra da namazlarını kazâ etmekle yükümlü olmadıklarında ittifak etmişlerdir. Kezâ, bu durumdaki kadınların -temizlendikten sonra- oruçlarını kazâ etmekle yükümlü oldukları hususunda da ittifak etmişlerdir.

Namaz ile oruç arasındaki fark, şundan kaynaklanıyor: Oruç yılda bir defa farz olmaktadır. Bu sebeple orucun kazasını yapmak, kişiler için herhangi bir zorluk meydana getirmez. Namaz ise, her gün günde beş defa kılınması gereken bir farzdır. Bu da namazın kazasının oruca göre daha zor olduğunun bir göstergesidir.” (Müslim, Hayız, 69; Ebû Dâvud, Taharet, 104; Nesâî, Siyam, 64).

 

Hayızlı Olan Bir Hanım, Kur’ân-ı Kerîm’e Dokunamaz ve Onu Okuyamaz

Mezhep imamlarının hepsi, Kur’ân’a gusülsüz dokunmanın haram olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Vâkıa Sûresi’nin 79. âyetinde: “Ona (Kur’ân’a) temiz olanlardan başkası el süremez.” buyrulmaktadır. (Nevevî, el-Mecmû, II / 228; İbn-i Âbidin, Menhelu’l-Vâridîn, Mecmu’atü’r-Resâil I/ 112,113)

Âyet-i kerîmede geçen “temiz olanlar”dan maksad, abdesti ve guslü bulunan kişilerdir.

Hanefî, Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre, hayız veya nifaslı olan bir hanımın Kur’ân’dan en az bir âyeti yüzünden ya da ezberden okuması haramdır. Bununla birlikte ay hâlinde yahud loğusa olan bir hanımın duâ âyetlerini veya duâ mânâsı taşıyan sûreleri, duâ niyetiyle okumalarında bir sakınca bulunmaz. Kur’an öğreticisi olan hanımların, zaruret hâlinde, Kur’ân âyetlerini kelime kelime, cümleleri kese kese okumalarında bir mahzur yoktur.

Kur’ân öğreticisi olan bir hocahanım, hayız sebebiyle müsait olmadığı günlerde talebelerine Kur’ân okutarak onları dinleyebilir, talebelerinin Kur’ân ezberini alabilir yahud tecvid anlatma gibi konularla derse ara vermeden konularını işleyebilir. Aynı şekilde ay hâli sebebiyle Kur’ân okuyamayan hanım öğrenciler, Kur’ân’a dokunmadan ve okumadan, Kur’ân okuyan arkadaşlarını dinleyebilir, duâ ezberleyebilir, tecvid çalışabilir ya da kısa sûrelerin meâllerini ezberleyerek Kur’ân’la olan alâkasını devam ettirebilir.

Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-; “Âdetli olan ve cünüp bulunan kimse, Kur’ân’dan hiçbir şey okumasın.” diye emrederek gusülsüz bir şekilde Kur’ân okumaya teşebbüs eden kişileri îkaz etmiştir. (Tirmizî, Taharet, 98; İbn-i Mâce, Tahâret 105)

Mâlikîlerden bir grup ve İbn-i Hazm gibi âlimler, cünüplük hâlinin irâdî, hayızın ise gayr-i irâdî oluşundan hareketle, hayızlı kadın lehine bir ayırım yapmayı gerekli görmüş, özellikle kadınların Kur’ân öğretimi ve öğrenimi için hayızlı bir şekilde Kur’ân’a dokunmadan okuyabileceklerini beyân etmişlerdir. Ancak İslam âlimlerinin çoğunluğunun, hayızlı bir kadının Kur’ân’a dokunmasının ve okumasının câiz olmadığında ittifak etmeleri, böyle bir görüşle amel etmenin doğru olmadığının açık bir ifadesidir.

Hem unutmamak gerekir ki, şer’î bir gâyeye, gayr-i şer’î bir yolla ulaşmak mümkün değildir. İbadetlerde sayı ve süreden ziyâde; niyet, fikrî ve rûhî yoğunluk daha önemlidir.

 

Ay hâli Gören Bir Kadın, Câmi veya Mescidlere Giremez

Hayız olan bir hanımın, mescid ve câmilere girip beklemesi, dört mezhep imamına göre haram sayılmıştır. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur: “Cünüp ve adetli olan bir kadının mescide girmesi helâl değildir.” (İbn-i Mâce, Tahâret,126; Ebû Davud, Tahâret, 92)

Bununla birlikte cünüp, hayızlı ya da loğusa bulunan bir hanım; canına, malına, ırzına bir zarar gelmesinden korkarsa, zaruret sebebiyle mescide girmesinde bir mahzur yoktur. Tehlikeli ve zararlı bir hayvanın zarar vermesi veya hırsız, soyguncu ya da şiddetli soğuk, yağmur vs. gibi durumlardan korkma ve endişelenme sebebiyle kişi, başka da sığınacak yer bulunamazsa, o takdirde câmiye girip oturması câiz olur. Ancak unutmamak gerekir ki, zaruretler de miktarınca uzatılır.

 

Hayızlı Kadın, Kâbe’yi Tavaf Edemez                          

Umre veya hac ibadeti sebebiyle Mekke’de bulunan hayızlı bir hanım, Kâbe’yi tavaf hâriç, hacla ilgili bütün işlemleri ve ibadetleri (menâsik) yapabilir.

Umre sebebiyle Mekke’ye gelmiş olan bir kadın, eğer hayızlı ise, Harem-i Şerif’e giremeyeceği için hayızın bitmesini bekler; ay hâli sona erdiğinde gusül alarak umre ibadetini yapabilir.

Hac için Mekke’de bulunan bir kimse de, haccın rüknü olan ziyaret (ifâza) tavafı hâriç bütün hac işlerini yapar; ancak hayızlı bir şekilde Harem-i Şerîf’e giremeyeceği için ziyaret tavafını yapmak maksadıyla gusül alıncaya kadar Mekke’de bekler. Ziyaret tavafı ile hac ibadetini tamamlamış olur.

 

Hayızlı Bir Kadınla Cinsî Münâsebette Bulunmak

Âdet hâlindeyken cinsî münâsebette bulunmak haramdır. Kur’ân-ı Kerîm’de, “Sana «mehiz»den (yani âdetten veya hanımların hayız gördükleri süreden) sorarlar. De ki; O kadınlara eziyet veren bir hâldir. Hayız süresi içinde hanımlarınızdan (yani cinsi münasebetten) uzak durunuz!” buyrulmuştur. (el-Bakara, 222)

Cinsî münâsebet yasağı, normalde gelen akıntının az da olsa rengini değiştirmesi ile başlar ve normalde devam eden akıntının her zamanki rengine dönmesi ile biter.

Hayızlıyken kasten cinsî münâsebette bulunan kadın ve erkeğe, fakihlerin çoğunluğuna göre kefâret gerekmez. Ancak haram bir fiil işlendiği için bol bol tevbe-istiğfar edilmesi gerekir. Bazı fakihlere göre de, eğer kişi kadının hayız döneminin ilk günlerinde münâsebette bulunduysa 1 dinar (4 gr altın), eğer bu durum, kadının hayız günlerinin son zamanına denk geldiyse yarım dinar (2 gr altın)’ın sadaka niyetiyle fakirlere dağıtması îcap eder. Bu şekilde hareket etmek, Hanefîlerce müstehab görülmüştür. Yine Hanefîlerce hayız kanı kesilmiş olan bir hanımla gusül almadan önce münâsebette bulunmanın bir sakıncası bulunmaz. Zira cinsî münasebet yasağı, hayız kanının gelmesi sebebiyledir. (İbn-i Âbidin, Menhelu’l-Vâridin, Mecmu’atü’r-Resâil, I/114)

Hayız gören bir kadının vücudunun göbek ile diz kapağı hâricinde kalan kısımlarından cinsel yönden faydalanmakta bir sakınca yoktur. Bütün mezheplerde tercih edilen ve ihtiyata uygun olan görüş budur.

 

Diğer Dinlerin Hayız Görmekte Olan Kadına Karşı Tutumları

Câhiliye devri Arapları, âdet görmekte olan hanımlarına arkadan; Hıristiyanlar ise önden yaklaşırlardı. Yahudiler ile Mecusîler ise, onların yaptığının tam tersine, âdet hâllerinde hanımlarından son derece uzak kalır, hatta hayızları bittikten sonra bir hafta daha onlarla bir arada bulunmazlar, birlikte yemezler, içmezler, oturmazlardı. Kitaplarındaki emrin bu şekilde olduğunu ileri sürerlerdi. (Müslim, Hayz, 16; Ebû Davud, Tahâret, 103)

Hâlbuki İslamiyet, kadının yaşadığı hayız için “…De ki; o kadına eziyet veren bir hâldir. Bu hâlde iken kadınlarınızdan (yani cimâ etmekten) uzak durunuz.” âyeti ile âdetli kadınla münâsebeti yasaklamış ve bir nevî kadını korumaya almıştır. Gelen bu âyet üzerine sahabeden:

“-Hiç mi yaklaşmayacağız?” diye soranlara ise, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bu soruyu yahudilerden etkilenerek sormuş olmaları ihtimaline karşı:

“-Her şeyi yapınız, fakat cimâ etmeyiniz!” buyurarak; hanımların âdetli iken değersiz bir eşya gibi bir kenara itilmesinin yanlış olduğunu öğretmiştir. (Müslim, Hayz, 16; Nesâî, Tahâret,180; İbn-i Mâce, Tahâre, 124)

Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, âdet hâlindeki hanımlara nasıl davranılması gerektiğini, kendi hanımlarıyla olan ilişkilerinde onlarla yakından ilgilenerek ümmetine göstermiştir. (Bkz: Buhârî, Hayz, 5)

Hanımların hayız dönemlerinde duygu ve düşünceleri daha bir hassasiyet kazanmaktadır. Bu sebeple âdetliyken kadınlar, ilgi ve alakaya daha fazla ihtiyaç duyarlar. Bilhassa Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in başka hanımları bulunduğu hâlde, âdet görmekte olan hanımına yakın ilgi göstermesi, hayızlıyken hanımlara ilgi ve alâkanın azaltılmaması gerektiğine işaret etmektedir. (Müslim, Hayz, 3)

 

Âdet Hâlinde Gerekli Vücut Temizliğinin Yapılması

Hayız veya loğusa olan bir kadının, koltuk altı tüylerini yolması, kasık tüylerini tıraş etmesi, tırnaklarını kesmesi… gibi gerekli vücut temizliği yapmasında bir mahzur yoktur. Bazı kitaplar, hayızlı ve nifaslı kadının durumunu, cünüp kişiye kıyas ederek gerekli vücut temizliğini mekruh görse de, bazı âlimler böyle bir kıyası kabul etmemektedir. Zira cünüp olan bir kimsenin önünde gusül almasına engel olan bir hâl söz konusu değilken, hayızlı bir kadının kanaması gusle mânî bir durumdur. Bu sebeple hayızlı veya nifaslı kadını, bu gibi fiillerden mahrum etmek eziyet olur. Ancak hayızlı kadının gerekli vücut temizliğini, gusülden sonra yapması âdap gereğidir.

 

Hayız Olan Bir Kadın Hangi İbadetleri Yapabilir?

Hayızlı bir kadının, kıbleye karşı oturup tesbih çekmesinde, zikir, salavat, tekbir, tehlil ve duâ ile meşgul olmasında hiçbir mahzur yoktur.

Aslında ay hâlinde olan bir hanımın, ibadetlerden uzak kaldığı bu süreyi, kendisini yetiştirmek için bir fırsat bilip akaid, fıkıh, siyer, ahlâk vs. gibi dînî kitaplara yönelmesi ne kadar güzel, ne kadar isabetli bir davranış olur.

* * *

Not: Yukarıda hayızlı kadın için verilen bütün hükümlerin hepsi loğusa (nifas) kanı gören kadın için de geçerlidir.

 

Kaynaklar: Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları; Kemal Yıldız, Hanımlara Özel Haller, Semerkant Yayınları; Nihat Dalgın, Gündemdeki Tartışmalı Dini Konular, Ensar Yayınları.

 

Spot:

 

Hayız ve nifaslı bir kadın;

- Namaz kılamaz,

-Oruç tutamaz,

-Kur’ân-ı Kerim’e dokunamaz,

-Kur’ân-ı Kerîm’i ezberden de olsa okuyamaz,

-Câmi veya mescidlere giremez

-Kâbe’yi tavaf edemez

-Cinsî münâsebette bulunamaz…

 

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle