Yetimim, Garibim, Bîkesim

“Fâtıma” ismi, müslümanlar için ne kadar kıymetli bir isimdir. Peygamberimiz’in kızı olduğu gibi annesi Âmine’nin vefâtından sonra kendisine annelik yapmış olan Ebû Tâlib’in hanımının adı da Fâtıma’dır. Bu hanım üzerinde çokça durulması lâzım. İnsanın en büyük imtihanlarından birini başarıyla geçmek için örnek bir hanım çünkü… Yetim bir çocuğa bakmış, onu beslemiş büyütmüş. Ve bunu öyle kâmilen yapmış ki, o vefat ettiğinde Peygamber Efendimiz kabrine inmiş, bir müddet yatmış, gömleğini ona vermiş, kefen olarak... Kabir azâbı çekmesin diye... Ve hep hayırla yâd etmiş. Ne büyük pâye!..

Bugünlerde sürekli duyduğum hikâyelerdir bana Fâtıma Anne’yi yâd ettiren… Yetim, öksüz birçok insanın ya bizzat kendisinden yahut birileri vasıtasıyla neler “çektikleri”ni dinledim. Hem de hemcinsleri, hanımlar eliyle... Şefkat ve merhamet yumağı olan anne kalbine sahip hanımlar, başkasının evlâdı kendi ellerine kalınca, kendi evlâtlarına gösterdikleri hoşgörü ve yumuşaklığı gösteremiyorlar... Adâlet bir yana, Fâtıma Anne, Peygamberimiz gelmeden sofraya oturmuyor, evlatlarının yemesine de izin vermiyor. Kendi evlâtlarına yedirmiyor önce O yesin diye...

“O, Seni yetim bulup barındırmadı mı?” (ed-Duhâ, 6) buyrulurken bahsi geçen barındırma, sıradan bir barındırma değil... Kur’ân-ı Kerîm’de “…Yetimi gözetirler.” (el-İnsan, 8) âyeti başta olmak üzere yetimlerin hakkını gözetmeyi emreden pek çok âyet var. Kalbimin enerji merkezi, şifâ menba’ı diyor ki:

“Yetimi gözetmek, bayramda iki kat elbise almak değildir. Onun psikolojik problemleri de olmak üzere ağırlığını, yükünü çekmektir...” Bu durum, halkın vicdanında “Öksüze acıyan çok olur, ama ekmek veren az olur.” şeklinde ifadesini bulmuş.

Ellerinin altında yetim, öksüz bulunanlar için merhamet yâ Rab!

Kalplerine merhamet ihsan et ki, yetimlerini gözetsinler; Âminelerin, Abdullahların gözleri arkada kalmasın...

Hâllerine merhamet ihsan et ki, sadırları genişlesin, yetimlerin hâlleri onlara ağır gelmesin, sevimli gelsin, hoş görünsün…

Etraflarına merhamet ikram et ki, birtakım avâmîce lâflarla onların yükünü ağırlaştırmasınlar, aksine hafifletsinler...

Amine’nin yetimi... Annesinin vefâtı esnasında, onun başucunda imiş. Altı yaşında bir çocuk için ne unutulmaz bir tablodur, ne acı!.. Ne büyük bir dramdır bu!. Ve kıyamete kadar gelecek yetim ve öksüzler, hangi yaşta olurlarsa olsunlar, ne zor bir hâl yaşarlar!

“Sizin hiç babanız öldü mü? Benim öldü, kör oldum.” diyor şair…

Kimbilir kaç yaşında idi, koca adamdı muhtemelen... Kaç yaşında olursa olsun, anne-baba ölünce evlât yetim ve öksüz... Şöyle hoş örnekler de var:

Kocasının annesi vefat edince, Efendimiz’e hürmeten “O’nun gibi öksüz oldu artık…” diye eşine karşı daha merhametli davrandığını söylüyor bir dost.

Anadolu, ilmi olsun ya da olmasın, irfandan nasipli hanımlar diyarı... Ne inciler saklı bağrında... Bir yanda yetim-öksüz diye malı talan edilen, kendisi iş-güç altında ezilen kızlar, erkekler varken öte yanda, “O yetimdir, yüreği yufkadır.” diye normalden daha fazla merhamet gösteren, kendi çocuğuna yapmadığı hayrı yetimlerine yapan, Abdülmuttalip soylu dedeler, Fatıma soylu yengeler, Ebu Tâlip soylu amcalar var...

İmtihanlarına kolaylık ver yâ Rabbi, içlerine inşirâh... Arkası olmadığı için ezilen yetim ve öksüzlerin Sensin yegâne sığınak, barınak ve dayanağı…

Ey kıyâmet günü herkesin hesabını görecek olan Allâh’ım, merhamet eyle yetimlere, öksüzlere ve elleri altına yetim-öksüz bulunanlara... Âmin.

Salât eyle yetimlerin Sultanı’na,

Ve kıyamete dek gelecek olan yetimlere, öksüzlere...

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle