Nevin Abla'nın Ardından

15 Ekim 2004 Cuma gecesi, bir kul gözlerini bu dünyâ bâdirelerine kapatarak Rabbine kavuştu. 16 Ekim Cumartesi günü defin merâsimi vardı ve bir başbakan tabutunun altına girerek sel gibi bir kalabalıkla cenâzeyi kabre götürdü. Bir şehrin, bütün seviyeden insanını gönlüyle kucaklamış bir kişiye “Nevin Abla”ya olan son vefâ gösterisiydi. Çünkü o, yaşlısıyla genciyle, zenginiyle fakiriyle sokakta kalanıyla hapse düşenini görmüş gözetmiş ve hayatı boyunca bir “Erciyes Feneri” gibi aydınlatmıştı. Şimdi size onu tanıyanların, sevenlerin dilinden “Nevin Akyurt” hanımefendi… Ve onun örnek alınacak hayatı…

* * *

Ömrünü yoksul ve kimsesizlere adayan Nevin hanım, Ramazan’ın ilk Cuma günü, inşallah, Allah’ın azâbından emîn ve dünya eziyetlerinden kurtulmuş olarak Rabbine kavuştu.

48 yaşındaydı; ama o herkesin “Nevin Ablası”ydı. O, hep büyüktü.

Çok dayanılmaz acılar çekti. Yakalandığı kanser hastalığı sebebiyle vücûdunda damar bulmak adına delinmedik yeri kalmamıştı. Öyle ki, damarlar incecik kalmış, ilaç ya da serum verilecek damar bulmak oldukça zorlaşmıştı.

Diğer kanser hastalarının bir hafta gözlerini açamadıkları ağır kemoterapilerden hemen sonra, o, sanki hastaneden şimdi çıkan kendisi değilmiş gibi doğruca iletişim derslerine gider; oradan “Erciyes Feneri Derneği”nde her zamanki yerini alır ya da arabasına doldurduğu erzakları yoksul mahallelere götürerek dağıtırdı. Bu, sağlığı için hiç de iyi olmamasına rağmen, o buna aldırmaz, sanki az kalan vaktine daha çok hayır sıkıştırmaya çalışırdı. Bu hizmetin kendisine iyi geldiğini, böylece kendisini zinde ve rahat hissettiğini söylerdi.

Bütün faaliyetlerde ön saflardaydı. Erciyes Feneri Derneği’nde zenginlerden fakirlere uzanan merhametli bir anneydi. Her ihtiyaç sahibine madden ve mânen mutlaka el uzatmaya çalışırdı. Geceleri telefonunun sesi hiç kesilmez, Türkiye’den ve Avrupa’dan nice ihtiyaç sahibi arar, kendisini bulurdu. O da hiç birine “hayır!” demeyi bilmez, elinden geldiğince her birinin yarasını sarmaya çalışırdı. İşte o böylece Kayserilerin “Melek Annesi” hâline geldi.

* * *

Kendini Allah’ın kullarına hizmet için adamıştı. Sarhoş, mahkûm, sokak çocuğu, kişiliğini kazanamamış bir çok genç, yaşlı kim olursa olsun, Allah’ın kullarıydı ve onun için hiç fark etmezdi.

Hapishanelere sohbete gider; mahkûmların tekrar hataya düşmemelerine ve öfkelerine kapılmamalarına dair nasihatler verirdi. Bu gidiş ve gelişleri sırasında kadın mahkumların çocuklarını da görür gözetir, her birinin gönlünü almaya çalışırdı.

* * *

Son zamanlarda şöyle bir olayla karşılaştığını anlatmıştı:

“Evde yalnızdım, kapı çalındı. Çok ağır hareket ediyordum. (Hastalık vücûdunu öyle bir sarmıştı ki, kemiklerinin çıtır çıtır kırıldığını hissederdi.) Kapıya gittim, kimse yoktu. Yine zil çaldı. Kapıyı açtım. Yerde bir gül, gülün üstünde bir not, şunlar yazılıydı. «Nevin anne, ne olur sen ölme, bizim bir kanadımız kırık… Sen ölürsen diğer kanadımız da kırılacak..».”

Bunları anlatırken gözyaşlarına mâni olamamıştı. Daha önce hiç ağladığını görmemiştim.

Ama o da ölümün kendisine yaklaştığını çok iyi biliyordu. Nasıl bilmesindi, ağır kanser hastalarının başucunda durur, son nefeslerine kadar her anlarını onlarla birlikte aşama aşama yaşar ve onlara tesellî vererek “kelime-i tevhid” getirmelerine yardımcı olurdu.

* * *

Nevin abla ne zaman dinlenir, ne zaman uyur (ızdıraplarından uyuyabilirse) uyanır hiç kimse anlamaz, bilmezdi. O hep ayakta, o hep dışarıda birileri için yardım peşinde...

Bazen sabah 8.30- 9.00 gibi telefon açar:

“-Kalk kızım, kalk, öğlen oldu. İş çok, ben şurayı ziyaret etim, buraya gittim. Yatmanın zamanı değil!” derdi.

Evlenecekler, ameliyât olacaklar, ilaç bulunacak hastalar; elektrik-su faturası yatırılacaklar, yakacakları karşılanacaklar… vs. Velhâsıl hastalığına inat, durumu iyice ağırlaşana kadar insanların ihtiyaçlarını gidermeye çalıştı.

Son günlerinde:

“-Ayağa kaktığımda ilk işim, hasta ziyareti hakkında bir kitap yazmak olacak. Kızım ne olur şu sohbetlerinizde, hasta ziyaretleri nasıl olur onu anlatın!..” derdi. İnsanların hasta ziyaretinde yaptığı hatalar, onu derinden etkiler ve kendisi gibi nice hastanın bundan muzdarip olmasına üzülürdü.

* * *

Bir hadis-i şerifte:

“Allah Teâlâ, insanların ihtiyaçlarını görmek için öyle kullar yaratmıştır ki, onlara cehennem azâbı yoktur. Kıyamet günü onlar için nûrdan kürsüler hazırlanır. İnsanlar hesâba çekilirken onlar Allah Teâlâ ile sohbet ederler.” buyuruluyor.

Sevgili Nevin Abla sen Allah’ın bütün kullarını sevdin ve onlara merhamet ettin. Rabbim de seni böylece sevsin  ve mağfiretiyle kuşatsın.

* * *

Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- yine buyuruyorlar:

“Müminleri; merhamet, muhabbet ve yardımlaşmada tek vücut gibi görürsün. Nasıl ki bir âzâ rahatsız olunca diğerleri de ateş ve uykusuzlukla onun derdini paylaşırlar, müminler de böyledir.”

Senin ardından şimdi bizi de ateş ve uykusuzluk aldı. Bıraktığın yerden bizler devam edeceğiz. Senin için bütün yorgunluklar bitti. Sen şimdi rahatça, tebessümle bizleri, sana dua eden kardeşlerini izle…

Makâmın cennet olsun, Rabbine dolu dolu âhiret azığıyla kavuştun.

 

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle