Şebnem 20. Yılı Münasebetiyle-Muhterem Osman Nûri Topbaş Hocaefendi İle Kısa Bir Mülâkat

ŞEBNEM DERGİSİ’NİN 20. YILI MÜNASEBETİYLE

Muhterem Osman Nûri Topbaş Hocaefendi ile Kısa bir Mülâkat

 

Muhterem Efendim; dergimizin ilk sayısının neşredildiği zamandan bugüne 20 yıl geçti. Şebnem Dergisi hakkında neler söylemek istersiniz?

Evvelâ Rabbimiz’den niyâz ediyoruz ki, -inşâallah- Şebnem Dergimiz, daha uzun yıllar, yarının mimarları olacak hanım kızlarımız için bir mektep olmaya devam eder.

Hatırladığım kadarıyla bu dergi, sadece Hüdâyi Kız Kur’ân Kursu’nda bir kültür dergisi olarak hazırlanacaktı. Süreyyâ Anneniz, toplumun ihtiyacını da dikkate alarak bu çalışmanın, geniş bir kitleye hitap etmesinin çok daha hayırlı olacağı düşüncesiyle, bir “Kadın ve Âile” dergisi olarak çıkmasını arzu etmişti. Bu hâlisâne niyetle yola çıkıldığından, hamd olsun bugünlere gelindi.

İslâm, hanımlara çok büyük bir değer atfediyor. Zira toplumun çekirdeği olan âilenin kurulmasında ve sağlam temeller üzerinde devam ettirilmesinde hanımların müstesnâ bir rolü vardır. Evlâtları İslâm şahsiyet ve karakteri ile terbiye edecek, onları göz nûru nesiller olarak yetiştirecek olanlar da sâliha annelerdir.

Rasûlullah r Efendimiz, Cennet’in böyle sâliha annelerin ayakları altında olduğunu bildiriyor. (Bkz. Nesâî, Cihâd, 6; Ahmed, III, 429; Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 125)

Yine Efendimiz r:

“İkram ve ihsanlarınızla çocuklarınıza eşit muâmelede bulunun. Eğer ben birini üstün tutacak olsaydım, kızları üstün tutardım.” buyuruyorlar. (Heysemî, IV, 153; İbn-i Hacer, el-Metâlibü’l-Âliye, IV, 69)

Bugün de en kıymetli hizmet ve gayretlerden biri, sâliha anneler yetiştirebilmektir. Fâtihler, Yavuzlar, Kânûnîler, Hüdâyîler, Mevlânâlar yetiştirecek anneler…

Böyle annelere verilecek ilk eğitim de Kur’ân ve Sünnet muhtevâsında olmalı. İnsan, hayata küçük yaşta alışıyor. Ağaç yaşken eğiliyor. Zira bir kimse şayet küçüklüğünde güzel bir İslâmî terbiye almamışsa, büyüdüğünde toplumun potasında eriyip kaybolabiliyor. Başka dünyaların çocuğu olabiliyor. O zaman anne-babanın biyolojik yakınlığı da hiçbir şey ifade etmiyor.

Velhâsıl anne bir mekteptir. Onun yarınlara liyâkatli bir şekilde hazırlanması dâvâsında, Şebnem Dergimiz de büyük bir boşluğu doldurmaktadır, elhamdülillâh…

 

2- Sizinle dergimiz için ilk görüştüğümüzde birtakım prensipler belirlemiştiniz. Biz dergi olarak bu zaman zarfında sizin hassasiyetlerinize riâyet edebildik mi? Gönlünüze tercüman olabildik mi?

Bir mü’minin bütün endişesi, Allâh’ın rızâsını kazanabilmek ve Rasûlullah r Efendimiz’e lâyık bir ümmet olabilmeye gayret göstermektir. Bunun için de hayatın hiçbir noktasında İslâm’dan tâviz vermemek gerekiyor. İslâm’ı en güzel şekilde yaşamak ve insanlara ulaştırmak gerekiyor. Kur’ân ve Sünnet’in istikâmetinden kıl kadar dahî ayrılmamak gerekiyor.

Öyle zannediyorum ki, âhiret heybesini doldurabilmek gâyesiyle yola çıktığında, Şebnem Dergimizin gözetmesi gereken hassâsiyetler olarak bunları zikretmiştik. Hamd olsun, görebildiğimiz kadarıyla. bu hassasiyetlere riâyet edildi, bir tâviz verilmedi.

Rabbimiz, bir mü’minin yaptığı her işi dâimâ en güzel şekilde yapmasını arzu ediyor. Şebnem Dergimizin de yirmi senedir istikâmetini bozmadan gidiyor olmasından dolayı, bütün çalışanlarını tebrik ediyoruz. Rabbimiz, hizmet ve gayretlerinizi dâim eylesin, ziyadeleştirsin ve kabul buyursun inşâallah.

 

3- Her şeyin alt üst olduğu bir devirden geçiyor gibiyiz. Sanki kıyametin ayak sesleri duyuluyor... Böyle bir dönemde dergimizin okuyucularına neler söylemek istersiniz?

Evet, her bakımdan çok farklı bir zaman dilimindeyiz. Her alanda pek çok savrulmaya şahit oluyoruz.

Gençliğimizde, bugüne nazaran imkânlar daha mahduttu. Fakat insanların gönül dünyaları daha zengindi, akâidi daha düzgündü, beşerî münâsebetleri daha seviyeli ve samimî idi, âileler daha sağlamdı.

Günümüzde ise dijital teknolojinin çamurları, her aileyi kirletmeye başladı. İnsanlar hodgâmlaştı, bencilleşti, sadece kendini düşünür hâle geldi. Âhiret unutuldu. Hayâ, iffet, güzel ahlâk, mahremiyet gibi haslet ve husûsiyetler zayıfladı. Kılık-kıyafet değerleri âdeta erozyona uğradı. Âile münasebetleri değişti. Mahalle kültürü kayboldu. Moda revaç buldu. Sanki modern bir câhiliyede yaşıyoruz.

Fakat unutmayalım ki, pek çok ahlâkî vasfın zâyî edildiği ve mânevî hassâsiyetlerin yitirildiği, zor ve mahzun devirlerde yapılan amelleri Cenâb-ı Hak, husûsî ecirlerle mükâfatlandırır. Bunları “Karz-ı Hasen: Kendisine verilmiş güzel bir borç” olarak kabûl eder. Karşılığını da, tıpkı zor ve tehlikeli yerlerde vazife yapanlara verilen “mahrûmiyet zammı” gibi kat kat fazlasıyla lûtfeder.

Nitekim Mekke Fethi’nden evvel ve sonra yapılan hayırların birbirine eşit olmadığını Rabbimiz şöyle bildiriyor:

“…Elbette içinizden, fetihten önce harcayan ve savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlarla eşit değildir. Onların derecesi, sonradan infâk eden ve savaşanlardan daha yüksektir…” (el-Hadîd, 10)

İşte bugün de Allah yolundaki hizmetlere ve bilhassa mânevî eğitim faâliyetlerine çok ehemmiyet gösterelim. Bir gönlü daha İslâm ile buluşturabilmenin gayret ve heyecanı içinde olalım.

Günümüzün modern câhiliyesinden kurtulmanın, ancak Kur’ân ve Sünnet’e olan bağlılığımızı artırmakla mümkün olduğunu unutmayalım.

Rasûlullah r Efendimiz’e olan muhabbetimizin seviyesini artırmaya gayret edelim. İnsan sevdiğinin hâliyle hâlleniyor zira... İki kalp arasındaki muhabbet, şiddeti ölçüsünde gönülleri aynîleştiriyor.

Bu engin muhabbetle gönüllerimizi ihyâ etmeye çalışalım. “Hayırlı bir ümmet” bir “rahmet insanı” olmaya gayret edelim. Dînimizin güzel bir temsilcisi olabilmenin derdinde olalım.

Velhâsıl hayatın her safhasında, “takvâ” hassâsiyetini gözetmeye çalışalım. Çünkü Rabbimiz takvâ sahibi kullarını seviyor. Takvâ ehli kullarına her zorluktan bir çıkış kapısı açacağını müjdeliyor. (Bkz. et-Talâk, 2)

Ayrıca İmâm Şâfiî’nin şu nasihatini her hususta kendimize düstur edinelim:

“Kendini hak ile meşgul etmezsen, bâtıl seni işgal eder!”

 

4- Allah size ve ailenize; hayırlı, sağlık ve âfiyet üzere uzun ömürler ihsan eylesin. Okuyucularımıza, yazarlarımıza ve Şebnem Dergimize emek veren evlâtlarınıza, hizmet ufku konusunda son olarak neler söylemek istersiniz.

Rabbimiz’den cümle ümmet-i Muhammed için sağlık, sıhhat ve âfiyet diliyoruz. Rabbimiz, hepinize bereketli bir hizmet ömrü ihsan eylesin.

Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:

“Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.” (en-Necm, 39)

Yani bu dünyada herkes, esasında kendine çalışıyor. Herkes, kendi âhiret heybesini dolduruyor. Mâlum, fânî bir dünyada yaşıyoruz. Rasûlullah r Efendimiz de; “Esas hayat, âhiret hayatıdır.” buyuruyor. (Buhârî, Rikāk, 1) Bu dünya, Cennet vizesinin alındığı bir mahal. Ebedî kalınacak ve gafletle ziyan edilecek bir yer değil…

Yine İmâm Şâfiî Hazretleri’nin buyurduğu gibi:

“Kervanların, yolculuk esnâsında ev inşâ etmeleri akıl kârı değildir. Gideceği yere ulaşmak isteyen, istasyonda uyumaz (gaflete dalmaz).”

Rabbimiz Asr Sûresi’nde şöyle buyuruyor:

“Zamana yemin ederim ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak îman edip sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnâdır.” (el-Asr, 1-3)

Dolayısıyla, sürekli artan bir gayretle hizmete devam edebilmek zarurî. Nitekim Rasûlullah r Efendimiz yirmi üç senelik nübüvvet hayatı boyunca bir gün dahî tatil yapmadı. “Birkaç gün de şu hurma ağacının altında dinleneyim!” demedi. Hayatında “tatil” diye bir mefhum yoktu. Onun tatili, yaptığı hizmetle dinlenmekti. Hizmetin feyz ve rûhâniyetiyle huzur buluyordu Efendimiz r.

O’nun rahle-i tedrîsinden geçen ashâb-ı kirâm da günlerini âhirette Efendimiz’le beraber olabilmenin iştiyâkıyla dolu dolu yaşadılar. Hizmetten hizmete koştular. Nitekim Vedâ Hutbesi’nde takriben yüz yirmi bin sahâbî varken, Mekke ve Medîne’de medfun olan yaklaşık yirmi bin sahâbî mevcut. Yani diğerleri Dünya’nın dört bir tarafına İslâm’ı tebliğ etmek için hicret ettiler.

Ebû Eyyûb el-Ensârî t Peygamber Efendimiz’in müjdesine nâil olabilmek için seksen küsur yaşında iken iki sefer İstanbul kuşatmasına katıldı. Daha sonra gerçekleşecek olan fethin ilk neferlerinden biri olarak rûhunu bu yolda teslim etti.

Velhâsıl son nefese kadar durmak yok, gayrete devam edeceğiz. Rabbimiz de bizlerden bunu arzu ediyor:

“...Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine kulluğa devâm et!” (el-Hicr, 99) buyuruyor.

Rabbimiz, râzı ve hoşnud olacağı bir hizmet ömrüyle huzûruna çıkabilmeyi cümlemize lûtf u keremiyle ihsan buyursun.

Âmîn!..

*

  1. Lütfi Arslan

Altınoluk Dergisi Genel Yayın Yönetmeni

Şebnem, “Modern zamanlarda îman ve ihsan ufku ile temayüz etmiş bir hanımefendiyi nasıl bilirsiniz?” sorusunun cevabıdır. Hayâ, iffet ve nezâhet üçlüsünün himmet, gayret ve hizmet üçlüsü ile nasıl tevhid edilebileceğinin fiilî bir tezâhürüdür.

Ferdin, âilenin ve cemiyetin çok zaman yılgınlığa ve nemelâzımcılığa sürükleyen girift meselelerine; hilm, sabır ve azim ile çare arama çabasıdır. Bu güzîde mektebin mümtaz kalemleri, her ayın gündemini gönüllerinde yoğurup Allah ve Rasûlü’nün rızâsına erecek bir hayata dair reçeteler şeklinde takdim ediyorlar. Bu reçeteler, kimi zaman Asr-ı Saâdet’ten devşirilmiş altın kıymetinde bir ders oluyor, kimi zaman azmine hayran olunan numûne bir hayat, kimi zaman da hakkı ve sabrı tavsiye eden şefkatli bir nasihat… Bunlar kıymetini bilen ve ehemmiyetini idrâk eden için taşı-toprağı altın yapan bir kibrit-i ahmer hükmündedir. Bu mânâda Şebnem; huzur, saâdet ve muhabbetin sıcaklığını mütemâdiyen tatmak isteyen her âilenin buluşması gereken bir dosttur.

Şebnem, âileye dört koldan saldıran çağdaş saptırıcılara karşı merhamet ve istikamet esaslı bir duruşun adresi olarak tebriki hak ediyor. Çizgisinden hiç taviz vermeyen duruşunun ve istikrarlı yürüyüşünün dâim olmasını ve hizmet sahasının her müstait (kabiliyetli) gönle erişecek şekilde büyümesini ve genişlemesini niyaz ediyoruz.

*

Halil İbrahim Kurucan

Altınoluk Dergisi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

Şebnem Dergisi’nin 19 yıl önce yayınlanan ilk sayısı matbaada basılmaya başladığında yaşadığımız tatlı telâşı daha dün gibi hatırlıyorum. O günlerde Altınoluk Dergisi’nin eki olarak okuyucularımız nezdinde oluşturduğu heyecanı ve memnuniyeti kelimelerle ifade etmek gerçekten zor. Dile kolay, o günden beri 190 sayı elimizden geçmiş. Belki derginin ilk sayısını okuyan küçük kızlar anne, anneler babaanne olmuş… Bizim için büyük bahtiyarlık ve şükredilmesi gereken bir nîmet…

Bugün âile içinde dengelerin, rollerin değiştiği, bizim olmayan değerlerin hüküm sürdüğü, sosyal medyanın öğretmenlik yaptığı dönemlerden geçiyoruz. Köklerine bağları kuvvetli olmayan âilelerin kolayca savrulduğu, toplumsal sancıların acı neticelerini mahallemizde, komşularımızda, hattâ evlerimizde yaşadığımız, artık bir vâkıa.

Böyle bir ortamda dertlerimize derman olacak, daralan dünyamıza ferah bir pencere açacak, küçük bir dokunuşla hüzünlü gönlümüze sürur katacak dostlara ne kadar da çok ihtiyacımız var. İşte Şebnem Dergisi, böyle bir ihtiyacı görme gayretiyle her sayısında, kendi öz değerlerimizle irtibatı güçlü tutmanın yollarını göstermeye devam ediyor. Sanki bu yönüyle “bin polenli bir çiçek gibi” her ay evlerimizde açmaya devam ediyor.

İlk sayısından bugüne kadar her safhasında emeği geçenlere sonsuz teşekkürler... Gayretlerinin sadaka-i câriye olması duâsıyla; ellerine, gönüllerine sağlık…

*

Kevser Atar

Hâlis bir niyetle başladı her şey... Samimî bir gönülle oluşturulan, adım atılan ve nihayet kavuşulan... Bereketle sonuçlanan...

Bir insanın doğumu, bebekliği, çocukluğu, ergenliği, gençliği, anne ve babasının gözünde ne ifade ediyorsa ve nasıl kıymetli ise, işte bizim gönüllerimizde de öyle değerlidir Şebnem...

Bir tebliğci edâsıyla vücuda gelmiş bu dergi, belki de bizim hiçbir zaman gitme imkânımızın olmayacağı ülkelere, şehirlere, hânelere, kişilere misafir olmuş; okuyucularımızla aramızda bir gönül köprüsü inşâ etmiştir.

Dergiye yazı hazırlarken bizler de unuttuklarımızı hatırladık, bilmediklerimizi öğrendik, ilmimizi tazeledik, bir hizmet kapısına daha dâhil olduk, sizler vesîlesiyle…

Mevzu Şebnem olunca, gönül, çok şey yazmak istese de kâfi gelmiyor kelimeler...

Ancak Şebnem soluyan yürekler idrâk edebilir hissiyâtımızı... Filhakîka, o yürekler ki hayatın hengâmesinde bizimle dinlenir, bizimle tefekküre dalar ve kulluğunun hakîkatine varır.

Hem insan, pâk bir sayfa değil mi? Umuyoruz ki, pâk sayfalara kara kalemler yâr olmaya… Deryada yön bilmeyen, yolunu kaybetmiş her balığa, Şebnem’ler rehber ola…

İşte bu niyet ve hislerle çıktığımız yolda, siz değerli okuyucularımıza, bizlerle birlikte olduğunuz için çok teşekkür ederiz.

*

Şule Kolay Sever

KADÎM DOSTA MERHABA...

Kalemle sıkı bir ahbaplığımızın olduğu yıllar… 2000’lerin başları… Aziz Mahmud Hüdâyî Kız Kur’ân Kursu’nda vazife yaptığım, kütüphanesi, mescidi, bahçesi (havuz başında) durmaksızın yazı yazdığım demler… Hani nasıl akan bir su artarak yol alırken kendisine has bir mecrâ arar, işte o mecrâdır benim için Şebnem…

Halime Demireşik hocamızın başkanlığında, çok sevdiğim yayın kurulu ekip arkadaşlarımızla dergimizin doğuşuna ana kucağı olmak nasip olmuştu. Bir kurs dergisi girişimiyle başlayan çalışma, Üstâdımız’ın yol göstericiliğiyle, dalları bütün dünyayı saran bir “Kadın Âile Dergisi”ne dönüşmüştü. Söz ile mânânın, hanım rûhunda deveran ederek tecessüm ettiği, dergiden öte, aslında bir iç yolculuğuydu Şebnem... Üstâdımız’ın deyimiyle “meçhûle gönderilen mektuplar”dı.

Nâçizâne o mektupları yazmak adına Hüdâyî’nin o rûhâniyet dolu atmosferinde, seherlere uzanan yoğun bir çalışma içine girerdik yayın kurulu ekibimizle… O günler hâlâ bereketiyle hayatımda dürülüdür, özlemiyle… (Ayşegül Zobi Balta, Kevser Atar, Ruşan Kavallı’ya selâm ile… Ayşenur Vural hocamızla hasbihâl etmenin hasretiyle...)

O mektuplar, kimin gönlünde nelere vesîle oldu bilinmez… Ama aradan geçen 20 yıl ve aynı lezzetle devam eden istikrarlı bir yürüyüşün adıydı Şebnem... Kadın-Âile dergilerinin sayıca az olduğu bir zamanda, neşriyat dünyamıza mühim katkıları oldu. Bu güzelliğe süreklilik katan ve temeli itibariyle mimarı olan herkese ve hâssaten Halime Demireşik hocamıza ve âilesine teşekkür ederiz. 20. yılımızın hayır ve berekete vesîle olması niyâzı ile...

*

Fatma Hâle Sağım

DERGİMİZ GÖZBEBEĞİMİZ

Kadınlar, meraklı varlıklardır; uçlarda gezmeyi severler, çabuk inanırlar, bu sebeple aldatılmaya meyyaldirler. Bir şeye inandığı zaman da kolay kolay vazgeçmez, çevresindekilere de yaptırmak için ellerinden geleni yaparlar.

Kadınlar, değişiklikleri ve farklılıkları severler. Bu sebeple moda, ev-döşeme, tencere-tava, kılık kıyafetten tutun da tüketim toplumunu yönetenlerin hedefindeki insandır. Bir şeyi satmak istiyorsanız, önce kadına beğendirin… Erkeklerin evlilik esnasında uyguladıkları âdetlere, geleneklere bir bakın, bir de kadınlarınkine bakın, bunu çok bâriz anlarsınız.

Yıldıznâmelere baktırmak, burçlara inanmak, fal baktırmak, büyücülere gitmek; gidebileceği konularda sınır tanımadığını gösterir. Nöroformat, bilinçaltı temizliği, reikiki, meditasyon, kuantum vb. birçok şeyin peşine düşer, eğitimler almaya, uygulamaya kalkar. Açlık oruçları, su oruçları, alternatif birçok teknikleri uygular; özelliğidir, bu işi tek başına yapmaz, sağında-solunda kimi bulduysa yaptırır. Magazini, gelin-kaynana, evlendirme, temizlik, yemek, kuaför vb. programların müdavimidir. Nefis ve şeytan, kadınları olur-olmaz şeylerle pek oyalar. Akla uyar, çok çabuk kandırılır. Bunları bir kadın olarak yazıyorum, hemcinsimi bildiğim için yazıyorum, bunlar zaaflarımızdır. Kabiliyetlerini hayra kullandığı zaman ise, kadınlar dünyayı değiştirir. Beşiği sallayan el, dünyayı yönetir.

Kadınların bu merakını, ilgisini hayra kanalize etmek, düşündürmek, doğru yola çekmek çok mühimdir. Böylesi özel bir varlığa hitap eden özel yayınlar olmalıdır. İşte bu noktada Şebnem Dergisi’ni pek kıymetli bulurum. Hakkı ve sabrı tavsiye edip, rehberlik yaptığına inanırım.

Kur’ân ve Sünnet rehberliğinde, Ehl-i Sünnet akîdesinde sabit-kadem dergimizin, bu bilgi kirliliğinde, ruhların örselendiği, egoların şişirildiği, nefislerin azgınlaştırıldığı, tükettirme canavarlarının her köşede pusu kurduğu bu zamanda, bu kaygan zeminde, hanımların ayaklarının kaymaması, düştüğü yanlışları bırakması, vaktini boşa harcamaması, bâtıla dalmaması, mâlâyânî ile meşgul olmaması için doğru yolda meşgaleler edinmesi için rehberlik ettiğine inancım sonsuz…

Hanımların okuması gerekir; âilevî ve sosyal sorumlulukları sebebiyle çok fazla kitap okuyamasa da mutlaka bir dergi takip etmelidir. Dergimizin her sayısı, onlarca kitabın özü gibidir. Hanımlar için ayda bir, sıkılmadan, ifrat ve tefritten uzak, orta yolda, sağlam kaynaklardan dîn-i mübîni öğreneceği dergileri takip etmek, hayatî önem arz eder. Her türlü “izm” ve demogojiden uzakta, lâf değil, mânâ üreten, sâlih amel peşinde koşan, mânevî değerlerine sahip bir dergi; bir hanıma bir ay boyunca önemli konuları tefekkür etmesi için ciddi rehberlik yapar.

Günümüzde hanımların şüphe duymadan, korkmadan takip edecekleri dergiler o kadar azdır ki… Şebnem Dergisi, bu sahada yeri doldurulamaz bir dergidir. Ayakları yere basan, sadece heyecan ve duyguya yönelik değil, akla da hitap eden bir dergidir. Gayesi, kişilerin iki cihan saâdetidir. Bu kadar farklılıkları özünde barındıran hanımlara hitap eden böyle bir derginin olması lâzımdır, mecburdur, şarttır.

Bu noktada Şebnem Dergisi’nin büyük bir boşluğu doldurduğuna, ciddî bir sadaka-i câriye yaptığına inanıyorum. Dilerim, yıllar boyu devam etsin.

*

Neslihan Nur Türk

Doğduğu ilk günden beri tanıyıp bildiği, kendince katkıda bulunarak büyümesini seyrettiği hayırlı birine karşı ne hissederse insan, ben de Şebnem için işte öyle hisler içindeyim. O, benim, Muhterem Üstâdımın işaretiyle, sadrımdakileri satırlarına dökmeye başladığım, yıllar boyunca bir yandan yazarken, diğer yandan beslenip olgunlaştığım, nîmet bildiğim ve ölene kadar da şükrünü edâ etmek istediğim huzurlu zemin.

Hizmet ömrü uzun, ulaşıp ferahlattığı gönüller çok olsun. Âmîn.

*

Şefika Meriç

KUTLU ÇAĞRININ FEYZ ÇERAĞI ŞEBNEM DERGİSİ

Tam 20 yıldan beri tefekkür dünyamızı sulayan, gönül toprağımızı yeşerten, âdeta bir feyz ırmağı gibi mânevî dünyamıza hayat veren Şebnem Dergisi, sessiz ve mütevâzı yürüyüşüne devam ediyor.

İlk yazımın neşredildiği 2006 yılını hatırlıyorum. Ne çok heyecan duymuştum! Sözü, gönülden gönüle ulaştıran bir köprü olmuştu Şebnem bizim için... Her ay, evlerimize misafir olurken, âdeta seherde açan güllere düşmüş şebnemler gibi ferahlık verdi içimize... Şebnem’in sayfalarını her açtığımızda, gösterişten uzak, arz-ı endam’dan berî hislerle kaleme alınmış nice gönül dilinden dökülen sözler okuduk. Her yazarımız kendi ilmi, irfânı, kabiliyeti ve söz söyleme istîdâdı ile hayra, hakka ve huzura çağırıyordu bizi… Ne güzel bir yolculuk ve ne güzel bir yürüyüş! Rabbimiz ebedî kılsın. Vuslatını Cemâlullah, menzilini de Cennet’i eylesin.

Şebnem Dergisi, ülkemizde misyon bakımından sayısı az olan, fedâkârca duygularla neşredilen dergilerden biri... Hasbî ve derin bir ihlâs ile çıkılan bu güzel yolda, âdeta bir mektep vazifesi görmektedir. Nice kardeşimiz bu sayfalarda yazılarını neşretti ve o yazılar, meçhule gönderilen mektuplar misâli ,kitaba dönüştürüldü. Şüphesiz bunda derginin yayın kurulu ve yazı işleri ekibinin büyük bir gayreti var.

Özellikle hanım kardeşlerimizin fikrî mânâda gelişmelerine önemli katkılar sağlayan Şebnem Dergisi, inşâallâh, nice yirmi yıllar, gelecek nesillerin gönül dünyasında izler bırakacak ve kutlu çağrının yanan bir çerağı gibi, var olduğu zamana rûh verecek ve adım attığı yolları aydınlatacaktır.

*

Ruşan Kavallı

Dünya hayatında hepimiz bir imtihandayız ve bu imtihan neticesinde hesaba çekileceğiz. Elimize verilen nîmetleri nereye ve nasıl harcadığımızdan, konuştuklarımızdan, yaptıklarımızdan ve yapmadıklarımızdan mes’ûlüz. Bizim ilk ve asıl vazifemiz kulluk ve etrafımızdaki insanlardan sorumlu olmak…

Bir duruşumuz, bir dâvâmız var. Duâmız, hep elinden-dilinden istifade edilen bir kul olmak üzerine… Şebnem Dergimiz bütün bunları idrak etmemizde ve insanların istifadesine sunmamızda daima bir vesîle oldu.

İlk sayısının çıktığı gün dergiyi Üstâdımız kursa getirmişti. Mescitte toplanmıştık, Halime Hocamız da, biz de çok heyecanlıydık. O heyecanı, dergiyi her elimize alışımızda hissediyoruz.

Rabbim, bu nîmetlerin kıymetini bilmeyi bize nasîb etsin. Başta Üstâdımız olmak üzere bütün Şebnem ekibine teşekkür ederim.

*

Nejla Baş

Havada bir su buharı iken gecenin serinliğinde çiçeklerin üzerine yağan su damlacıklarına “şebnem” denirmiş. Ne güzel! Dergimizin ismi de Şebnem…

Şebnem, gökten gelen ilâhî buyrukları Fahr-i Kâinât Efendimiz’in gönül âlemi ve üsve-i hasenesiyle birleştirerek yeryüzündekilere birer şebnem olarak yağdırıyor.

Şebnem, hakikî ilmin, Allâh’ın yüce kudreti karşısında kendi hiçlik ve acziyetini idrâk etmesiyle bilenebileceğini öğretiyor. Tesirli bir tebliğin de ancak bu sûretle mümkün olacağını gösteriyor.

Şebnem, Mevlânâ’dan, Yûnus Emre’den, Fuzûlî’den ve daha nice Hak âşıklarından yüreklerimize damlıyor; en başta da yolumuzu aydınlatan nice Allah dostlarının gönül âleminden hisseler sunuyor.

Şebnem, kafamıza takılan fıkhî meseleleri, günümüz problemlerini çözmeye bir Hızır gibi yetişiyor.

Şebnem, bir kadın ve âile dergisi olarak, kadın ve çocuk haklarını ayrıntılarıyla anlatıyor. Bir bebeğin doğmadan önceki ve doğumdan sonraki gelişim basamaklarını uzman hekimlerin dilinden sıralıyor.

Şebnem’de yıllardır helâl ve temiz gıdalar üzerine yazmaktayım. Hızla gelişen modern dünyada, her konuda yeni meseleler ortaya çıktığı gibi, gıda alanında da yeni sorular ortaya çıkıyor ve onlara yeni cevaplar gerekiyor. Kur’ân’ımızın emir ve tavsiye ettiği, Peygamber Efendimiz’in de bizzat uyguladığı beslenme âdâbını esas alarak güncel sorulara Müslümanca cevaplar bulabilmek için çıktığımız bu yolda, elhamdülillâh, yirminci yılımıza ulaşmışız.

Bugüne kadar Şebnem Dergimizde yazdığım yazılardan “Kur’ân Sofrası”, “Mutfağımızdaki Tehlike” ve “Helâl Gıda Rehberi” adlarıyla üç kitabımız yayımlandı, ne kadar şükretsem azdır.

Bir dergi çıkarmanın özellikle günümüz şartlarında ne büyük fedakârlıklar gerektirdiğini tahmin edebiliyorum. Derginin çıkmasına vesile olan başta Genel Yayın Yönetmeni Ö. Faruk Demireşik Bey’den ve emeği geçen herkesten Allah râzı olsun. Allâh’ın lutuf ve inâyetiyle daha nice 20 yıllara diyelim inşâallah.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle