KURBAN

Allah Teâlâ buyuruyor:

“Şunu unutmayın ki, onların (kurbanlıkların) ne etleri, ne de kanları asla Allâh’a ulaşacak değildir. Lâkin O’na ulaşan tek şey, kalplerinizde beslediğiniz takvâdır...” (el-Hac, 37)

* * *

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:

“Hiçbir kul, kurban günü, Allah indinde, kurban kanı akıtmaktan daha sevimli bir işi yapamaz. Zira kesilen hayvan, kıyâmet günü boynuzlarıyla, kıllarıyla, tırnaklarıyla gelecektir. Kesilen kurbanın kanı yere düşmeden önce Allah nezdinde yüce bir mevkiye ulaşır. O hâlde, gönül hoşluğu ile kurbanlarınızı kesin.” (Tirmîzî, Edâhî, I, 1493; İbn Mâce, Edâhî, 3, 3126)

* * *

“Kurban” sözlükte, “yaklaşmak, Allâh’a yakınlık sağlamaya vesîle olan şey” anlamına gelir. Terim olarak ise, Allâh Teâlâ’ya yaklaşmak için, kurban niyetiyle, belirli vakitte kesilen belirli bir hayvanın adıdır. Arapçada bu şekilde kesilen hayvana “udhiyye” denir.

İnsanlık tarihi boyunca hemen bütün dinlerde kurban uygulaması mevcut olmakla birlikte şekil ve amaç yönüyle aralarında farklar bulunur. Kur’ân’da Hazret-i Âdem -aleyhisselâm-’ın iki oğlunun Allah -celle celâlühû-’ya kurban takdim ettiklerinden (el-Mâide, 27) ve Hazret-i İbrahim -aleyhisselâm-’ın, oğlu İsmail -aleyhisselâm-’ı kurban etme hâdisesinden (es-Saffat, 103-107) bahsedilir.

Hac Sûresi’nin 34. âyeti ise, ilâhî dinlerin hemen hepsinde kurban ile alâkalı bir hükmün bulunduğuna işaret eder. Lâkin Yahudilik ve Hristiyanlık’taki kurban telâkkîsi, bir hayli değişikliğe uğramıştır. Kudüs’te Süleyman -aleyhisselâm-’ın Mâbed’inin yapımı tamamlanınca, bu şehir, kurbanla ilgili dînî merâsimlerin odak noktası hâline gelmiştir. Ancak İsrailoğulları, M.S. 70 yıllarında Kudüs’ten sürgün edilip, Süleyman Mâbedi yıkılınca, kurban kesim yerinden uzaklaştıklarını öne sürerek, kurban ibâdetine son vermişlerdir. Şimdilerde ise, bunun yerini, günlük olarak yapılan düzenli duâ almıştır.

Hristiyanlık’ta da, Hazret-i Îsâ’nın çarmıha gerildiği ve bunun “insanoğlunun aslî günahına karşı, Baba’nın oğlu Îsâ’yı fedâ etmesi” olduğu inanışıyla kurban telâkkîsi farklı bir anlam kazanmıştır.

 

Kurban Kesmenin Fayda ve Hikmetleri

Allah -celle celâlühû-’nun emri ile yapılan tüm ibâdetlerde bildiğimiz veya bilemediğimiz sayısız hikmetler vardır. Her ne kadar ibâdetler, bu hikmet ve faydalar için değil, sırf Allah rızâsı için yapılırsa da, biz burada kurbanla alâkalı birkaç hikmet ve faydayı da dile getirmek istiyoruz:

-Bütün ibadetler gibi kurban ibadetinin de yegâne yapılış gayesi, “Allâh’ın emri”ne itaattir.

-Kurban, Allâh’a teslîmiyet ruhunu geliştirir ve Allâh’a yakınlaşmaya vesile olur.

-Kurban; toplumda kardeşlik, yardımlaşma, fedakârlık ve dayanışma rûhunu geliştirir.

-Kurban kesilmekle hem kesen âile, hem de yoksullar, temel gıda maddelerinden olan et bakımından genişliğe kavuşur. (Her gün yeryüzünde yüzbinlerce hayvan kesilmekte; ancak bunlardan yalnızca alım gücü olanlar yararlanmaktadır. Kurban etlerinden ise, muhtaç olanlar da yararlanır.)

-Kurban toplumda adâletin gelişmesine yardımcı olarak insanlar arasındaki uçurumların aşılmasına ve değişik seviyelerdeki fertlerin birbirlerinin hâlini tanıyıp ilgilenmelerine ve kaynaşmalarına vesile olur.

-Kurban, fakirin de varlıklı kullar vasıtasıyla Allâh’a şükretmesine vesîle olur. Fakir insan, kurban sâyesinde dünyâ nîmetlerinin yeryüzündeki dağılımı konusunda karamsarlık ve düşmanlıktan kendisini kurtarır ve içinde yaşadığı toplum tarafından görülüp gözetildiğini hisseder.

-Allah rızâsı için kesilen kurbanların ecri çok büyüktür. Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; “Kurbanın her bir kılı için bir sevap vardır.” buyurmuşlardır. (İbni Mâce, Edâhî, 3)

-Her yıl müslümanlar tarafından kesilen kurbanlarla müslümanlar arasındaki birlik ve beraberlik tüm dünyaya duyurulmakta ve bir müslümanın Allâh’a ibâdet ve onun emrine uymak için her şeyini fedâ edebileceği açıkça insanlığa gösterilmektedir.

-Kurban aynı zamanda Hazret-i İsmail -aleyhisselâm-’ın, Allah için kurban olmayı göze alışını hatırlatan büyük bir ibâdettir.

 

 Kurban İbadetinin Dayandığı Deliller ve Hükmü:

(Kurban Kesmek Vacip mi, Yoksa Sünnet mi?)

 

İslâm Dini’nde kurban ibâdeti, hicretin ikinci yılında emredilmiştir. Kurban kesmenin fıkhî açıdan hükmü hususunda fakîhler arasında görüş farklılıkları vardır.

Dînen aranan şartları taşıyan kimselerin kurban kesmeleri, Hanefî Mezhebi’nde ağırlıklı görüşe göre “vâcip”; Hanefîler dışındaki çoğunluğa göre ise, “sünnet”tir.

Hanefîler, Kur’an’da Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e hitâben:

“Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!..” (el-Kevser, 2) emrinin, ümmeti de kapsadığı ve gereklilik bildirdiği görüşündedir.

Ayrıca Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in birçok hadîs-i şerîfinde, hâli vakti yerinde olanların kurban kesmesi emredilmiş veya tavsiye edilmiştir. Hatta:

“Kim imkânı olduğu hâlde kurban kesmezse bizim mescidimize yaklaşmasın” (İbn Mâce, Edâhî, 2; Müsned, II, 321),

“Ey insanlar, her sene, her ev halkına kurban kesmek vâciptir.” (Tirmîzî, Edâhî, 18; İbn-i Mâce, Edâhî, 2)

gibi hadîs-i şerîflerle bu gereklilik vurgulanmıştır. Öte yandan kurban kesmeyi Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hiçbir zaman terk etmemiştir.

Bu ve benzeri delillerden hareket eden fakîhler “gerekli şartları taşıyanların” kurban bayramında kurban kesmelerini vâcip görürler.

Sünnet olduğunu ileri sürenler ise, Kur’ân’da bu konuda açık bir emrin bulunmayışından ve Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in devamlı yapmış olmasının, kurbanın sünnet olmasıyla da açıklanabileceği noktasından hareket ederler.

 

Kurban Kesmekle Yükümlü Olan Kimselerde Aranan Şartlar Nelerdir?

 1) Müslüman olmak,

 2) Akıllı ve ergen olmak,

 3) Mukîm olmak (Misafir olmamak),

 4) Belirli mâlî güce sahip olmak.

 Buna göre; gayr-i müslimlere, akıl hastalarına, küçük çocuklara, yolcuya ve yoksullara kurban kesmek vâcip değildir.

 

Kurban Bayramında Kadınların da Kurban Kesmesi Gerekir mi?

Günümüzde kurban kesme konusu genellikle erkeğe âit bir ibâdet hâline gelmiştir. Hatta bazı evlerde kurban kesiliyorsa, karı-koca müşterekliğine dayandırılarak bir sene erkek, diğer bir sene de kadın adına kesilmektedir. Oysa böyle bir durumda asıl olan, kurbanın vâcip olma keyfiyetidir.

Zira kadın, İslâm’a göre, kocasından bağımsız olarak ekonomik hürriyetine sahip bir ferttir. Yani “tasarruf hakkı” kendisine âit olan menkul ve gayr-ı menkul malları varsa -ki, buna ziynet eşyaları da dâhildir- ve bu malların toplamı “nisap miktarı” ve daha fazla ise, elbette kadına da kurban kesmek vâciptir. Şâyet böyle bir kadın adına kocası “bağış adıyla” kurban keserse bu da yeterli olur.

Fakat ziynet eşyaları, sırf tasarruf gâyesi ile alınmış olur ve erkek istediği zaman, istediği biçimde onları değerlendirmek hakkına sahip bulunursa, ziynet eşyaları ne kadar kadının üzerinde olsa da onların gerçek sahibi erkektir. Yani erkek, nisap miktarını tespit ederken bu ziynet eşyalarını da sâir mal varlıkları arasına katmak zorundadır.

 

Yolcu Olan Bir Kimse Kurban Kesebilir mi?

Dînen yolcu hükmünde olan kimse, kurban kesmekle mükellef (yükümlü) değildir. Ancak yolcu hükmünde bulunan kimsenin tek başına veya mukîmlerle birlikte kurban kesmesine bir mânî de yoktur. Hanefî Mezhebi’nin yolcu için böyle bir ruhsattan söz etmesi, ibâdetlerde külfeti kaldırmak ve kurbandan gözetilen hikmetlerin gerçekleşmesine öncelik vermek sebebiyledir. Şöyle ki; yolculuk hâlinde bulunan kimse, gerek kurbanlık temin etme ve kurbanı kesme, gerekse kesilen kurbanın etini değerlendirme ve dağıtma açısından o bölge halkının (mukîm kimseler) sahip olduğu bilgi ve imkâna sahip değildir. Ayrıca yolculuk hâli, zengin olan yolcunun bile elindeki parayı daha tedbirli harcamasını gerektirir. Böyle olunca kurban bayramı süresince iş ve görev gereği yolda olan veya bulunduğu bölgede yolcu durumunda olan kimselerin bu ruhsattan yararlanması mümkündür. İsterlerse kurban kesmeyebilirler. Bu kimselere kurban mükellefiyeti yüklemek, maddî yönden ziyâde, ibâdetin îfâsı yönünden ağır bir külfet teşkil eder.

Yolculuk imkân ve şartlarının büyük ölçüde değiştiği ve bayramlara tatil nazarıyla bakılmaya başlandığı şu günlerde, bu ruhsattan yararlanmak yerine, önceden gerekli tedbirleri almak, ya vekâleten kurbanı kestirmek ya da bulunulan yerde kurban kesmek daha isâbetlidir. Çünkü kurbanın ferdin iç dünyası ile alâkalı yönü bulunduğu gibi toplumda sosyal adâleti sağlayan ve üçüncü şahısların haklarını ilgilendiren bir yönü de mevcuttur.

Diğer mezheplerde kurban kesmenin hükmü sünnet olduğu için yolcu olanla mukîm olan arasında bir farklılık yoktur.

 

İslâm’ın Kurban Kesmek İçin Belirlediği Zenginlik Ölçüsü Nedir?

Zekât, fıtır sadakası ve kurban gibi mâlî yönü bulunan sorumluluklar için, dinimiz belli bir asgarî zenginlik ölçüsü belirlemiştir. Dînen asgarî zenginlik ölçüsü olarak belirlenen bu miktara “nisap” denir.

Hanefî Mezhebi’ne göre, kurban kesmeyi vâcip kılan zenginlik ölçüsü, aslî ihtiyaç ve borçlar dışında 20 miskal (80 gr) altın, ya da buna denk para yâhut mala sahip olmaktır.

Bu miktarda mala sahip olan kimse, kurban kesebilir. Böyle olunca ücretli, memur gibi sâbit gelirli kimselerin, kendi bütçe imkânları içinde sıkıntı çekmeden kurban ücretini ödeyip ödeyemeyeceğini göz önünde bulundurması ve ona göre karar vermesi gerekir. Bunun yanında, kurban bedelini hemen ödemeye gücü yetmeyen kimse, daha sonra ödemek üzere veresiye alsa bile kurban kesebilir.

Diğer mezhepler ise, kurban kesmeyi sünnet saydıklarından, kurban mükellefiyeti için ayrıca bir zenginlik ölçüsü tespit etmemişlerdir.

 

Dînen Zengin Olmayan Kimselerin Kesmiş Olduğu Kurban Kabul Olur mu?

Uygun olan, kurban alma imkânı bulunmayan kimselerin, kurban kesmek için kendini zorlamamasıdır. Hatta bazı Hanefî fakîhlerine göre, böyle kimselerin kurban keserek, kendilerine vâcip olmayan bir ibâdeti vâcip hâle getirmesi, böylece kesilen kurbanın adak kurbanı hükmünü alması bile ihtimâl dâhilindedir. Ancak bu hüküm, hakiki mânâsından ziyâde maddî imkânı olmadığı hâlde sosyal baskı sebebiyle veya ibâdetin ecrini kaçırmama gâyesi ile kendini kurban kesmeye zorlayan kimseleri uyarmak, böyle bir mükellefiyetin bulunmadığını vurgulamak ve bunu örneklendirmek şeklinde anlaşılmalıdır. Zaten Hanefî mezhebinde fetvâya esas olan, ağırlıklı görüş, fakir kimsenin kestiği kurbanın, özel olarak onu adamadığı sürece, adak kurbanı hükmünü almayacağı, zengin olan kimsenin kestiği kurbanla aynı hükme tâbî olduğu yönündedir.

 

Kadın Kurban Kesebilir mi?

Kendisine kurban kesmenin vâcip olduğu herkes, kurbanını kendisi kesebilir. Yani nasıl ki, bir erkek kendi kurbanını kendisi kesebiliyorsa, kadın da kurbanını isterse kendisi kesebilir.

Muâz bin Sa’d’dan şöyle rivâyet edilmektedir:

“Ka’b bin Mâlik’in bir câriyesi vardı. Sel Dağları’nda koyunlarını otlatıyordu. Koyunlardan biri hastalandı, câriye hemen yetişerek hayvanı bir taşla kesti. Daha sonra durumu Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e sordular. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“-Bir mahzuru yoktur, etini yiyiniz.” (Muvatta, Zebâyih, 4)

Hadîs-i şerîf, kadınların da kurban kesebileceği husûsunda delil kabul edilmiştir. Hatta kadının hayızlıyken (ay hâlinde) dahî kestiği kurbanın eti yenir. Lâkin hayvanı kesen kimsenin erkek olması müstehab görülmüştür.

Şu da var ki, kadın erkeğe göre fıtraten daha hassas ve daha yumuşaktır, güç bakımından da erkeğe göre daha zayıftır. Bunun gibi sebeplerden dolayı gerek kurban bayramında, gerekse diğer zamanlarda kurbanı genellikle erkek keser. Ancak bu durum kadının kesemeyeceğini göstermez. Bu sebeple güç yetirebilen ve fıtraten dayanıklı olan hanımlar, isterlerse kurbanlarını kendileri kesebilirler.

 

Kurbanlık Hayvanın Türü Ne Olmalıdır?

Kurbanlar; yalnız koyun, keçi, deve ve sığır türü hayvanlardan kesilebilir. Mandalar da sığır türünden sayılır. Kurbanın geçerliliği açısından bu hayvanların erkek veya dişi olması arasında fark yoktur. Ancak koyunun erkeğinin, diğerlerinin ise dişilerinin kesilmesi daha faziletli görülmüştür. (İbn-i Âbidîn)

Yaban sığırı, geyik gibi yabânî hayvanlarla, tavuk, horoz, kaz, ördek, devekuşu gibi evcil hayvanların kurban edilmesi ise geçerli olmaz.

Koyun ve keçi cinsinden hayvanlar “bir yaşını” doldurduktan sonra kurban edilebilirler. Hanefîler dâhil fakîhlerin çoğunluğu, koyunun semizlik ve gösteriş olarak bir yaşındakilerle aynı olması hâlinde altı ayını tamamladıktan sonra da kurban olabileceği görüşündedirler.

Sığır ve manda cinsinden hayvanlar “iki yaşını”, deve ise “beş yaşını” tamamladıktan sonra kurban olarak kesilebilir.

Bir koyun veya keçi, yalnız bir kişi için kurban edilebilirken; bir deve veya sığır ise birden yedi kişi adına kadar kesilebilir. Yeter ki, ortaklardan her biri müslüman olup, bu hayvanın yedide birine mâlik olsun ve kendi hissesini Allah rızâsı için kesecek bulunsun.

 

Kurban Kesmenin Vakti Ne Zamandır?

Kurbanın sahîh olabilmesi için belirlenmiş vakit içinde kesilmesi gerekir. Kurban, kurban bayramının ilk üç günü yani Zilhicce ayının 10-11-12. günleri, bayram namazının kılınmasından, 3. günün akşamına kadarki süre zarfında kesilebilir. Şâfî Mezhebi’nde bu süre, bayramın 4. günü akşamına kadardır.

 Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-’ın naklettiği bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulur:

“Kurban kesme günleri üç gündür, ilk gün en faziletlisidir.”

Ayrıca Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- da şöyle demiştir:

“Kurban günleri, birinci kurban gününden sonra iki gündür.” (İmâm Mâlik, Muvatta)

Görüldüğü üzere, kurbanın, bayramın birinci günü kesilmesi daha faziletli olduğu zikredilmiş, ayrıca kesimin gündüz yapılması tavsiye edilmiştir. Geceleyin kurban kesmeyi câiz görmeyenler veya mekrûh görenler, aydınlatma imkânının yetersizliğinin yol açacağı muhtemel tehlike, hata ve zorlukları göz önünde bulundurmuş olmalıdır. Bu mahzurlar yoksa geceleyin de kurban kesilebilir.

 Kurbanlar, şehirlerde veya bayram namazı kılınan diğer yerleşim merkezlerinde namazdan sonra, bayram namazı kılınmayan köylerde ve göçebelikte ise, sabah namazı vaktinden îtibaren kesilebilir. Bir özür yüzünden bayram namazına gidemeyen kimse, bayram namazı kılınacak kadar bir süre geçtikten sonra kurbanını kesebilir.

Bera bin Âzib -radıyallâhu anh-, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

“Bizim bu günümüzde ilk yapacağımız iş, namaz kılmak, sonra dönüp kurbanımızı kesmektir. Kim böyle yaparsa bizim sünnetimize uymuş olur. Her kim bundan önce kurbanını kesecek olursa, bu kurban, âilesine takdim ettiği etten başka bir şey olmaz.” (Buhârî, Iydeyn, 8, 10; Müslim, Edâhî, 7)

Hazret-i Enes -radıyallâhu anh-’dan rivâyet edilen bir başka hadîs-i şerîfte de şöyle buyrulur:

“Kim namazdan önce kurban keserse bunu iâde etsin….” (Buhârî, Edâhî, 1)

Buna göre, bayramın birinci günü, bayram namazı kılınan yerlerde, namazdan önce kesilen kurbanlar makbul olmaz, tekrar kesilmesi gerekir.

 

Kurban Kesilirken Niyet Etmek Gerekir mi?

Kesilecek kurbanın geçerli olabilmesi için niyet etmek şarttır. Çünkü hayvan ibâdet için de, et elde etmek amacıyla da kesilebilir. Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey verilir…” (Buhârî, Bed’u’l-Vahy, 1) buyurmuşlardır.

Birden fazla kişi için kesilen kurbanlarda ortakların özenle seçilip, herkesin niyetinin Allah rızâsı olmasına dikkat edilmesi gerekir. Eğer bir deve veya bir sığır gibi çok ortakla kesilebilen kurbanlıklarda bir kişinin niyeti et yemek için olsa, hisse sahiplerinden hiçbirinin kurbanı geçerli olmaz.

 

Kurban Kesilirken İllâ Besmele Çekmek Gerekir mi?

Kurbanın mutlaka besmele çekilerek kesilmesi gerekir. Eğer kesme görevi vekâlet yolu ile yapılacaksa, yalnız kurban sahibinin besmele okuması yeterli olmaz, kurbanı kesen kimsenin de “Bismillâhi Allâhu Ekber” demesi gerekir. Şâyet besmele kasten terk edilirse, kurbanın eti yenilmez. Eğer kurban sahibi, elini kasabın eli üzerine koyarak kurbanı keserlerse, ikisinin de besmele okuması gerekir. Birisi kasten besmeleyi terk edecek olsa, hayvanın eti yenilmez.

 

Vekâlet Yoluyla Kurban Kesilebilir mi?

Kurbanı bizzat kişinin kendisi kesebileceği gibi, vekâlet yoluyla başkasına da kestirebilir. Zira kurban, mal ile yapılan bir ibâdettir; mal ile yapılan ibâdetlerde ise vekâlet câizdir.

Kurbanı, kişi kendi bulunduğu yerde vekâlet vererek kestirebileceği gibi, başka bir yerdeki kişi veya kuruma da vekâlet vererek kestirebilir. Aynı şekilde vekâlet, sözlü olarak verilebileceği gibi, yazılı olarak, telefon, internet, faks ve benzeri iletişim araçları ile de verilebilir.

 

Kurban Bayramında İllâ Kan Akıtmak Gerekir mi? Başka Bir İfadeyle Kurban Parası Sadaka Olarak Verilebilir mi?

Şartlarını taşıyan kimse için kurbanın rüknü (farzı), kurbanlık hayvanı boğazlayıp kesimini yapmaktır. Bu olmadıkça kurban yükümlülüğü yerine getirilmiş olmaz. Bu yüzden kurbanlık hayvanın kesilmeksizin aynî olarak veya değer konularak bedelinin yoksullara verilmesi kurban yerine geçmez. Fakat herhangi bir sebeple alınan kurbanlık bir hayvan kesilmeden bayramın üçüncü günü güneş batmış olsa, artık diri olarak bağışlanması gerekir. Çünkü burada kesme işi, bağışa dönmüş olur ki, artık bunun etinden sahibi yiyemez.

 

Kesilecek Hayvanın Kurban Olmasını Engelleyen Kusurlar Nelerdir?

Kurban edilecek hayvanın sağlıklı, düzgün, âzâlarının tam, besili ve gösterişli olması; hem ibâdetin gâye ve mâhiyeti, hem de sağlık kuralları açısından güzel görülmüştür.

Bir hayvanın kurban olmasını engelleyen vasıflar dört tanedir:

Bir gözün körlüğünün açıkça belli olması, apaçık hastalık, topallık ve ileri derecede zayıflık.

Delili de, Bera bin Âzib -radıyallâhu anh-’dan rivâyet edilen şu hadistir:

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Dört özellik kurbanlıklarda câiz değildir. Açıkça belli olan körlük, açıkça belli olan hastalık, belli olan topallık, iliği kurumuş derecede zayıflık.” (Ebû Dâvud, Edâhî, 6)

Fakîhler, bu dört kusura kıyasla, başka birtakım kusurlar daha eklemişlerdir ki, bunlar bu ayarda veya daha kötü kusurlardır. İki gözü veya bir gözü kör olmak, dişlerinin çoğu düşmüş veya kulakları kesilmiş olmak, boynuzlarının biri veya ikisi kökünden kırılmış olmak, kulağının veya kuyruğunun yarısından çoğu veya memelerinin başı kopmuş bulunmak, doğuştan kulakları veya kuyruğu bulunmamak veya ayağı kesilmiş olmak bunlar arasındadır. Bu derece kusurlu olan bir hayvan, Yüce Allâh’a kurban olarak takdim edilemez.

Kurbanlık hayvanın şaşı, topal, uyuz ve deli olmasında, boynuzlu veya boynuzsuz veya boynuzunun biraz kırık bulunmasında ve kulaklarının delinmiş veya enine yarılmış olmasında, kulaklarının ucundan kesilip sarkık bir hâlde bulunmasında, dişlerinin azının düşmüş olmasında, cinsel organı bulunmayıp mecbup veya burma bir hâlde yaşamasında bir mahzur yoktur.

Kurban kesmekle yükümlü olan bir kimsenin, satın aldığı kurbanda, yukarıda belirttiğimiz kurban olmaya engel olacak kusurlardan biri daha sonra meydana gelse, yerine başkasını alıp kesmesi gerekir. Fakat fakir kimsenin aldığı kurbanda böyle bir kusur meydana gelse, yerine başkasını alması gerekmez.

 

Kurbanın Eti Nasıl Taksim Edilmelidir?

Adak kabîlinden olmayan kurbanın etinden sahibi zengin olsun veya olmasın kendisi yiyebileceği gibi, yoksul olmayan kimselere de yedirebilir ve dağıtabilir.

İslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre, kurbanın etinin “üç parçaya bölünmesi” müstehaptır.

İbn-i Abbas -radıyallâhu anhümâ-, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in kurbanıyla ilgili olarak şunu nakletmiştir:

“O, üçte birini âile halkına yedirir. Üçte birini yoksul olan komşularına yedirir, geri kalan üçte birini de tasadduk ederdi.”

Bunun içindir ki, kurbanın etinin bir parçası kurban sahibi ve bakmakla yükümlü olduğu kimseler tarafından tüketilir. İkinci parçası, zengin bile olsalar eş, dost ve akrabaya ikram edilir. Üçüncü parçası ise kurban kesemeyen yoksul kimselere dağıtılır. Kur’an’da şöyle buyurulur:

“Onlardan yeyin ve eli dar olana ve yoksula yedirin.” (el-Hac, 28)

Diğer bir âyette de:

“Etinden yeyin ve ondan, dilenen-dilenmeyen yoksullara yedirin.” (el-Hac, 36) buyrulmaktadır.

Diğer yandan orta hâlli bulunan kurban sahibinin, nafakasını temin etmekle yükümlü olduğu kimseler çok olursa, kurbanın etini onların yemeleri için alıkoyabilir, bu menduptur.

Kurban etinin kesimin yapıldığı bölgede dağıtılmasına teşvik edilmiştir. Ancak daha fazla ihtiyaç sahiplerinin bulunması durumunda, başka yerleşim birimlerine gönderilmesi veya orada kesimin sağlanması da câizdir.

 

Kurbanın Eti, Derileri ve Diğer Parçaları Satılabilir mi?

Kurban, sırf Allah rızasını kazanmak amacıyla kesildiği için, etinin ve diğer parçalarının satılması ve sahiplerine gelir getirici işler için harcanması câiz değildir.

Buna göre kurbanın et, deri, yün, bağırsaklar, kemikler, yağ, baş ve ayak gibi parçalarının satılması mekruhtur. Bu ister vâcip, ister nâfile kurban olsun hüküm değişmez. Eğer böyle bir şey yapılırsa, kıymetini yoksullara bağışlamak gerekir. Bunlardan kasap ücreti de verilemez. Hazret-i Ali’den şöyle dediği rivayet edilmiştir:

“Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, develer kurban edilirken başında durmamı, derilerini ve sırtlarındaki çullarını paylaştırmamı emretti ve onlardan herhangi bir şeyi kasap ücreti olarak vermeyi bana yasakladı ve «Kasap ücretini biz kendimiz veririz.» buyurdu.” (Müslim, Hac, 348)

Kurbanın derisi, Allah rızâsına uygun bir yere bağışlanabilir ya da ihtiyaç varsa seccâde, minder gibi bir iş için evde de kullanılabilir.

Kurbanı kesmeden önce yünlerini kırpmak mekruhtur. Kırpılacak olursa, bedeli yoksullara bağışlanmalıdır. Fakat kesildikten sonra yünü yolunup veya kırpılıp kullanılabilir. Deri, kalıcı olan ve kendisi ile yararlanılan bir şeyle değişim yapılabilir. Ancak nakit para ile satılamaz ve bu deri, yenilecek-içilecek şeyler gibi tüketim maddeleri ile de değiştirilemez.

 

Ölmüş Kimse İçin Kurban Kesilebilir mi?

Bir kimse, kendi malından alıp sevâbını bir ölüye bağışlamak üzere bayram günlerinde kurban kesebilir. Hatta kestiği bu kurbanın etinden yiyebilir, başkalarına da verebilir. Tercih edilen görüş budur. Fakat bir kimse vefât eden kişinin vasiyeti ile onun adına keseceği kurbanın etinden yiyemez. Bu kurbanın tam olarak tasadduk edilmesi gerekir. (İbni Âbidîn)

Ölü için kesilecek böyle bir kurban da kurban bayramı günlerinde kesilir, arefe günü ve diğer günlerde kesilemez. Hunneş -radıyallahu anh-’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

“Hazret-i Ali’yi iki koç keserken gördüm ve ona:

«-Bu nedir?» diye sordum. Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-:

«-Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana, kendisi için kurban kesmemi vasiyet etmişti; işte ben onları kesiyorum.» dedi.” (Şirbînî-Muğnî’l-Muhtaç, IV, 292)

 

Kurban Etinin Yenilmeyecek Kısımları Nelerdir?

- İdrar yolu,

- Hayaları,

- İdrar torbası,

- Safra kesesi (öd),

- Akan kanı,

- Tenâsül uzvu.

 Hayvanın bu kısımları kesildikten sonra parçalanırken ayrılır ve atılır.

 

Kurban Bayramında Kesilmek Üzere Alınmış Hayvan Kaybolsa Yenisini Almak Gerekir mi?

Şartlarını taşıyan bir kimsenin aldığı kurban kaybolsa veya çalınsa yahut ölse, yerine başkasını alması gerekir. Ancak fakir kimsenin karşılaştığı bu tür durumlardan dolayı, yeni bir kurbanlık alması gerekmez. (Zîrâ onun için kurban kesmek vâcip bir ibâdet değildir.)

Böyle bir kurbanlığın yerine yenisi alınıp kesildikten sonra eskisi bulunsa, artık bunu da kesmesi gerekmez. Çünkü kurban yükümlülüğünü yerine getirmiş durumdadır.

Çalınan veya kaybolan kurbanlığın yerine başka bir hayvan alınır ve daha kesilmeden eskisi bulunacak olursa, bunlardan birini, tercîhen iyi olanını kesmek yeterli olur.

 

Kurban Edilecek Hayvanı Bayıltmak Câiz midir?

Kurbanı kesen kimse, hayvana eziyet vermemeli, hatta bıçağı hayvana göstermemeli ve keskin bıçak kullanmalıdır. Buradan hareketle hayvana elektrik şoku uygulamak, eziyet olarak nitelendirilirse, bu durum pek hoş bir davranış sayılmaz.

 Bununla birlikte İslâm âlimleri, kurbanlık hayvanın elektrik şoku ile bayıltılarak kesilmesi câizdir demişlerdir. Çünkü şoka giren hayvan ölmez, hayatı devam eder; ancak kesilince kanı akar ve ölür. Şayet böyle bir hayvan henüz kesilmeden önce, şok etkisiyle ölecek olursa, kurban olmayacağı gibi, eti de yenilmez.

 

Kaynaklar: Hamdi Döndüren, “Delilleriyle İslâm İlmihâli”; Türkiye Diyânet Vakfı Yayınları, “İlmihâl”; Rehber Yayınları, “Kurban”.

 

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle