Kur’ân Bize Ne Anlatıyor?

Bir imtihan sahnesi olan bu dünyanın fânîliğini insan, yaşadığı süre içerisinde pek çok kez tecrübe ediyor ve sınırlı bir zaman için bu dünyada olduğunu da yakînen biliyor. Görmezden gelinmeyecek bir hakikat olan fânîliği içinde barındırmasına rağmen, bâkî olma hevesini de nefsinde bir türlü yenemiyor. Hattâ bu bâkî olma hevesinin arkasından bir ömür boyu koşuyor. Bazen ölümü yok edecek ilâçlar/iksirler bulmaya çalışıyor; bazen adını yaşatacak faydalı veya faydasız eserler ortaya koymak için çırpınıyor.

İnsanı, rûhunda bulunan bu ebedî hayat hasretiyle kuşatan dînimiz, ona sonsuzluk yurdunun anahtarlarını sunuyor. Gerçekten insanın bedenî tarafı ne kadar türâbî, basit, süflî ve nefsânî ise, rûhu da o kadar karmaşık, mânevî ve ebediyet âşığıdır. İnsanın sonsuzluğa olan özlemi, bedeninin arzusu değil, rûhunun hasretidir. Çünkü ruh, ebediyet yurdunun bu dünyadaki tecellîlerinden biridir. Onun için ruh, bu dünyaya yabancıdır. Onun için ruh, bu dünyada esir ve boynu büküktür.

Rûhu güldürecek, onu mutlu edecek en büyük iksir; sonsuzluk yurdunun reçetesi olan Kur’ân’dır. Kur’ân, ilâhî kelâmdır. Kur’ân, insan ilminin, aklının ve vicdanının önünde eğilmek zorunda kaldığı mûcize bir kitaptır. O, içinde tutarsızlık (tenâkuz) bulunmayan, iç içe geçmiş konularıyla insan ruhunu ve bedenini sarıp sarmalayan, onu ulvîleştiren yüce bir dâvettir.

O, Rahmân’ın insan cinsini yüceltmek üzere gönderdiği, “Habl-i Metîn” yani sapasağlam bir iptir. Tıpkı gökten sarkıtılmış ve insanı semâya yükselten bir ip…

Kur’ân insanı, her yönüyle kuşatır. Bu sebeple o:

En büyük ahlâk kitabıdır. İnsanın davranışlarını, hattâ duygu, düşünce ve niyetlerini filtreden geçiren, arıtan, temizleyen bir kitap… Bu kitabı insanlığa getiren Peygamber, Kur’ân diliyle, “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” (el-Kalem, 4) buyrularak övülmüştür. O’nunla iç içe geçmiş olan Kur’ân, “Peygamberin ahlâkı”; Peygamber de “Kur’ân ahlâkı” olmuştur. Kur’ân, kendisine inananları da bu yüce ahlâka dâvet eder.

Kur’ân, bir hayat kitabıdır. Hayatın her alanını kuşatan, her türlü karanlık ve kasvete ışık tutan mesajlar verir. İnsan hayatının en mutlu bir şekilde sürdürülmesi için reçeteler sunar. İnsanın insanla, insanın âlemle, insanın Allah Teâlâ ile münasebetlerini düzenler. Kur’ân, hayatın sınırlı alanlarına hapsedilmiş, bir âyin/merasim kitabı değildir. O, hayatın bütününe hitap eder. İki cihan saâdetini temin edecek esaslar koyar. İnsanın kendisiyle ve çevresiyle barış içinde yaşayacağı bir düzenin ölçülerini tesis eder. Kur’ân, tarihin ve hayatın akışını değiştirmeye ve onu hayra-güzelliğe doğru çevirmeye tâlip olan bir kitaptır.

Kur’ân, bir duâ ve ibadet kitabıdır. Kur’ân, insanın acziyetini ve Rabbinin büyüklüğünü hatırlatan kulluk kitabıdır. O, hem okunmasıyla ibadet edilen, hem de ibadetin nasıl yapılacağını öğreten bir kitaptır. İnsanı kula kulluktan kurtarıp Allâh’a kulluğa ulaştıran yüce bir kitaptır.

Kur’ân, bir muâmelât kitabıdır. Kur’ân ferdi mükemmel bir davranış güzelliğine ulaştırdığı gibi, onun çevresi ve toplumuyla münasebetlerini de tesis eder. Güzel insanların güzel toplumlar kurarak huzur içinde yaşamasının esaslarını öğretir. Gerektiğinde bu düzeni tesis etmek için ceza ve kurallar (ukûbât) da koyar.

Kur’ân, bir nasihat ve tavsiyeler kitabıdır. İnsanlara emir ve yasaklar konusunda hassas olmalarını, nefislerine esir düşmemelerini, dünyayı âhirete tercih etmemele­rini, dünyada imtihana çekildiklerini hatırlatan, onları çeşitli tehlikelerden koruyan bir nasihat ve tavsiyeler kitabıdır. Kur’ân bu tavsiyelerini, tarihten ve hayattan seçtiği canlı örneklerle müşahhas kılar ve insanı sıkmadan, aklına ve gönlüne güzellikler nakşeder.

Kur’ân, ilmî gerçekleri anlatır. Kur’ân, kâinâtı var eden ve bu mükemmel düzeni hiçbir aksaklığa mahal vermeden mükemmel bir sûrette sevk ve idare eden Allah Teâlâ’nın gönderdiği kitaptır. Bu yüzden insanlığa gerekli olan ilmî gerçekler, ihtiyaç kadarıyla bu kitapta yer alır. O, başlı başına bir fizik, kimya, astronomi kitabı değildir. Böyle bir iddiası da yoktur. Ancak Yaratan’ın gönderdiği kitapta, yarattığı varlıklarla ters düşecek bir ilmî hakikat olmaz, olamaz. O, ilim ve teknolojinin önünü açmak, ona ufuk vermek üzere ilham verecek birtakım işaretler barındırdığı gibi, insanlığın henüz keşfedemediği pek çok gerçeği de bir sır olarak bünyesinde saklar. O büyük bir ilim, mânâ ve esrar denizi gibidir. Orada herkes, kendi akıl, gönül ve ilim kabınca bir şeyler bulur. O, engin bir ummân, tükenmez bir hazine gibidir. İnsanı tefekküre, araştırmaya ve keşfetmeye sevk eder.

Kur’ân, bize duâyı öğretir. “Duânız olmazsa, Allah size ne diye değer versin.” (el-Furkan, 77) âyet-i kerîmesiyle aslında insanı, Allah’tan istemeye sevk eder. İnsan, acziyetini hisseder ve el açıp sonsuz merhamet ve lütuf hazinesinden talepte bulunur. Ama insan zavallıdır, eksiktir, hatalıdır. Ne isteyeceğini, nasıl isteyeceğini bilmez. Bazen istememesi gereken şeyleri, ister durur. İşte Kur’ân, insanın Allah’tan ne isteyeceğini de öğretir. Onu hatalı isteklerden korur. Ona mutlu olacağı isteklerin neler olduğunu gösterir. Daha önceden Allah’tan neler istendiğini, bunun karşılığında Allâh’ın kendilerine neler ihsan ettiğini öğretir.

Tekrar edecek olursak, Kur’ân bize bizi anlatır. Nerede olduğumuzu, nereden geldiğimizi ve nereye gideceğimizi…

Kur’ân bize Allâh’ı tanıtır. O’nun bizi ne kadar sevdiğini, bize ne büyük lütufları olduğunu ve bize ne kadar yakın olduğunu…

Kur’ân bizi Allâh’a götürür. O’na gidecek yoldaki tehlikeleri, tuzak ve düşmanları gösterir. Bize karanlıklardan nasıl çıkacağımızı, dost ve düşmanlarımızı nasıl tanıyacağımızı öğretir.

Bugün herkesten ve her şeyden çok Kur’ân’a muhtacız. Onun bizim hastalık ve yaralarımıza derman olacak merhemine muhtacız. Yolunu kaybeden aklımızı, hassasiyetini yitiren vicdanımızı, gözleri kör olmuş gönlümüzü onun şifalı ellerine teslim etme vakti gelmiştir de geçmektedir. O bizim elimizden tutarsa, biz de onun canlı bir tefsiri olan Rasûlullah Efendimiz’in mübârek ellerine yapışabilirsek; başka bir kılavuza ihtiyacımız kalmaz. O, bizi Rabbimize selâmetle götürür. Yeter ki, elimiz ve gönlümüz, Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet’le buluşsun.

PAYLAŞ:                

Şefika Meriç

Şefika Meriç

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle