Kudüs

“Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir. O, hakkıyla işitendir, görendir.” (el-İsrâ, 1)

* * *

Allah hakkıyla işitendir, görendir… Çevresi mübarek, kendi mübarek, Mescid-i Aksâ’ya, Kudüs’e, Filistinlilere zulmedenleri de… Vatanını, namusunu, mukaddes değerlerini korumak için şehâdet şerbetini yudumlayan yiğitleri de…     İşiten ve görendir, Allah -azze ve celle-…

İlk kıblemizdir Mescid-i Aksâ… Kudüs, can parçamızdır…

Diyor ya Kudüs şâiri diye anılan üstad Nuri Pakdil; “İstanbul’suz ve Kudüs’süz aşk yoktur.” diye…

Aşkımızın besmelesidir Kudüs… Ve yine üstaddan dinleyelim gönlümüzün serlevhâsını:

“Kalbimin yarısı Mekke’dir, yarısı Medine,  Üzerinde bir tül gibi Kudüs vardır.”

Yakıyorlar canımızı… Yüreğimizi kanatıyorlar. Sözleri anlamsız… Sözleri değersiz bizim için… Amerika, aklınca, Kudüs’ü İsrail’in başkenti yapmış… Milyonlarca ses yükseldi tepki olarak, ama en güzel tepkilerden birisiydi belki İbrahim Tenekeci’nin şu sözü:

“Bize ait olanı, bir başkası, bir başkasına veremez.”

Bize aitti Kudüs… Mescid-i Aksâ bize aitti… Kudüs bizimdi… İslâm’ındı Kudüs… Alıp satılamaz. Siyâsî malzeme yapılamazdı. Yaptılar. Kendileri etti, kendileri bulacaklar…

Her köşesinde uhrevî bir tecellî bulunan Kudüs’te her gün 15 Temmuz… Her ân teyakkuz hâlinde olan Filistinli Müslümanların hayatını bir tahayyül edelim… Kudüs’e yapmış olduğu ziyareti anlatırken kıymetli yazar Mehmet Lütfi Arslan’ın anlattığı şu hâdise çok manidardır:

“Mescid-i Aksâ’ya uzanan yolda, surların başladığı yerde yaya geçidinin önündeyim. Soldan gelen bir araç var. Duraksıyorum. Polis arabası bu; duruyor ve bana yol veriyor. Soluma doğru dönüp başımla teşekkür edecek oluyorum. Sağımdan bir ses bıçak gibi giriyor araya: «Sakın teşekkür etme kardeşim onlara, sakın…» Şaşırıyorum. «Peki, diyorum, sana teşekkür ederim, hatırlattığın için…» O an işte bir Filistinli olmanın ne demek olduğuna dair bilinç şaklıyor suratımda… Ama onlar kadar bilenmiş, onlar kadar tetikte olmak için daha çok talime ihtiyaç var, farkındayım.

Bize Kudüs diriliği lâzım. Ve Kudüs bilinci… Evet, burası Mekke ve Medine’den sonra en mübârek belde… Ama bir Mescid-i Aksâ muhafızının ifadesiyle, bir annenin üç çocuğundan, gurbette olanı… O anne nasıl yanındaki iki çocuğunun değil, ayrı kaldığı o çocuğunun yasını ve yâdını öne alır, ümmet için Kudüs de böyle bir önceliği hak ediyor.”

Şair Mehmet Akif İnan, ne güzel söylemiş Mescid-i Aksâ’nın hâlini:

“Mescid-i Aksâ'yı gördüm düşümde

Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu. 

Varıp eşiğine alnımı koydum 

Sanki bir yeraltı nehri kaynıyordu.

 

Gözlerim yollarda, bekler dururum 

«Nerde kardeşlerim?» diyordu bir ses. 

İlk kıblesi benim ulu Nebîmin 

Unuttu mu bunu acaba herkes.

 

Şimdi kimsecikler varmaz yanıma,

Resûlden yoksunum, tek ve tenhayım. 

Rüzgârlar silemez gözyaşlarımı 

Çöllerde kayıp bir yetim vahayım.

 

Mescid-i Aksâ’yı gördüm düşümde

Götür Müslüman’a selâm diyordu.

Dayanamıyorum bu ayrılığa

Kucaklasın beni İslâm diyordu.”

Mescid-i Aksâ için atmalı kalplerimiz… Kudüs için yanmalı içimiz… Filistinli kardeşlerimiz için kaçmalı uykularımız… Yediğimiz her lokmada aklımıza gelmeli Kudüs… Yaptığımız her işte O’nu düşünmeliyiz…

Ne yapabiliriz diye düşünürsek Kudüs için;  en güzel reçete olsa gerek: “Kendimizden başlamamız...”

Yaptığımız her işi güzel yaparak, sorumluluklarımızın farkında olarak, mânen Filistinli kardeşlerimizin yanında olduğumuzun şuurunu bir an olsun kaybetmeden yapacağız her ne yapıyorsak… Ev hanımı, anne, baba, iş adamı, öğrenci, öğretmen, doktor her ne ise bu dünyadaki vazifemiz, hakkıyla yapmalıyız… Dili duâlı, gönlü yaralı olmalıyız.

“Bildiklerimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız” buyuran Peygamber-i Zîşân’ın en azından bildikleri için çok gözyaşı döken ümmeti olalım…

Bölünsün uykularımız, uykunun en tatlı yerinde abdest alıp varalım secdeye; sadece Kudüs için, Mescid-i Aksâ için, Filistinli kardeşlerimiz için… Sosyal medyadaki bir paylaşımla vazifemizi tamamladığımızı zannetmeyelim. Ya da o anki üzülmeye, dertlenmeye dertlenme demeyelim… Her işte tazeleyelim niyetimizi…

Bir an olsun rahat yüzü görmeyen, her an tetikte olan kardeşlerimiz için, unutmayalım Kudüs’ü… Hayatın debdebesi unutturmasın bize…

“-Ama işim var, derslerim çok, toplantılarım var, borçlar da boyumuzu aştı!” vs. gibi bahanelerle kendimizi kandırmayalım. “Ama” ile başlamasın cümleler… Bir dizi için, bir maç için hiç düşünmeden iki saatini fedâ eden bir milletiz, maalesef… Dakikalarımızın bile hayâtî önem taşıdığı… Ömrümüzün her an nihayete erebileceği şuurundan çok uzakta harcarken ömrümüzü, durup bir düşünelim; ne kadar cesaretli olduğumuzu ve ne kadar hoyratça zaman öldürdüğümüzü…

“Tûr Dağını yaşa

Ki bilesin nerde Kudüs

Ben Kudüs’ü kol saatı gibi taşıyorum

Ayarlanmadan Kudüs’e

Boşuna vakit geçirirsin.

Buz tutar

Gözün görmez olur

Gel,

Anne ol.

Çünkü anne

Bir çocuktan bir Kudüs yapar.

Adam baba olunca

İçinde bir Kudüs canlanır.

Yürü kardeşim

Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin”

Diyor ve ekliyor Kudüs şairi Nuri Pakdil:

“Kudüs’ü savunmak, gerçek bağımsızlığı savunmaktır. Kudüs sevilmeden insanlığa girilemez. Tutsak Kudüs’e borcumuz, Kudüs’ü savunmaktır, özgürlüğüne kavuşturmaktır.”

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle