Kudretine Hayran Olup

Bu nasıl bir kudret tecellîsidir?! Nasıl bir irâde?! Her saniye milyarlarca insan için, sayısı meçhul mahluk için ayrı ayrı senaryolar yazılıyor; hem de aktör ve aktrislerin nazları, talepleri senaryoya dâhil edilerek… Ve bütün senaryolar çarpışmadan bir düzen içinde uzak veya yakın birbiriyle kesişiyor, birbirine dâhil oluyor..

Hızlı çekime alınmış bir çiçeğin filmi gibi hayatım zihnimde bir slayt gösterisine dönüşüyor:

Okulumun ilk gününe babamla başlamıştım, pek çok ilke kendisiyle başladığım gibi...  Annemin geride kalan bedenine inat, gönlü benimle her yere geldi biliyorum. Her muvaffakıyetim, anne-babama dilimle ifade edemediğim fiilî bir teşekkür oldu.

Liseli yıllarım tam bir imtihan ve isyan devresi... Mâlum geçiş yılları; hep sabreden bir anne-baba desteği… Yüksekokula gittiğim ilk gün, babam yine elimden tuttu(!). O gün gururuma dokunan o destek, bugün onlara şükranımı artıran bir hatıra oldu.

Roger Garaudy, ebeveyni için kendi hayatını kastederek: “Bir hayat için fedâ edilmiş iki hayat!” tanımlamasında bulunuyor. Bu tanımlamayı ondan önce, ben âilem için kullanmak isterdim. Neyse sonuçta pek çok hayat bu şekilde tanımlanabilir zaten... Bu ise, yetiştirilen evlada bağlı olarak ya şer ya da hayroluyor feda edilen hayatlar için…

Bütün bu geçmişi, hem terk edip, hem de bu geçmişe basarak Kur’ân Kursu’na başladığım o gün ise, yeniden dünyaya geldiğim gün oldu. Meğer hayatımın bu ana kadarki senaryosu, beni bugüne taşımış. Şimdiyi ise gelecekten göremeyince beni nereye hazırladığını, kaderimin meçhul karesini keşfedemiyorum. Firâset, takvâ o meçhul noktayı keşfetmek olsa gerek… Bütün bu iç içe giren film kareleri, meçhul bir kara deliğe doğru ilerliyor.

Biz âciz kullar, sadece ümid ve taklid ederek güzel sâlih insanlardan misaller çalıp filmimizi tamamlamaya çalışıyoruz. Tamamlandığında ise, bu dünya gözüyle izleyemeyeceğimiz bir film…

Ancak ardımıza bıraktığımızı, yarın âhirette milyarlarca gözle beraber hem de her işimize şâhid olan «eş-Şehîd» -celle şânühû-’nun huzurunda izleyeceğiz. Ve o milyarlarca film şeritleri, koca bir sinema sahnesine dönüşürken, her şeyin açığa çıkarıldığı gün, ekranda zulmün bir parçası olarak mı, hakkın bir yanı olarak mı görüneceğiz?!

Hayal edin, siz bakkaldan muz alırken verdiğiniz para muzun markası altına saklanan silah tâcirlerinin eline geçip herhangi bir üçüncü dünya ülkesine kurşun olarak düşüyor, koca ekranda, herkesin önünde![1] Ya da gülerek taktığınız eşarbın izdüşümü, Lübnan’da gözleri fâniliğe kapanmış “mavi emzikli çocuk” [2] belki… Belki de hiç tahmin bile edemeyeceğimiz büyük bir hikâyenin bir köşesindeyiz farkında olmadan; Yûsuf’un kardeşleri misali, ya da câriye Hacer gibi…

İbrahim -aleyhisselâm-’ın ateşine su taşıyan serçe miyiz, yoksa odun taşıyam kertenkele mi? Etrafımızda yangınlar büyüyor mu, küçülüyor mu? Düşünün, Allâh’ın Halîl’i şeytanı taşlarken, Allâh’ın Habibi’nin ümmetine bir ibadet şekli bıraktığının farkında mıydı? Ya da Hacer vâlidemiz, Safâ ile Merve arasında teslim olurken Allâh’ın emrine, milyonlarca mü’minin kendini taklid ederek şeref kazanacağını düşünmüş müdür ki? Ve ümmetin Efendisi’nin büyük büyük babaannesi olacağı zihninin ucundan geçmiş midir câriyeyken?!

Yoksa “Boş ver, bu kadar düşünme! Sonra tevbe eder, sâlihlerden oluruz!» mu diyoruz Yûsuf -aleyhisselâm-’ın kardeşleri gibi? Ve en güzel kıssanın, en bedbaht sahnelerinde mi yer alıyoruz, küllî irâdenin yarattığı asırlık filmde?!

Tarihçi yazar Kadir Mısıroğlu Beyefendi, bir yazısında “Kaderinizin yönünü tespit edebilirsiniz. Şu ana kadar Allah’ın sizin üzerinde cereyan eden nimet ve lütuflarına bakın; bunlar, bundan sonraki hayatınız açısından da aşağı yukarı size bir fikir verir.” diyor.

Onun şu tespiti de beni çok etkilemişti: “Kişilerin kaderi olduğu gibi milletlerin de kaderi vardır. Mesela Allah Teâlâ, uzun asırlar boyu Türkleri harb meydanlarında eğitmiş, İslâm’ın cihad bayrağını devralmaları için… Yine câhiliye döneminde Arapları belâğat ve hitâbette inceltip derinleştirmiş, Kur’ân-ı Kerim’i lâyıkıyla anlayabilsinler diye…” Gerçekten öyle değil midir sizce de?

Öyleyse hayat filmimizin senaryosunun gidişâtını tespit için, görüş mesafesi yüksek bir kalbe ihtiyacımız var! Bunun için de reçete Tevbe Sûresi, 119. âyet-i kerîme!..

Hayatımın senaryosunu keşfetmem zor!.. Filmimi önceden görmem de pek mümkün görünmüyor; zira her kişinin harcı değil, ölmeden evvel ölmek... Öyleyse ne kadar taklid edersem, o kadar muvaffak olacağım, biliyorum... İşte, şânı yüce İrâde’nin, beni şu an getirdiği nokta… Gelecekteki yolculuk ise, nereye meçhul..

Rabbimiz Mûsâ -aleyhisselâm-’ı takib eden sıptîler, Nûh -aleyhisselâm-’ın gemisine binen müminler, İbrahim -aleyhisselâm-’a teslim olan Hacer ve oğlu İsmail -aleyhimesselâm- gibi kurtuluşa eren sâlihlere dâhil eylesin hepimizi!..

Şu hayat oyunundaki muammayı, aslî vazifemizi çözebilecek firâset, âhirette yüzümüzü gülümsetecek takvâ nasib etsin Hak Teâlâ… Ve meçhul kaderimiz, bizi takvâ sahiplerinin önderliğine taşısın, inşâallâh!

Âmin.

 

[1] Meşhur Chiquita muzları, meğer Kolombiya vb. muz ülkelerindeki terör örgütlerinin mâlî destekçisi imiş. Yani her türlü mâsumun cinayeti ve uyuşturucu trafiği; o muzların parasıyla gerçekleştiriliyormuş. (Genç Dergisi, Nisan, 2007)

[2] İsrail’in Lübnan’ı bombalamasının ardından öfkeyle yukarı kalkan ellerin arasında, mavi emzikli, cansız bir bebeğin, vicdanları sızlatan, ama İsrail’e zafer neşesi yaşatan fotoğrafı dolaşmıştı, bütün yayınlarda hatırlarsınız. Bu fotoğraf, yılın fotoğrafı kabul edildi ve ne acıdır ki, bir saadet değil, sefalet karesiydi, bu film şeridi…

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle