Hikmet Damlaları “SADAKA BELÂYI DEFEDER”

Büyü; hangi dine ve inanca bağlı olursa olsun, temeli ve etkileri yönünden aynıdır. Dolayısıyla büyünün dini yoktur.

İnsan büyük bir enerji yoğunluğuna sahiptir. Bu enerji yoğunluğu, insanın bütün vücut ve beyin fonksiyonlarını düzenler. Bu noktadan ele alırsak, büyü; insanın enerji yoğunluğunu yok etmek veya ritmini bozmak için yapılan negatif bir enerjiyi çeşitli araçlarla (muska ve benzeri bir yolla) insanın üzerine yollayarak, vücuttaki bu enerji akışının düzensiz olarak çalışmasına sebep olan bir araçtır.

Kendisine sihir (büyü) yapılmış olan bir kimsede çeşitli rahatsızlıklar görülür. Böyle bir kimse, genellikle etrafa ve olaylara karşı ters tepkilerde bulunur. Bunun en önemli sebebi, yukarıda belirttiğimiz gibi sihrin beyne hükmetmesidir. O kişi ne yaptığını bilmez veya büyüyü yapan kişi, onu yönetir ya da o şahsın yaratılışına göre büyünün tezahürü görünür. Mesela bir kimse; fıtraten sinirli ise, kırar-döker, eğer bir ilmî tebliğ faaliyetinde bulunuyorsa, durulur, canı bir şey yapmak istemez.

Yapılan büyünün neticesinde vücutta boğum olan eklem yerleri ağrır. Kişi, yavaş yavaş ibadette tembellik gösterir, bir müddet sonra da ibadette bulunmayı terk eder. Bu kişi Kur’ân-ı Kerîm okunan yerde bulunmak istemez; sihri bozan (çözen) âyetler okununca dinleyemez, bağırır veya ağlar. Çünkü böyle bir durumda onu içten sıkarlar. Zamanla iştahsızlık, yalnız kalma isteği, günden güne zayıflama, hâlsiz kalma, gözlerde kızarıklık ya da sararma, bakışlarda anlamsızlık ve gariplik olur. Hasta, sebepsiz yere baş ağrısı çeker, sebepsiz yere ağlar.

Çoğu kez büyü, herhangi bir eve veya odaya da yapılabilir. Bunun neticesinde kişi evine veya büyünün yapılmış olduğu odaya girdiğinde titrer, sıkıntı duyar ya da huzursuz olur, oradan çıktığında ise bu huzursuzluk ve rahatsızlık ortadan kalkar.

Diğer bir husus da cinin insanlara musallat olmasıdır. Bu ise bazen dikkatsizlik ve ihmalkârlıktan kaynaklanır. Böyle durumlara sebebiyet vermemek için kişinin birtakım hususlarda çok dikkatli olması gerekir. Önemine binâen bunlardan birkaçını şöyle sıralayabiliriz: 

-Yüksek yerlerden atlarken, bir yere ağır yük veya eşya koyarken besmele çekmek gerekir ki, aksi hâlde o mekânda bir cin bulunuyorsa, kişi, bilmeden ona eziyet etmiş veya öldürmüş olabilir. Onlar da intikam almak için o kişiye musallat olabilirler.

-Yine kaynar suyu dışarıya veya lavaboya dökmeden önce besmele çekmek yani bununla onları uyardıktan sonra dökmek gerekir. Zira ansızın lavaboya dökülen kaynar su, onların yanmasına sebep olabilir. Onlar da bunu kasıtlı zannederek insana zarar verebilirler.

-Çoğunlukla büyü yapmada kullanılan saç, tırnak ve diş gibi çürümesi mümkün olmayan maddeler ortalığa bırakılmamalı, ya besmele çekerek yakılmalı ya da kimsenin görmeyeceği bir yere gömülmelidir. Değilse kişiye kötülük etmek isteyen insanlar o kimseye zarar vermek için bunları kullanarak ona büyü yapabilirler.

-Kişinin eşik kenarlarında, merdiven altlarında fazla durmaması; küllüklere basmamaya ve bu gibi yerlerde küçük abdest gidermemeye özen göstermesi gerekir.

-Cinler balık ve kan kokusuna, yumurta kabuklarına sıkça geldikleri için, balık yendikten sonra fazla bir zaman geçmeden bulaşıkları yıkanmalı, yumurta kabukları da iyice kırılarak çöpe atılmalıdır. Nitekim bilinmektedir ki, “bereketsizlik büyüsü” genellikle yumurta kabukları kullanılarak yapılmaktadır.

-Kişi bilmeden de büyünün oluşmasına sebebiyet verebileceği için zarûrî olmadığı müddetçe kesinlikle düğüm atmamalı ve kilitleri kilitli bırakmamalıdır. Zira bunlar da büyü yapımında sıkça kullanılmaktadır.

-Özellikle evlerde açıkta resim ve heykel bulundurmamalı, bebeklere resimli kıyafetler giydirilmemelidir. Buna dikkat edilmediğinde bilmeden de olsa meleklerin çocuğun yanında bulunmalarına engel olmuş ve şeytana (cine) davetiye çıkartmış oluruz.

-Eğer kişi herhangi bir kimsenin cinlerden dolayı rahatsız olduğunu biliyorsa veya böyle bir durumdan şüphe ediyorsa, ona, doğrudan Kur’ân ayetlerini okumaktan sakınmalıdır. Böyle bir durumda rahatsız olan kişiyi ancak ehil olan kimselerin okuması uygundur. Yapılan bu yanlış hareket, cinin okuyan kimseye de musallat olmasına sebebiyet verebilir.

Bize her konuda örnek olan büyüklerimiz, bu tür davranışların nelere yol açtığını bildikleri için, yapılan her işte “besmele” çekmeyi ve en azından “destur” kelimesini sıkça kullanmayı tavsiye etmişlerdir.

* * *

Allah’a samimî ve gönülden îman eden, zikirle, Kur’ân’la meşgul olan, başta namaz olmak üzere ibâdetlerine, tesettürüne dikkat eden ve abdestli bulunmayı alışkanlık hâline getiren bir kimseye cinnî musallat olmaz.

Ancak bazı cinler, kişinin gaflet ânını yakalamak için tetikte beklerler. Kişinin bir anlık gafletinden istifade ederek ona musallat olmaya çalışırlar. İnsanlar ise genellikle aşırı hisle yüklü oldukları “çok sevinçli ve çok üzüntülü” zamanlarında gâfil bulunabilirler.

Sihrin en çok tesir ettiği insanlar ise, Allâh’tan gâfil olan kimseler, câhiller, imanı ve takvâsı zayıf olan kimselerle, bedenen âciz durumda olan yaşlı, kadın ve çocuklardır.

Bizler için en büyük “üsve-örnek” olan Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bilinen ve bilinmeyen bütün şerlerden Allah’a sığınmak için:

-Akşam yatmadan önce iki elini açarak birleştirir,

-İhlas, Felâk, Nâs sûrelerini okuyarak ellerinin içine üfler,

-Sonra başından başlayarak ayak ucuna kadar, elinin eriştiği bütün vücudunu üç defa sıvazlar ve bundan sonra yatardı.

Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kendisine büyü yapıldığını fark ettiği zaman da bu sûreleri (İhlâs, Felâk, Nâs) okuyarak Allâh’a sığınmıştır. Rivâyet edildiğine göre Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; bu sûreleri, 11 defa okumuş; her defasında da âdeta bir düğümün çözüldüğünü hissederek rahatlamıştır.

Yukarıdaki hadîs-i şerifte de belirtildiği üzere büyü ve sihirden korunmanın en önemli yolu; İhlâs, Felâk ve Nâs sûrelerini okumaktır. Bu sûreleri okumanın en fazîletli zamanı sabah kalkınca ve akşam yatmadan önceki zamanlardır. Bu sûreler; “sabah okunduğunda akşama kadar, akşam okunduğunda sabaha kadar” Allâh’ın izniyle, insanı her türlü şerlerden muhâfaza eder. Bunlara ilâve olarak “Âyete’l-Kürsî” ve “Haşr sûresinin son 3 ayeti”nin okunması da koruyucudur. Âyete’l-Kürsî’nin, en az 7 defa okunması tavsiye edilmiştir. Haşr sûresi;

“Eûzu billâhissemiıl alîmi mineşşeytânirracîm”

denilerek başlandığında rivayete göre;

“Allâhu Teâlâ o kimse için yetmiş bin melek vazifelendirir ve bu melekler, akşama kadar ona duâ ederler. Bu kimse o gün ölürse şehid olarak ölür. Eğer bu duâ akşamleyin okunursa, okuyan yine aynı dereceye ulaşır.”

Belirtilen bu sûreleri abdestli ve tesettürlü okumaya dikkat etmek gerekir. Özellikle hanımların hayız günlerinde Kur’ân-ı Kerîm okuyamamaları ve bazı ibadetlerden geri kalmaları sebebiyle hayız günlerine korunma duâlarını okumaları güzel görülmüştür. Meselâ aşağıda belirtilen duâ, sabah ve akşam üç defa olmak üzere tekrarlanırsa -Allah’ın izniyle- o kimseye hiçbir şey zarar veremez:

“Bismillâhillezî lâ yadurru measmihî şey’un fi’l-ardi vela fissemâi ve huvessemiulalîm”

Manası: “Allâh’ın adıyla ki, O’nun adı sayesinde ne semâda, ne yeryüzünde, hiçbir şey zarar veremez. O her şeyi işiten, her şeyi hakkıyla bilendir.”

Bir diğeri ise şudur:

“Eûzu bikelimâtillâhittâmmeti min ğadabihî ve ıkâbihi ve şerri ibâdihî ve min hemezâtüşşeyâtîni ve en yahdurûni”

Manası: “Allah’ın gadabından, ikabından, kullarının şerrinden, şeytanların hücumlarından ve yanıma yaklaşmasından; Cenâb-ı Hakk’ın her biri noksansız ve tam bulunan kelimelerine sığınırım.”

Kadının hayızlı ve lohusa zamanlarında korunma duâlarını okumakla beraber bilhassa tesettürlü ve abdestli olmaya da dikkat etmesi gerekir.

Korunmak için muska da takılabilir. Ama bunun da dikkat edilmesi gereken birtakım şartları vardır:

-Her şeyden önce muska taşıyan kişi, kendisini koruyanın muska değil de Allâh olduğu şuuru içinde olmalıdır. Zira hayır-şer, bütün işler, Allâh’ın kudret elindedir. Onun irâdesine ters bir şey olmayacağı gibi, onun izni olmadan da kimse kimseye iyilik veya kötülük yapamaz. Zira bu dünya hayatında her şeyi bir sebeple yaratmak, âdeti (sünnetullâh) olan Allâh Teâlâ, dilediğinde sebepleri ortadan kaldırmaya da muktedirdir. Bu yüzden insanın öncelikle her şeye gücü yeten Allâh Teâlâ’ya sığınması şarttır.

-Muska, herhangi bir kıyafetin üzerine iğnelemek yerine tene dokunacak bir yere konulmalı ve Arapça olmalıdır. İçinde Kur’ân âyetleri dışında bir şahıs duâsı bulunmamalıdır.

-İçinde ne olduğu/ne yazdığı bilinmeyen muskayı takmak câiz değildir. Çünkü bazen kâfir cin ve şeytanlardan medet ummak için “küfür” mânâsını ihtivâ eden cümle veya ifâdeler yer alabildiği gibi, mânâsız bitakım sembol ve işâretler de bulunabilir.

-Muskayı yazan kişinin de takvâ sahibi olmasına dikkat edilmelidir.

* * *

Büyü hakkında ilk yazımızdan beri söylediklerimizi hulâsa etmek gerekirse, bir mü’minin, bilerek falcıya, kâhine, arrâfa gitmesi, onları dinleyip inanması, tasdik etmesi dinimizce yasaklanmış fiillerdir. Çünkü bu kimseler, geleceğe ait bilgileri haber verdiklerini iddia etmektedirler. Oysa gaybı bilmek, sadece Allâh’a mahsustur (En’âm 59). Öyleyse gaybı bilme iddiası, Kur’ân’la mübâreze (çarpışma) gibi ciddî bir mânâ taşımaktadır ki, bu da hiçbir sûrette bir mü’minin îmanı ile bağdaşmaz ve mü’minlik edebine uymaz.

* * *

Hadislerde sihir yapmak, yedi büyük günah arasında sayılmıştır. Çünkü sihirde de Allâh Teâlâ’nın irade ve gücü üstünde işler başarabilme, kadere meydan okuma iddiası ve kulun iradesini yok etme çabası vardır. Bu yüzden İslâm, büyü yapma ve yaptırmayı yasaklamış ve onu hadîs-i şerîf gereğince büyük günahlar arasına almıştır.

Ebû Hanîfe hazretlerinin de içinde bulunduğu pek çok İslam âlimi; büyünün küfrü gerektiren cinsten olması hâlinde, yapanın kâfir olacağını söylemişlerdir. Bununla birlikte insanlara kötülük yapmak maksadıyla sihri öğrenmek, öğretmek ve bundan menfaat temin etmek de haram kılınmıştır.

Büyülenen kimsedeki büyüyü çözmek, onu sihirden kurtarmak için müdâhalede bulunmak, tartışılmış bir konu olsa da, cumhur (âlimlerin çoğu) buna “câizdir” demiştir.

* * *

Günlük hayatımızda temizlik, duâ ve ibadetlerimize dikkat ederek Allâh’a sığınır ve O’nun emrettiği gibi kendisine yakın olursak, O’nun himayesine girmiş olur; her türlü kötülükten, büyüden ve büyüyü yapabilecek büyücülerden, ins ve cinnin şerlilerinden korunmuş oluruz, inşâallâh.

 

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle