Göz Bebeklerimiz

Ana-babamız olan göz bebeklerimizin yanı başında, veryansın edercesine ağlayarak Dünya’ya gözlerini açan bebektik. Geceleri kimi zaman açlıktan, kimi zaman sırf göz bebeklerimizin kokusunu doyasıya içimize çekmek için avazımız çıktığı kadar bağıran, kucağa alınıp bağra basılınca sâkinleşerek derin uykulara dalandık.

Uykusunda gülen, dudaklarını büküp şekilden şekle girendik. Yatmaktan sıkılıp, ilk etrafı keşfetme merakımızla emeklemeye çalışan, onunla da yetinmeyip ilk adımları atarak ikinci adımı atamayınca yine etrafı çığlıklara boğandık. Yere düşünce, tutunacak bir elin uzanmasını bekleyendik.

Tadından hazzetmediğimiz gıdaları yüzlere püskürten, bununla da çok eğlenendik. İlk okul mâceramız için alınan önlük, çanta, kırtasiye malzemelerine gelip gidip defalarca bakan, «Büyüdük de okullu olduk!» gururuyla etrafa caka satandık.

Ergenlik psikolojisiyle gözbebeklerimize ne yapacaklarını şaşırtan, çaresizlik duygusunu onlara derinden hissettirendik. On sekizli yaşlarda her şeyi bildiğini sanıp, aslında pek de bir şey bilmeyendik. Arkadaşın kelâmını, göz bebeklerimizinkinden üstte tutandık.

Yüksek öğretim için evden uzaklara gidip ilk arkadaş çelmesine takılıp şaşkına dönendik. Yurttu, okuldu, evdi derken ayakları üzerinde durmaya çalışıp, göz bebeklerimizin yanımızda olmasının ilk özlemlerini derinden hissetmeye başlayan; bayram tatillerinde kısa da olsa hasret giderebilmenin tesellisini duyandık.

Evlenirken sevdiğiyle olmanın mutluluğuna rağmen, göz bebeklerinden ayrılmanın verdiği hüznü yüreğinde hissedendik. Yavrusunu ilk kucağına aldığında gerçek mânâda gözbebeklerimizi anlamaya başlayan, yıllar geçtikçe onların yaşlandığını, hastalıklarla boğuştuklarına şâhit olan ve bu olanları onlara konduramayandık. Yaşlılıklarını gördükçe, kendi gelecek yaşlılığımızı sorgulayandık.

Yavrularımız da göz bebeklerimizdi; biz ana-babanın nazarında… Ana-baba olacağımızın müjdesiyle bile hayatı değişenlerdik. Koca koca insanlardık, hayal dünyalarına dalan. Doğumu, kucağımıza almayı, evimize ilk girişini defalarca kurgulayıp, bununla şenlenenlerdik.

İlk cennet kokusunu derince içimize çekip, Rabbimize çokça şükredenlerdik. Sevinçten Dünya’ya ana-baba olduğumuzu haykırmak isteyenlerdik. İlk eve geliş ve ikili hayattan çoklu hayata geçişte afallayanlardık. Aylarca, gecelerce, her gün defalarca evin içinde avazı çıktığı kadar bağıran göz bebeklerimiz için çaresizliği ve sabrı yudumlayanlardık.

Uykusunda bile izlemeye doyamadığımız, ilk kelime ağzından dökülürken, ilk emekleme, ilk adımında sevinç çığlıkları atanlardık. Binbir zahmet yemek yedirirken yüzümüze püskürtülen yemekle şaşkınlık ve öfke duygularına kapılıp, ardından gülme krizlerine yakalananlardık.

Okulunun sosyal faaliyetlerinde gururdan gözleri dolan, avuç içleri patlayıncaya kadar alkış tutanlardık. Yüksek öğretim için yolcu edip eve döndüğümüzde hüzün sessizliğine bürünenlerdik. İstediklerini alamadığımızda sancılar yaşayanlardık. Evlilik merasiminde bir yandan mutluluk duyan, bir yandan kopmak istememenin derin acısıyla harmanlananlardık. Torunumuzu kucağımıza almamızla büyük bir âile olmanın heyecanını ve saadetini yaşayanlardık. Yaşlanmaya başlayıp, hastalıklar peyda oldukça endişe edilmesin diye mümkün mertebe saklayanlardık.

Bizler de bebektik, büyüdük, yaşlandık. Aslında göz bebeklerimizle geçen ömrümüzde hissettiklerimizi kelimelere sığdıramayanlardık…

Rabbimiz, âyet-i kerîmelerde buyuruyor:

“Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını vasiyet ettik! Çünkü anası, onu nice sıkıntılara katlanarak (karnında) taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için:) «Önce Bana, sonra da ana-babana şükret!» diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak Banadır.” (Lokmân, 14)

“Rabbin, yalnız kendisine ibâdet etmenizi ve ana-babaya iyilikte bulunmayı emretmiştir. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı «Öf!» bile deme, onları azarlama. İkisine de hep tatlı söz söyle. Onlara rahmet ve tevâzû kanatlarını ger ve: «Rabbim! Onlar beni küçükken (merhametle) yetiştirdikleri gibi, Sen de onlara merhamet eyle!» de.” (el-İsrâ, 23-24)

Hadîs-i şerifte buyrulur:

“Allah Teâlâ’nın rızâsı, anne ve babayı hoşnut ederek kazanılır. Allah Teâlâ’nın gazabı da anne ve babayı öfkelendirmek sûretiyle celbedilir.” (Tirmizî, Birr, 3/1899)

Âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîf ışığında, biz “yavrularını” göz bebekleri olarak gören, maddî ve mânevî hayatımızı inşâ eden; aslında bizlerin de göz bebekleri olan ana ve babalarımızın ellerinden öpüyor ve kusurlarımızın affını diliyoruz. Ebedî âleme göçenlerimizi de rahmetle yâd ediyoruz.

 

PAYLAŞ:                

Dr. Ayça Toksöz

Dr. Ayça Toksöz

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle