Evlilik Serüveni -2-

 

Evlilikle beraber bir resim çizilmeye çalışılır ortak…

Bu ortak resmin tarifi, herkese, her zamana göre farklı olsa gerekir. Ama her resim, aslında birbirine yakındır. Değişen, sadece renklerinin ton farkıdır.

Kültürden kültüre, evden eve değişse de insan ilişkileri, aslında aynı temelden beslenir ve gücünü samimiyetten alır, anlamaktan ve anlaşılmaktan alır. Velhâsıl aslında insânî olan ve faziletli olandır, istenen ve beklenen…

 

Peki, nedir insânî olan? Bir davranışı ne faziletli kılar?

Bir kadın ve bir erkek, nasıl anlaşma ve anlaşılabilme yollarını açar? Ve bu yollar, nasıl aşılabilir olur? 

Ne yapmalıdır ki, bu sayede aşk olur, muhabbet olur… Evlere saadet yağmuru, huzur rahatlığı akar.

İnsan olarak biz hep bu kadar kolay ve bütün yönlerimizle anlaşabilseydik, elbette yaşadığımız hayatta bu kadar çatışma ve ayrılık konuşulmaz, bu kadar kavga-gürültü, karışıklık ve savaş çıkmazdı!..

Ve maalesef tarihimizde hiç olmadığı kadar artan boşanma oranlarını büyük bir kaygıyla izlemezdik.

İşte bugün bizler bu kaygıyla çıktık yola...

Bu istenmeyen hâllerin önüne geçebilmek, var olan tedbirleri alabilmek ve birbirimizin/kendimizin farkına varabilmek için bu yazı dizisine başlama niyetindeyiz.

Vira Bismillah....

 

Kadın ve Erkek Arasındaki Farklar

Bir önceki yazımızda, evliliğe çok genel hatları ile bakmıştık. Şimdi ise biraz daha ayrıntıya girme niyetindeyiz. Bu yazımızda, kadın ve erkek arasındaki farklara odaklanmak istiyoruz.

Hayatın içinden bir örnek ile başlayalım:

 

Hayatın İçinden

Kadın ve erkek, akşam oturmaktadırlar. Kadın, gün içerisinde yaptıklarını anlatmaktadır. Ve beyefendi, gözleri ekrana kilitlenmiş, yarı uykulu, arada bir çocuklara müdahale etmektedir. Evde çok canlı (?) bir iletişim hâkimdir. Hanım anlatmaya devam eder:

“-Bugün çocuğun çantasından not çıktı, meğer okulda toplantı varmış. Çocuk bu, unutmuş. İyi ki, tam son anda fark etmişim… Eee hemen hazırlandım. Son anda yetiştim... Öğretmen kitap istedi, almak lazımmış. Sonra toplantı bitti, hazırlandık çıkarken, Aa bir de ne göreyim?! Bizim eski komşu Hanife Hanım… O da orada, taşınmışlardı ya geri gelmişler. Çocuğu aynı okula tekrar yazdırmışlar. Eşi de tekrar burada iş arıyormuş…”

Hanım, büyük bir itinayla uzun uzun anlatmaya devam ederken gözü beyine ilişir. Eşinin uyumak üzere ve gözlerini televizyon ekranından hiç ayırmadığını görünce bir anda anlatmayı keser ve çok kızar:

“-Sen beni dinlemiyorsun!” diye öfkelenir ve susar. Beyefendi:

“-Yo, yo dinliyorum!..” der ısrarla… Ve sâkince tekrarlar:

“-Okulda toplantı varmış. Hanife hanımlar geri taşınmışlar. Eşi iş arıyormuş…”

* * *

Evet, hanımın uzun uzun anlattıkları aslında kısaca eşinin söylediği gibidir. Hanımın anlattıkları anlaşılmıştır. Ama hanımefendi, bu iletişimde kırılan taraftır. Göz teması kurmayan beyefendi, eşinin anlattıklarını duymuştur, ama ilgilenmemiştir. İlgilendiğini hissettirememiştir. Konu anlaşılmıştır, ama ilgi gerçekleşmemiştir.

Evlilikler de en çok şikâyet edilen konudur bu… Kadın, erkeğin ilgisinin azlığından, erkek de eşinin ne demek istediğini bir türlü anlayamadığından bahseder.

O hâlde iletişimin en çok problem yaşanan konularından birine, kadın-erkek farklarından kaynaklanan problemlere bakalım:

İletişim, birbirinden haberdar olmaktır, ilgiyi karşı tarafa hissettirmektir. Her canlı ilgi bekler. Bakışımızdan mahrum konuşmalar, ilgiden de nasibini almaz. Yüzümüze bakmadan konuşan ergene çok sinirlenebiliriz. Küçük bebekler, fıtraten bozulmamış olanlar, öğretir aslında bunu bize… Anne kendisine bakmadığında bebek eğilir ve hoyratça annesini yüzünü elleriyle çevirerek kendi tarafına döndürür. İlginin eksik kalan kısmını tamamlatır ve bizlere yol gösterir.

Bütün bilimsel çalışmalar, iletişimin % 70’e yakının “sözsüz iletişim” olduğunu söyler. Yani konuşularak anlatılanlar, iletişimin sadece % 30’unu oluşturur. (Bu mânâda sesler, vurgular ne kadar etkili kullanılırsa kullanılsın, aslında beden anlatır dinlenildiğini ya da anlaşıldığını…)

Ve evlilikte kadın, aslında daha çok kocasının beden duruşuna takılır. “Sen beni dinlemiyorsun, beni anlamıyorsun!” dediği zamanlar, çoğu kere, beden duruşlarının verdiği mesajların yorumudur.

Misâlimizde olduğu gibi, hanımefendi, akşam eşine, gündüz yaşananları aktarırken, anlatılmak istenenlerle birlikte evin muhabbetini de korumak, ilgiyi sıcak tutmak ister ve bunlardan beslenir.

Erkekler ise bu süreci mânâsız bulabilirler. Çok zaman, “Nereden çıkarttın dinlemediğimi?!” diyerek konuyu özetleyiverirler.

Bir kadın, günde 20 bin kelime kullanırken erkekler sadece 7 bin kelime kullanır. Bu, kadınların, erkeklerden üç kat fazla konuştuğunu gösterir. Bu fark, kadın ve erkeğin biyolojik yapı farklılığından doğan bir neticedir.

Kadın ve erkek arasındaki farkları, çocukluktan itibaren tesbit etmek mümkündür. Kız çocukları doğdukları andan itibaren sözel kabiliyetlerini geliştirmeye daha meyillidirler. Kız çocuklarının kendilerini ifade etme kabiliyeti, erkek çocuklara göre her zaman daha yüksektir. Kız çocukları, hayatın ilk yıllarından itibaren duygularını harekete geçiren insan ve eşyaya karşı daha hassastırlar. Yani anne-babanın yüzündeki duygusal ifadeleri, daha iyi okuyup daha iyi değerlendirirler. Dolayısıyla problemlere daha duygusal boyutta yaklaşırlar. Erkekler ise, çoğu zaman somut düşünürler, onlar için netice önemlidir.

Erkekler ve kadınlar, problemlere benzer amaçlarla, fakat farklı metotlarla yaklaşırlar. Çoğu kadın için bir problemi tartışmak, başlı başına bir paylaşımdır ve bunu kendilerini ifade etmek, ilişkilerini derinleştirip güçlendirmek için bir fırsat olarak görürler. Kadınlar genelde, problemin kendisiyle, çözümünden daha fazla ilgilenirler. Erkekler ise, problemin çözümüne odaklanırlar. Onlar için bir problemi çözmek, sahip oldukları çözüm gücünü, ilişkiye bağlılıklarını ve sorumluluklarını gösterir. Erkekler için problemin nasıl çözüldüğünden çok, çözüme ulaşılmış olması önemlidir ve bu bir gurur kaynağıdır.

Kadınların hatırlama kapasitesinin -özellikle de duygusal muhtevâdaki hâdiselerde- erkeklerden daha gelişmiş olduğu da bilinmektedir. Erkekler olayları hatırlarken birtakım stratejiler izlerler. Daha önce olmuş bir olayı, görevi ya da aktiviteyi öncelikle parça parça hatırlayıp daha sonra birleştirirler. Yarışma ya da fizikî davranışlarla ilgili tecrübeler, erkekler tarafından daha çabuk hatırlanır.

Görünen o ki, bu konudaki hâfıza farklılıkları da, birtakım fıtrî ve kimyevî faktörlerden kaynaklanmaktadır. Beyinde hâfızadan sorumlu olan hipokampus, erkeklerde “testosteron”, kadınlarda ise “östrojen” ve “progesteron” seviyelerinin tesirindedir.

Meselâ bir hanım, bir tartışma ânında hemen eski yaşananları hatırlayıp onu rahatsız eden bir konuyu gündeme getirebilir.

Yaşanmış bir misalle konuyu, bu yazımızda sonlandıralım:

 

Hayatın İçinden

“Bir tartışma ânıdır. O gün yaşanan bir konu tartışılmaktadır. Damat beyin âilesi ile ilgilidir konu… Ama bu konu konuşulurken yıllar önce yaşadığı bir sahne bir anda gelin hanımın aklına geliverir. Nişanlıyken kayınvâlidesi ona söz verdiği saati almamıştır.

“-O hep böyle zaten, bana değer verseydi, sözünü tutardı. Bir saat bile alamadı.”

Damat bey şaşırıp kalır, ne diyeceğini bilemez.

“-Ne saat meraklısıymışsın sen!” deyiverir.

* * *

Eyvah…

Yeni tartışma konusu belli olmuştur, artık...

Kadına bu söz çok ağır gelir ve belki de günlerce sürecek yeni bir tartışma başlar.

Evet, kadın hatırlar, unutmaz ve olmadık yerde tekrar konuyu açar.

Böyle bir hâdisenin yaşandığını bile fark etmeyen erkek için tam bir kaostur bu durum, ne anlayabilir, ne işin içinden çıkabilir.

Hele bir de yanlış bir cümle kurduysa, işler sarpa sarar.

Sık yaşanan bu tür kavgalarda beylere düşen, sadece “dinlemek” ve “Seni anlıyorum!” demektir.

Hanım, çünkü o an yaşadığı duygu durumunu anlatmaya çalışıyordur. Ve kadın aslında kocasından çok fazla şey duymak istemiyordur. Yaşadığı bir olayın, eşi tarafından anlaşılmasını, daha doğrusu duygularının paylaşılmasını bekliyordur.

 

O hâlde

Eşler, özellikle kavga anlarında, öncelikle susun ve karşı tarafı dinleyin. Birbirinize çok sık; “Seni anlıyorum!” deyin. Bu, kaos anlarına çok iyi gelecek, ortamın mevcut gerginliğini azaltacaktır.

Kısaca özetlersek:

- Kadınlar, erkeklere göre üç kat daha fazla konuşurlar.

- Kadınlar daha ayrıntıcı ve izleyicidir. Erkekler daha genelcidir.

- Kadınlar iyi gözlem yapar ve çabuk unutmazlar. Erkekler parça şeklinde hatırlar, parçaları sonradan birleştirirler.

- Kadın süreçle, erkek sonuçla ilgilenir. (Eşlerarası cinsî/âilevî problemlerin birçoğu buradan kaynaklanır.)

- Kadınlar soyut düşüncede, erkekler ise somut düşüncede daha iyidir.

- Kadın için bir problemi konuşup tartışmak bile aslında başlı başına bir paylaşmadır.

- Kadınlar genelde problemin kendisiyle, erkekler ise problemin çözümüyle ilgilenirler. Erkek problemi dinlemek ve anlamakla yetinmez, onu bir sonuca bağlamaya çalışır.

- Erkekler için problemin nasıl çözüldüğünden çok, çözüme ulaşılmış olması önemlidir.

- Kadınlar, hatırlar, unutmaz ve olmadık yerde tekrar konuyu açar.

- Kadınlar eşyayı, işleri, ilişkileri mâhirce yönetir.

Kadınların ve erkeklerin belli alanlarda farklılıkları, gerçekte çatışmanın değil, hayatın zenginlik kaynağıdır.

Eşler arası farklılık ve çatışmalar yok sayılmamalı, aksine kadın-erkek bakış açısından doğan farkla yönetilmeli, âile açısından bir zenginliğe dönüştürülmelidir. Bu farklılıklar, birbirini tamamlarsa, mânâ ve değer kazanır.

Bu farklılıklar, aslâ güç savaşı değildir.

Bu farklılıkları basite almadan dikkate almalı, birbirimize muhabbet ve anlayış kanallarını açık tutmalıyız. Evliliklerimiz bitmesi gereken bir kara gün değildir; her sabah, yeni günle doğup yeşillenecek taptaze bir saadet bahçesidir. Bizden yarına kalacak olan, evlilik hayatımızın güzel meyveleri, hayırlı eserlerimiz ve sâlih ve sâliha neslimizdir.

(Devam Edecek)

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle