Eğitimde Örnek İnsan Mefhumu

İnsan; Allah -celle celâlühû-’nun hem güzellik, hem de kullanışlılık (estetik ve fonksiyonellik) açısından, aklın idrak edemeyeceği seviyede en mükemmel olarak yarattığı mevcûdat içerisinde, zirve mesâbesinde bir varlıktır.

Hiç yokken var edilen ve anne rahminde gelişmeye başlayan insanın oluşumunun her aşaması, bir mûcizedir. Bu yaratılış mûcizesinin içinde özellikle beynin gelişimi başlı başına bir ibret tablosudur. Sinir sisteminin gelişimi, anne rahminde ıslak bir ortamda, açık bir şekilde gerçekleşmeye başlar. 5. haftadan itibaren oluşan omurilikte, süratli bir üretimle saniyede 5.000-7.000 tane “nöron” adı verilen özel sinir hücreleri yapılır. Bu hızlı üretimin olduğu bölgede, daha sonra beyin meydana gelir.

Nöronlar, bir süre sonra beynin kollarını oluşturmak üzere uzaklara göç etmeye başlar. 6-7. haftadan itibaren EEG ile bebeğin beyin dalgaları tespit edilebilir. İlk 5 ayda beyin hücrelerinin büyük kısmı oluşur ve hepsi doğumdan önce gereken mevkilerini alırlar. Yerleştikleri bölgede uzantılar meydana getirerek diğer nöronlarla bağlantı kurarlar. Hiçbir aklı ve şuuru olmayan, gözle görülmeyen atom ve moleküllerden oluşan yaklaşık 100-200 milyar nöronun her biri, diğerleriyle 10.000’den fazla bağlantı yapma potansiyeline sahiptir. Zamanı geldiğinde bu şuursuz hücreler, insanda öğrenmeye, şuurlu davranışların ortaya çıkmasına, konuşma, gülme, ağlama, çiğneme, hareket etme vs. sebep olurlar. Beyinde her saniye, sinirlerden gelen 750 milyon uyarı analiz edilip değerlendirilirken, bunun yarısı kadar uyarı da ilgili nöronlara iletilir.

İnsan, beyin kapasitesinin ortalama % 1’ini kullanır. Anne rahminde ilk ayda oluşmaya başlayan beynin gelişimi, 3-4 yaşına gelene kadar hızla devam eder. İnsan, doğumla ne kadar beyin hücresi ile dünyaya gelirse, hayata onunla devam eder, yeni hücre eklenmez. Ancak sinir hücrelerinin yaptığı bağlantı sayısı, her ikazla artar.

 Bu kompleks organın içinde, bugün bilim adamlarının “ayna nöron” dediği hücreler yer almaktadır. 1990’lardaVittorio Gallase ve Giacomo Rizzoletti adlı iki İtalyan bilim adamı, “düşünce okuma” konusunda maymunlar üzerinde yaptıkları deneyler sırasında, yeni bir tip nöron keşfettiler. Bu nöronlar, belli işleri yaparken aktif hâle geliyorlardı. Yine fark edilen diğer özellikleri ise, bir başkası aynı işi yaparken de aktif hâle gelmeleriydi. Bu hücreler; kişinin aynaya baktığında orada kendi yansımasını görmesi gibi, karşıdaki kişinin hareketini görünce faâliyete geçen hücrelerdi. Bu nöronlar; insanları, karşısındakini taklit etmeye zorluyordu! Bu özelliklerinden dolayı “ayna nöron” adını aldılar. (http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelişim/psikoloji/biyopsiko.htm)

* * *

İnsan; öğrenebilen, eğitilebilen, en karmaşık hareketleri bile şuurlu bir şekilde kolaylıkla yapabilen; ihsan buyrulan hassâların (özellik, kabiliyet) sevkiyle, fazîletlerle donanıp mâverâya kanatlanabilen muhteşem bir varlıktır. Bu melekeler; “ilâhî nefha”ya mazhariyetin ve vahye muhatap olabilmenin bir tezâhürüdür şüphesiz...

Her insan, dünyaya taklit etme temâyülü ile birlikte gelir. Bebek olarak doğar; anne-babasını taklit eder. Onlar gibi konuşur, oturup kalkar, yer içer… Biraz büyüyünce kardeşini, sonra arkadaşını, sonra öğretmenini, daha sonra kendine model aldığı kişiyi taklit etmeye başlar. Bu; hem insanın sinir sisteminin ve psikolojik yapısının gereği olan tabiî bir durumdur, hem de terbiyesi için elzemdir. Örnek alınan kişiye duyulan muhabbet; modelin tıpkı bir kahraman gibi hafızaya kaydolmasına; zihnî ve kalbî beraberliğin dış dünyaya, yani davranışlara yansımasına sebep olur.

 Bugün teknolojik imkânlar eskiye nisbetle oldukça fazla… Ekrana bağımlılığın da kanal sayısının da arttığı bir zamanda yaşıyoruz. Bizim 25-30 yaşında gördüğümüz şeylere, çocuklarımız 3-4 yaşında sahip oluyorlar. Bilgisayarla, internetle, facebookla, twitterla yatıp kalkıyorlar. Ekranlarda ne görürlerse, sevip bağlanıyorlar. Şiddet ihtivâ eden oyunlardaki acımasız sanal kahramanlara, yerli-yabancı dizilerdeki başrol oyuncularına, twitterda kültürümüze, örf ve âdetimize yabancı takipçilere takılıyorlar. Radyo ve tv kanallarından, billboardlardan, internetten gençlerinize sunulan her yeni modelle birlikte bir değerimiz târumâr ediliyor.

 Bu görüntüler, insan beynini de bilinçaltını da yoğun ve sistemli bir tahribâta uğratıyor. Nesiller; giyim kuşamıyla, davranışlarıyla anne-babasına değil de ekranlardan pompalanan karakterlere özeniyor. Hodgâm (bencil), mânevî değerlerden mahrum, tarihine yabancı ve saygı duymayan, hattâ düşmanlık besleyen, günübirlik heveslerle yaşayan gençler türedi… Psikologlar; gençlerin seyrettiği kişilerin rengine boyandığını, neslimizin pozitif rehberlere muhtaç olduğunu ifade ediyorlar. Dünyaya taklit temâyülü ile gelen ve her yaşta bir model arayan insanoğlu, doğru adresi bulamazsa; tabiat boşluk kabul etmediğinden, yanlış rehberleri önce zihnine, sonra şahsiyetine kopyalamaya başlayacaktır. Bu hususla ilgili olarak İmâm Şâfiî -rahmetullâhi aleyh- Hazretleri;

“Hakla meşgul olmayan kalbi, bâtıl işgâl eder.” buyuruyor.

“Üzüm üzüme baka baka kararır”, “Körle yatan şaşı kalkar”… gibi atasözleri de bu durumu izah etmek içindir.

* * *

Bizi yoktan var eden Rabbimiz, rûhen, bedenen, zihnen, kalben… neye ihtiyacımız olduğunu en iyi bilendir. O, ilk insana peygamberlik vazifesi vermiş; insanların en baştan itibâren nebevî bir terbiye ile yetişmesini arzu etmiştir. Sonraki zamanlarda da; hayatları insanlık hudutlarının dışına çıkmış her topluluğa bir peygamber gönderilerek, Rabbimizin istediği kulluk modeli, o peygamberin şahsında müşahhas bir hâle getirilmiş; rûhî ihtilaçlarla kıvranan insanlara bir âb-ı hayat lûtfedilmiştir.

Nihayet nübüvvet takviminin yaratılışta ilk, cihana gönderilişte son halkası olan Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, öz kızlarını diri diri toprağa gömecek kadar vahşîleşmiş, iffetsiz, hayâsız, yalancı ve zâlim insanların yaşadığı câhiliye toplumuna gönderilmiştir. Bu zulmet devrini, merhum şâir Âkif;

“Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta

Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi” diyerek vasfediyor.

En büyük mûcizesi Kur’ân-ı Kerîm olan Fahr-i Kâinât Efendimiz; onu tefsir eden örnek yaşayışıyla, sohbetleri, sünnetleri ve güzel ahlâkıyla bir beşeriyet inkılâbı gerçekleştirmiş; her kademedeki insana, müşahhas bir misâl olmuş, yarı vahşî câhiliye insanından, gökteki yıldızlar misâli ulvî rehberler yetiştirmiştir. O -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; beşeriyete takdîm edilen en güzel insan, en mükemmel bir örnek şahsiyet… Ashâb-ı kirâm’ın rûhen, bedenen, kalben ve zihnen râm olduğu en mükemmel model… Kıyâmete kadar gelecek bütün insanlara gönderilen bir Peygamber, bir rehber… Susuzluktan kavrulan ruhlara bir kevser… Yolunu şaşıranlara bir kılavuz…

Bilhassa günümüzde yabancı kültür istilâsında boğulan genç neslimize bir can simidi, sinir sistemi şiddet oyunları ile yerle bir edilen çocuklarımıza uzanan bir şefkat ve rahmet eli, terör faaliyetleri ve kanlı savaşlarla karartılan dünyamıza bir nûr… Bütün insanlığın muhtaç olduğu, rengine boyanınca huzura kavuşacağı, insan olmanın, kul olmanın tadına varacağı, şuurunu da, şuuraltını da en verimli şekilde inşâ edecek olan örnek şahsiyeti; Rabbimiz hidayet rehberi olan Kur’ân-ı Kerîm’inde şöyle bildiriyor:

“Andolsun ki, sizden Allâh’a ve âhiret gününe kavuşmayı uman ve Allâh’ı çok zikreden (mü’min)ler için Rasûlullah’ta bir «üsve-i hasene» (en mükemmel bir örnek) vardır.” (el-Ahzâb, 21)

 O Üsve-i Hasene’nin talebeleri olan Ashâb-ı Kirâm; yıldız misâli kahramanlar olarak evlatlarımızın zihninde yerini bulmalı, Peygamber vârisi gerçek âlimler ve sâlih zâtlarla çocuklarımız beraber olmalı, sanal kahramanların yerini fazîletli insanlar almalı… Şahsiyetli modellerle insanın şuurunun ve şuuraltının nasıl müsbet/olumlu motive olduğunu; huzur ve mutluluğun internetin yanlış sitelerinde değil, Kur’ân-ı Kerîm’de, Siyer-i Nebî’de, âlim ve âriflerin örnek hayatlarında olduğunu, bilhassa mânevî değerlere saldırı ve iftiraların arttığı şu zamanda, çocuklarımıza yaşayarak anlatmalıyız.

Bu meyanda Millî Eğitim müfredâtına konulan seçmeli “Siyer” ve “Kur’ân-ı Kerîm” dersleri de bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. Buna her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır. Aksi takdirde nesillerimiz; ayna nöronlarına gösterilen sahte kahramanlara “baka baka kararmaya” devam edecektir!

PAYLAŞ:                

Betül Nefise İnal

Betül Nefise İnal

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle