Sahibu’l-Vefa

Merhum Mûsa Topbaş Efendi, bundan yirmi yıl önce rahmet-i Rahman’a kavuştu. Üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen, eserleriyle, devam eden hizmetleriyle, irşad ettiği talebe ve sevenleriyle hâlâ aramızda…

Biz de onun eserlerinden birisi vasıtasıyla, hâtırasını yâd etmek, geçtiği ve “aynîleştiği” yoldan, adımlarını tâkip ederek istikametimizi bulmak istedik.

Bugün sâlih ve sâdık insanları bulamamak, onlarla bir arada olamamak ve neticede “onlar gibi” olamamak şeklinde hülâsa edeceğimiz, büyük bir derdimiz var. İşte Mûsa Topbaş Efendi, bundan yaklaşık otuz küsur yıl önce kaleme aldığı satırlarda bize şöyle rehberlik ediyor:

“Kalb, tekallüp eden, yani her an şekil ve görüş değiştiren bir varlık olduğuna göre, bu, hüsn-i istimal edilerek ulvî yollara, emellere yöneltilecek olursa, Allah Teâlâ’nın izniyle paha biçilemeyen bir cevher hâline gelir.

Meselâ sâlih ve sâdık (yani içi-dışı doğru, dîni bütün, istikamet ehli) ile ülfet edildiğinde kalp, yani gönül âlemi inkişâf eder, hakikati görür.

Fâsıklarla (dînî vecîbelerini yerine getirmeyen, haramdan sakınmayanlarla) ülfet edildiğinde, kalp, nefsin yardımı ile sahibini, fısk u fücur ehlinden eyler.

Münâfık (yani ikiyüzlü) kimselerle ülfet edildiğinde, kalp sâfiyetini, temizliğini kaybeder; zamanla o kalp sahibini, münafıklardan, kötülerden eyler.

Dîni-itikâdı zayıf insanlarla ülfet edildiğinde kalp, şeytanında da iğvâsı (aldatması) ile bocalar, sahibinde şüphecilik, tereddüt, istikrarsızlık hâli kendini gösterir, daima içindeki vesvese kendini yer, bitirir, sonunda îtikadsızlardan, dinsizlerden olur.,

Daima bunlara şâhit olmaktayız. Çok kötüler vardır ki, iyilerle ülfet ettiklerinde, onların cemiyetlerinde bulunup sohbetlerinden, güzel ahlâklarından (Cenâb-ı Hakk’ın izniyle) istifade ederek, râh-ı müstakîme vâsıl olmuşlardır ve olmaktadırlar.

Çok iyiler de, akılsızlıklarından dolayı, kötü arkadaşlarla ülfet etmektedirler. Bu irfansızlıklarının neticesi olarak fâsıklığa, münâfıklığa, hattâ dinsizlik belâsına düşmektedirler.

Ve nitekim okuduğumuz eser, bir hakikat ehlinin eseri ise, hiç farkına varmadan, onlara karşı sevgi duyarız. Böyle olunca bizim görüşümüz ve anlayışımız, hakikat ehlinin hâline uyar. Biz de onlar gibi sâlihlerden ve sâdıklardan oluruz. Çünkü seven, gayr-i ihtiyârî, sevilenin boyasına boyanır.

Yok eğer, eser diye okuduğumuz şey, bizi yanlış, sapık yollara sevk ediyor; dînî, ahlâkî fazilet yollarından uzak bulundurup daima maddeciliği, şehvânî, süflî hayatı telkin ediyorsa, sonunda okuya okuya onun telkînâtı ile biz de aynı meş’um yol ve itikatlara düşer; benliğimizi, insanlığımızı kaybeder, onların seviyesine ineriz. (Mûsa Topbaş (Sâdık Dânâ), İslâm Kahramanları-1, 15-16)

* * *

Ey başlangıcı ve nihayeti olmayan ulular ulusu Rabbimiz! Yalnız Sen varsın! Yarattıklarını ilâhî bir nizam içinde süsleyen, en ufak teferruatına kadar onları koruyan, bağışlayan, kusurlarını örten, dünyevî, uhrevî rızıklarla merzûk eden yine Sensin!.

Aşkımızı, şevkimizi, ihlâsımızı ziyadeleştir, her türlü kötülüklerden bizleri koru! Âmin.

PAYLAŞ:                

Zahide Topcu

Zahide Topcu

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle