Kökler

“Yeryüzüne bir bakmazlar mı?! Orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirdik.” (eş-Şuarâ, 7) âyetiyle Cenâb-ı Hak, biz insanoğluna tefekkürün kapılarını aralıyor.

 “Yere giren ve oradan çıkan, gökten inen ve oraya yükselen ne varsa, O hepsini bilir. O Rahîm’dir, Ğafur’dur.” (es-Sebe’, 2) buyurarak tefekkürün derinliklerine daldırıyor.

Bir tohum toprağa düşüp de toprağın nemi ona tesir edince büyüyüp gelişir ve bu gelişme neticesinde üst ve alt kısımları çatlar. Üst kısmından toprağın üzerinde yükselecek olan ağaç çıkarken, alt kısmından toprağın derinliklerine doğru yayılan kökler uzanır. Bu şaşırtıcı bir şeydir.[1]

Diğer bir şaşırtıcı olan ise; bitkiler birbirlerinden bağımsız rastgele büyüyen canlılar gibi görünse de, onların da insanlar gibi birbirleriyle iletişim hâlinde oluşlarıdır. Onlar da konuşur, alışveriş yapar, birbirlerine destek olur, hattâ savaşırlar. Köklerinden gelen ahlâkî değerleri, inancı, örf ve âdeti insana sağlam bir duruş kazandırdığı gibi, bitkiler için de “kök” hayattır.

İnsana hayat enerjisi veren, toplumla diyaloğunu artıran yavrusu misali, mantarlar da köklere gıda sağlayarak, mantar ağı aracılığıyla ağaçların birbiriyle iletişimini sağlarlar.

Bu ağla birbirlerine eksik olan gıdalarını gönderir, hattâ kendi cinslerini tanıyarak onlara iltimas geçer, yeni fidelerin çevresine köklerini uzatmayarak onlara yaşama sahası açarlar. Onlara şeker takviyesi yaparak hayatta kalma ihtimallerini artırır, mesela böceklerden bir saldırı olduğunda diğer ağaçları salgıladığı kimyasallarla uyarır, yaşlı ağaçlar taze ağaçlara savunma sinyallerini göndererek hayatta nasıl kalınacağını öğretirler. Böylece zararlı olan bitki türünü çeşitli kimyasallar göndererek öldürürler.[2]

 “Gaybın anahtarları Allâh’ın yanındadır; bunları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir. O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıkları içinde tek bir taneyi dahî bilir. Yaş ve kuru ne varsa, hepsi apaçık bir kitaptadır.” (el-En’âm, 59)

Her ne kadar bilim, insanları gözle göremediğimiz yerin karanlıklarındaki bu muazzam âlemi yeni yeni keşfetmeye başlasa da,  Rabbimiz “el-Hâlık” isminin zuhûrunu, tefekkürün engin denizlerinde lâyıkıyla anlamayı bizlere nasîb etsin.

Âmin.

 

[1] Osman Nûri Topbaş, Kâinat, İnsan ve Kur’ân’da Tefekkür, s. 60.

[2] www.ted.com/talks/suzanne_simard_how_trees_talk_to_each_other/transcript?language=tr#t-562014 (Erişim, 24.01.2019)

 

PAYLAŞ:                

Dr. Ayça Toksöz

Dr. Ayça Toksöz

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle