Âmin

Yer değiştirmek başka, ser değiştirmek başka

Kırk yer gezse serden geçmez, er, düşmüş ise aşka!

 

Aslında aşk, düşülen değil, çıkılan bir şeydir. Çünkü zirvedir. Ona yükselirsin; lâkin tırmanmakta olan herkes düşebilir. Kimi düştüğü yerde kalır. Kimine ise vazgeçmeyip ümitle Rabbinin lûtfuna sarılmak, elleri ayakları kanaya kanaya da olsa tekrar tırmanmaya başlamak nasîb olur. İhlâsla inanan için düşmeler de çıkmalar da birer ikramdır. Aşk zirvesi, temizleri ister ve kibir, enâniyet gibi ağır kirler, genellikle düşmeler sırasında dökülüp gider. Bu vetirede (süreçte) duâ, vazgeçilmez yol azığıdır. Her duâya da bir “Âmîn!” lâzımdır:

Rabbimiz! İnandık, îmân ettik! Ölene dek Ayneyn Tepesi’nde nöbet tutmaya ve her an namazda olmaya azmettik. Bizi, sinsiler karşısında firâset, zâlimler karşısında cesaretle, muvaffak eyle. Âmîn!

Hâli sözüyle uyuşmayan, kalbi sevginle buluşmayan, her zaman ve mutlaka muhâtabını suçlayan, kendisini hep en mâsum, hep en doğru sayan, kendi kendine kurduğu mahkemede, her istediğini sanık sandalyesine oturtup keyfince yargılayan gâfillerden etme bizi. Hayvânî vasıflarda ısrar edenlerden değil, insânî vasıflarda kemâle erenlerden, kabuk ile ete değil; öz ile haysiyete kıymet verenlerden, eyle bizi. Âmîn!

Örtümüzü atmadığımız, fikirsiz birer kukla olup iplerinde oynamadığımız, günde beş vakit secdeye baş koymayı bırakmadığımız, her işlerine alkış tutmadığımız ve “Lâ ilâhe illâllah, Muhammedün Rasûlullah!” demeye doymadığımız için ifrit olan îmansızlar zümresinin zararından Sana sığınırız. Afili pozlarına rağmen iç dünyaları sürekli buhranlı, Sana âsî, hakîkate muhâlif, dünyaya sevdâlı zavallılardan uzak eyle bizi. Dilimize edep ver. “Her şey güzel olacak!” demek yerine, “Her şey zaten çok güzel ve olması gerektiği gibi.” diyebilmeyi; ânı hakkıyla yaşayanlara, hikmeti kalbiyle kavrayanlara ve Sana cân u gönülden bağlı olanlara lûtfettiğin huzur ve sekîneti lûtfeyle bize. Âmîn!

“-Ne aptalız, ne körüz, ne de hâfızamızı yitirdik. Kimin ne olduğuna dâir dersimizi yaşayarak, bedeller ödeyerek tâlim ettik. Ne mâvi boncuk meftûnuyuz ne de çıkar kuluyuz. Alnımız secdeli, tarafımız besbelli. Haktan, haklıdan yanayız. Uluya balayız, düşmana belâyız. Elhamdülillâh!” diyebilenlerle eyle bizi. Âmîn!

Kimileri vefâtımıza sevinir. Sanırlar ki eksilip kalacağız. O kötü niyetlilerin haset yüklü bakışlarından ve münâfıkların art niyetli alkışlarından muhâfaza buyur. Her türlü diklenmeyi, ukalâlığı, saygısızlığı ve karalamayı kendilerine hak olarak gören, buna mukâbil, inançlı kullarının inandıklarını dile getirmesini bile saldırı, ötekileştirme ve dikta olarak kabul eden kimselerin zararından Sana sığınıyoruz. Bu zihniyet ki, onlara göre kendilerinin arsızca açması iyi niyet, mü’minlerin utanıp örtmesi art niyet. Onların zinâsı aşk, mü’minlerin aşkı riyâ… Onların günahları çağdaşlık, mü’minlerin ibâdeti bağnazlık… Onların fütursuzca saldırması meşrû, mü’minlerin meşrû müdâfaası haksızlık... Bu düşüncedeki insanların her türlü iftirâsından, ne olur esirge bizi. Âmîn!

Sen’in yolundan çıkmış olan bu zümreyi, şeytan bile kendi hâllerine terk ediyor. Bu sebeple küfür ehli hep kolayca tek yumruk olurken, îman ehli sürekli ayrılık belâsıyla boğuşuyor. Bizi, ihlâsını artırdığın ve böylece şeytanın her türlü saldırısından koruduğun samîmî kullarından eyleyip küfre karşı kavî kıl, Rabbimiz... Âmîn!

Birilerine mâkûl haklar tanındığında, kendi ellerinden hakları alınmış gibi rahatsızlık duyan kıskançlardan ve sürekli şikâyetlenip duran nankörlerden etme bizi. Her işin altında bir fitne arayan, olanı olmayanı nefsiyle yorumlayan, bilir bilmez konuşup şer kapısını zorlayan, edebe, mahremiyete saygı duymayan insanlardan etme. Sen’in emirlerine uyarak yaşamaya çalışanların varlığından bile rahatsızlardan, Sen’inle arası bozuk olduğu için iki cihanda da huzur bulamayacak ve etrafına huzur katamayacak bahtsızlardan etme bizi. Âmîn!

Sen n’eylersen güzel eylersin Rabbimiz! Makyajlar altındaki sivilceleri, maskeler ardındaki hakîkî çehreleri, doğruluk kılığındaki hileleri, hızla gün yüzüne çıkarıver. Bilmeyenlere bilme, görmeyenlere görme fırsatı lûtfet. Şer görünen işlerin arkasından, hayırların tebessüm edebileceğini fark edenlerden, zaferinden ders çıkaranları ve mağlûbiyetinden zafer çıkaranları ibretle seyredebilenlerden ve şükredebilenlerden eyle bizi. Âmîn!

Şu, “Ötekileştirmeyelim, ayrıştırmayalım!” gayretleri ne kadar da mânâsızdır. İnsanoğlu, yaratıldığından beri iki cephe vardır ve kim ne kadar bir arada tutmak isterse istesin, Hâbiller ile Kâbiller, zeytinyağının sudan ayrılması gibi birbirinden ayrılır. Bu, Sen’in kanunundur, değişmez. Hükmüne teslim olmayan huzur bulmaz, gelişmez. Her fırsatta kendisiyle, yani yarattığın hakîkatle çelişen kimseden dâvâ insanı olmaz. Dâvâsı olmayanın, devâsı da olmaz. Ne olur, Sen bizi, huzûru, dâvâsı, devâsı ve ihlâsı olanlardan eyle Rabbimiz. Âmîn!  

Doğru sözün hakkı, gereğinin îfâ edilmesidir. Bizi sadece kafa sallayanlardan değil, haklının hakkını verebilmek için gayretle çalışanlardan eyle. Ezanın hakkı da hürmetle dinlenmektir. Bu mühim vazîfeyi, bazen günlük konuşmalara, bazen şarkılara, bazen de iş temposuna dalarak ihmâl eden, böylece lâyık olduğu hürmeti esirgeyerek onu dinlemeyen ve hattâ işitmeyen her müslüman, farkında bile olmadan belki de “Ezanı Islıklayanlar” kervanındadır. Bizi böyle kötü bir kervana katılmaktan muhâfaza buyur ne olur. Âmîn!  

Bu ümmeti cephede mertçe savaşarak yenemeyeceğini anlayanlar, sinsiliği seçmiş; suyumuza, gıdamıza, evimize, odamıza sinmiş, îmanlarımızı zaafa uğratmayı ve fikirlerimizi bulandırmayı hedeflemiştir. Onlar başarılı olacakları zannıyla sevinedursun, İslâm çok yakında muzaffer olacaktır. Bizi o zaferin sebeplerinden ve o kutlu zafer gününün sevinenlerinden eyle. Âmîn!

Herkesi, her anlayışı kucaklamak fikri kulağa hoş gelebilir; fakat ne tabiîdir, ne gerçekçidir, ne de ahlâkîdir. Sevincine bakıp sevineni, tebrik edenine bakıp tebrik edileni, destekleyenine bakıp destekleneni tanımayı, her yüze güleni, her kucaklamaya kalkanı dost sanıp aldanmamayı nasîb eyle. Ölmek, gülmek kadar tabiî iken, hiç ölmeyecekmiş gibi gülenlerden olmaktan koru bizi. Sana teslim olan üstündür. Öyle üstün eyle bizi. Bütün varlığımızla, her gün tekrar tekrar huzûruna çıkanlardan ve her ânın ve yerin, ancak ve ancak yine Sen’in huzûrun olduğu idrâkiyle uyanık kalanlardan et hepimizi. Âmîn!

Doğanı avladığını zannederek bed sesiyle zafer ötüşleri yapmakta olan kargalardan, şerlerden ve şeytanlardan uzak eyle. Huzurlu, âfiyetli, sekînetli, iki cihan kurtuluşumuza sebep samimi bir hayat, kutlanası ve Cemâl’inle vuslatımıza vesîle olası bir vefat diliyoruz Sen’den, ihsân eyle. Âmîn!

Hanımlarımıza ve beylerimize vakar ve iffetlerini; çocuklarımıza da mâsûmiyetlerini yitirmesinler diye, katından sapasağlam bir kalkan lûtfet Allâh’ım! Doğruları çocuk sâfiyetiyle sevebilmeyi, yanlışlardan çocuk korkaklığıyla kaçabilmeyi ve duâlarımızı çocuk sâdeliğiyle yapabilmeyi nasîb et. Âmîn!

Yer değiştirmekle ser değiştirmeyen, yerini, yurdunu, her şeyini Sen’in yoluna seren, aşka aşkla yürüyen, ahlâkı ahsen, seri Sen… İşte böyle erlerden eyle bizi ne olur. Âmîn!..

PAYLAŞ:                

Neslihan Nur Türk

Neslihan Nur Türk

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle