Birbirini Allah İçin Sevenler

Cenâb-ı Hak, bizleri en son peygamberin en hayırlı ümmeti kılmış ve bizi “Müslümanlar” olarak isimlendirmiştir. Bizim ne insan olarak yaratılmış olmamız, ne de Müslüman bir âile ve toplumda doğmuş olmamız, bize sorulmamıştır. Bütün bunlar, Rabbimizin sonsuz lütuf ve rahmetinin eserleridir. Bu ümmet, yani “ümmet-i Muhammed”in pek çok güzel hasleti vardır; âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerde bildirilen… Bu vasıflardan belki de en güzel iki tanesi şu âyet-i kerîmelerde haber verilmiştir:

“Muhammed, Allâh’ın elçisidir. O’nun yanında bulunanlar, kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında merhametlidirler…” (el-Fetih, 29) “Mü’minler ancak kardeştir…” (el-Hucurât, 10)

Bu âyet-i kerîmeler, mü’minlerin kalplerinin, davranışlarına nasıl şekil verdiğini anlatmaktadır. Onların Allâh’a olan sevgi ve bağlılıkları, aynı dine inanan kimseleri “kardeş” olarak görmelerine ve “kâfirlere karşı da şiddetli ve sert” olmalarına sebep oluyor.

Bu kardeşliğin ölçülerini belirleyen pek çok hadîs-i şerîf vardır. Bu kardeşliğin hayata nasıl tatbik edildiği hususunda ise, Muhâcir ve Ensar’ın kardeşliği, tarihte bir eşi daha görülmemiş büyük bir destandır. Onlar, birbirlerini Allah için sevmiş, namazda ve cihadda safları sıklaştırmış; gönüllerini âdeta bir kap içinde Allâh’a ve Rasûlü’ne sunmuşlardır. Bir insanın dünyada en çok değer verdiği şeyler olan anne ve babalarını bile, “Anam babam sana fedâ olsun, ey Allâh’ın Rasûlü!” demek sûretiyle Rasûlullâh’a teslim olmuşlardır.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ashâbı kirâmdaki bu muhabbet ve itaat istidadını en güzel şekilde istikametlendirmiş; onları Allâh’a yaklaştıracak ibadetlere yönlendirmiştir. Bu ibadetlerin başında, Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek gelir. Nitekim Ebû Zer’den rivâyet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- önce “Hangi amel daha faziletlidir?” diye sormuş, ashâbın değişik cevaplar vermesi üzerine de şöyle buyurmuştur: “Amellerin en faziletlisi, Allah için sevmek ve Allah için nefret etmektir.” (Ebû Dâvud, Sünnet, 2; Ahmed bin Hanbel, V, 145)

Îman kardeşliği, yani bir mü’mini sırf Allâh’ın dinine inandığı için sevmek, îmanın bir gereğidir. Merhum Mahmud Sami Ramazanoğlu Efendi, iman kardeşliği hususunda sık sık şu hadîs-i şerîfi naklederdi:

“Kıyamet gününde bir kul, amelleri tartılmak üzere Allâh’ın huzuruna getirilir. Ancak sevapları biraz az gelir. Birkaç sevabı daha olsa, terazisindeki sevap kefesi yükselecek ve o şahıs, cehenneme düşmeden cennete giriverecektir. Bunun üzerine Allah Teâlâ, o kuluna, sevap araması için müsaade eder. O kul, dünyada kendisine en çok şefkat ve muhabbet besleyen anne-babasından başlayarak hatırına gelen bütün akrabalarını, tanıdıklarını dolaşır. Fakat hepsinin dilinden şu cümleler dökülür:

«-Bugün bizim de sevaba çok ihtiyacımız var. Sana bir tane bile veremeyiz.»

O kul, çaresiz ve eli boş bir şekilde geri döner. Bunun üzerine Allah Teâlâ, ona:

«-Senin, Allah için sevdiğin bir din kardeşin var mıydı?» diye sorar. O şahıs:

«-Evet, yâ Rabbi! Senin rızân için sevdiğim bir kardeşim vardı. Onu şimdi hatırladım. Bir de ona gideyim.» der. O şahsa uğradığında, din kardeşi:

«Kardeşim, benim durumum da senden farklı değil!.. Sen ne kadar istersen, sevaplarımdan o kadar al!.. En azından sen, cehennem azâbı görme!»

Onun bu fedakârlığı Cenâb-ı Hak, bu iki îman kardeşini de affettiğini îlan eder.”

Rabbim, bize, dünya ve âhiret sıkıntılarından kurtaracak din kardeşleri nasip etsin. Bu vesileyle, Şubat ayında Rabbimize yolcu ettiğimiz merhum Mahmud Sami Ramazanoğlu -kuddîse sirruh-’u rahmetle yâd ediyor; bizi, onunla cennette buluşturmasını niyaz ediyoruz. Âmin.

PAYLAŞ:                

Zahide Topcu

Zahide Topcu

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle