Ben Pişmanım

“Ey îmân edenler! Tam bir sıdk ve ihlâs ile tevbe ederek Allâh’a dönün…” (et-Tahrîm, 8)

* * *

Tevbe; “dönmek, pişman olmak” demektir. Rabbimizin biz kullarına en büyük ikram ve rahmet vesilelerinden biri olan tevbe, geç kalınmadan, henüz fırsat var iken, ruh hâlâ bedende iken yapılmalıdır.

Günahları sebebiyle ümitsizliğe düşmek, kişiyi helâk eder. Beşeriz, günah işlemeye meyyâliz. Yeter ki, hakkıyla tevbe edelim, günahlarda değil, tevbelerde ısrarcı olalım. Rabbimizin buyurduğu gibi:

“…Allâh’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Zira Allah bütün günahlarınızı mağfiret eder.” (ez-Zümer, 53)

Hazret-i Ali -radıyallahu anh-, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den şöyle rivâyet eder:

Allah Teâlâ, İbrâhim -aleyhisselâm-’a yer ve gökleri gösterdiği vakit, İbrâhim -aleyhisselâm-, Allâh’a karşı isyan etmekte olan birini gördü ve Allâh’a onu helâk etmesi için duâ etti. Başka bir âsîyi gördü. Onun için de bedduâ etti. O da helâk oldu. Diğer bir isyankârı gördü. Onun da helâk olmasını diledi. O da helâk oldu. Böylece birkaç kişi helâk edildi. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak, İbrâhim -aleyhisselâm-’a şöyle vahiy buyurdu:

“-Ey İbrâhim! Muhakkak sen duâsı müstecap bir kimsesin! Kullarımın helâki için bana duâ etme! Zira onların benim yanımda üç husûsiyetleri vardır:

1- Kul yaptıklarına ya tevbe eder, Ben de tevbesini kabul ederim.

2- Veya onun zürriyetinden Beni zikredecek bir nesil çıkar.

3- Yahut da kıyamet gününde onu istersem affederim, istersem cezalandırırım.” (et-Tefsîr min Sünen-i Saîd bin Mansur, V, 29)

* * *

Yeter ki, biz pişman olalım. Yeter ki, dönelim günahlardan… Yeter ki, işlemiş olduğumuz günahlara bir daha düşmemeye gayret edelim. Elimizden geleni bu şekilde yaptıktan sonra, Rabbimizin izni, rahmeti ve inâyeti ile affolunan kullardan olabilelim…

Rabbimize karşı ne kadar günahkâr olduk? Kaç defa tevbe ettik de kaç defa tevbemizi bozduk? Bizi bize bırakmamasını temennî ettiğimiz Rabbimiz, hep affetmek için bizim tevbe etmemizi beklerken, nefsimizi hesaba katarak tevbeden kaçmak nedir?

Bizi bizden iyi bilene karşı hâlimizi açıkça arz edelim; bilerek-bilmeyerek, gizli-ayân, büyük-küçük demeden işlemiş olduğumuz günahlarımızı itiraf edip O’ndan bağışlanma dileyelim. “Ben pişmanım, yâ Rabbi!” diyelim, taa en derinlerimizden, bunu hissederek bütün âzâlarımızla dile getirelim, “Ben pişmanım, yâ Rabbi! Affet beni…”

“Günahlarına tevbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.” (İbn-i Mâce, Zühd, 30) buyuran, geçmiş ve gelecek günahları affolunduğu hâlde sabahlara kadar secdeler eden Rasûl-i Kibriyâ Efendimiz hürmetine, O güzeller güzelinin yüzü suyu hürmetine tevbeler edelim, yapmış olduğumuz hatalardan dönüş yapalım.

Alvarlı Efe Hazretleri der ki:

Günahkâr olma, Fahr-i Âlem-i Zî-Şânı incitme!”

İncitmeyelim, O Sultanlar Sultanını ki, yarın Hak dîvânında yüzüne bakabilecek yüzümüz olsun. Bir günah işleyeceğimiz vakit düşünelim, bu sözü… Gıybet edilen bir ortamda mıyız, hemen aklımıza bu söz gelsin… Kötü söz mü söyleyeceğiz, hemen aklımıza bu söz gelsin. Herhangi bir günaha düşme tehlikesinde, bu söz gelsin aklımıza… “Ben günah işlersem, Peygamber Efendimizi incitmiş olurum!..” diyelim kendi kendimize… Onu üzmemek için, vazgeçelim kötü hasletlerimizden ki, yarın bu düşünce şefaat vesilesi olsun bizlere…

Bir terzi, sâlihlerden bir zâta;

“-Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in: «Allâh Teâlâ, günahkâr kulunun tevbesini, canı boğazına gelmeden kabûl eder.» (Tirmizî, Deavât, 98) hadîs-i şerîfi hakkında ne buyurursunuz?” diye sorar.

 O zât da:

“-Evet, böyledir. Ama senin mesleğin nedir?” der.

“-Terziyim, elbise dikerim.”

“-Terzilikte en kolay şey nedir?”

“-Makası tutup kumaşı kesmektir.”

“-Kaç seneden beri bu işi yaparsın?

“-Otuz seneden beri.”

“-Canın gırtlağına geldiği zaman, kumaş kesebilir misin?”

“-Hayır, kesemem.”

“-Ey terzi! Bir müddet zahmet çekip öğrendiğin ve otuz sene kolaylıkla yaptığın bir işi, o zaman yapamazsan, ömründe hiç yapmadığın tevbeyi, o an nasıl yapabilirsin? Bugün gücün yerinde iken tevbe eyle! Yoksa son nefeste istiğfar ve hüsn-i hâtime nasib olmayabilir!.. Sen hiç: «Ölüm gelmeden evvel tevbe etmekte acele ediniz!» (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, V, 65) sözünü duymadın mı?”

Bunun üzerine terzi, ihlâsla tevbeye sarılır ve o da sâlihlerden olur. (Osman Nûri Topbai, Son Nefesi sh: 117)

Hâsılı, biz de çok geç olmadan tevbe edelim. Elbette tevbeyi bozmamaktır aslolan… Günahlara geri dönmemektir, ahdimizde sâdık kalabilmektir. Zordur bu iş, tek başına çok zordur. Nefis terbiye olmadan tevbeye sâdık kalabilmek çok zordur.

Hakk’a vuslat yolunu tamamlamak için yardımcı şarttır. Allâh’a tevbe etmek, aynı zamanda, bir gönül tabîbine bende olmak ve sâlihlerden oluşan bir çevrede bulunmakla kemâle erer. Nefsi terbiye etmenin, günahlardan alıkoymanın yolu, bir mürşid-i kâmile, bir mânevî rehbere biat etmekten geçer. Çok geç olmadan biz de yolumuzu bulalım, mânevî rehberimizin yardımı ve himmeti ile Hakk’ın rızâsına nâil olalım, inşâallâh…

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle