YETİMLERİN EFENDİSİ’NİN YETİMLERE MUÂMELESİ

 

Ebû Tâlib’in zevcesi Fâtıma Hâtun, son derece fazîletli ve iyi kalpli bir hanımdı. Fahr-i Kâinât Efendimiz, İslâm ile şereflenip Medîne’ye hicret eden bu mübârek hâtunu, sık sık ziyâret eder, onun evinde kuşluk uykusu uyurdu. (İbn-i Sa’d, VIII, 222)

Fâtıma Hâtun vefât ettiğinde Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- mübârek gözlerinden inci tâneleri gibi gözyaşları dökmüş:

“-Bugün annem vefât etti!” buyurup gömleğini ona kefen yapmış, cenâze namazını kıldırıp kabrinde bir müddet uzanmıştır. Bu davranışının sebebini soranlara ise şöyle buyurmuştur:

“−Ebû Tâlib’den sonra bu kadıncağız kadar bana iyilik eden hiç kimse yoktur! Âhirette cennet elbiselerinden giymesi için ona gömleğimi kefen yaptım. Kabre ısınması için de oraya bir müddet uzandım!”

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kendisinin bu kadar üzülmesine hayret edenlere:

“−O, benim annemden sonra annemdi. Kendi çocukları aç durup suratlarını asarken, o önce benim karnımı doyurur, saçımı tarar ve gül yağı sürerdi. O benim annemdi!” buyurmuştur. Sonra da onun için şöyle duâ etmiştir:

“Allah seni mağfiret etsin ve hayırla mükâfatlandırsın! Allah sana rahmet etsin, anneciğim! Sen benim annemden sonra annem oldun! Kendin aç durur beni doyururdun! Kendin giymez bana giydirirdin! En lezzetli nîmetleri bana tattırır, kendi nefsini mahrum ederdin! Bunu da ancak Allâh’ın rızâsını ve âhiret yurdunu umarak yapardın!..” (Hâkim, III, 116-117; Heysemî, IX, 256-257; Ya’kûbî, II, 14)

* * *

Hazret-i Câfer’in zevcesi Esmâ bint-i Umeys der ki:

“Câfer ve arkadaşları şehîd oldukları zaman, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yanımıza geldi. O gün kırk deri tabaklamıştım. Ekmeklik hamurumu yoğurduktan sonra çocuklarımın yüzlerini yıkamış, başlarını tarayıp yağlamıştım. Allah Rasûlü, bana:

«–Ey Esmâ! Câfer’in çocukları nerede?» buyurdu. Onları bağrına bastı, öptü ve kokladı. Bu esnâda gözlerinden yaşlar akmaya başladı:

«–Yâ Rasûlallâh! Babam, anam Sana fedâ olsun! Niçin ağlıyorsun? Niçin yavrularıma, yetimlere yaptığın gibi muâmele ediyorsun? Yoksa Câfer ve arkadaşlarından acı bir haber mi geldi?» dedim.

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

«–Evet! Onlar bugün şehîd oldular!» buyurdu.

«–Vâh efendim! Vâh Câfer’im!» diyerek feryâd etmeye başladım.

Varlık Nûru kalkıp kızı Fâtıma’nın yanına gitti:

«–Câfer âilesi için yemek yapın! Onlar bugün başlarına gelen acıyla meşguller.» buyurdu.”

Câfer -radıyallâhu anh-’ın âilesine üç gün yemek götürüldü. Âlemlerin Fahr-i Ebedîsi, Câfer’in evine üç gün uğramadı, onları kendi hâllerine bıraktı. Sonra yanlarına varıp:

“–Kardeşime ağlamayınız artık! Bugünden sonra kardeşimin evlâtlarına bakmak, bana âittir!” buyurdu.

Hazret-i Câfer’in oğlu Abdullah -radıyallâhu anhümâ- der ki:

“Allah Rasûlü, bizi kuş yavrusu gibi evine getirtti ve:

«–Bana bir berber çağırın!» buyurdu. Berber gelip başımızı tıraş etti. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ellerini kaldırdı ve:

«–Allâh’ım! Câfer’in ev halkına hayırla halef ol! Abdullah’ın elini, alışverişte bereketli kıl!» diyerek duâ etti ve bunu üç kere tekrarladı.

Annemiz gelince bunu ona anlattım, çok sevindi. Rasûl-i Ekrem Efendimiz kendisine:

«–Sen bu çocukların geçim ve bakımları hakkında hiç endişelenme! Dünyâda ve âhirette onların velîsi benim!» buyurdu.” (Ahmed, I, 204-205; Ebû Dâvûd, Tereccül, 13/4192; İbn-i Hişâm, III, 436; Vâkıdî, II, 766; İbn-i Sa’d, IV, 37)

* * *

Abdullah bin Câfer -radıyallâhu anh-, Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in kendileriyle yakından alâkadar olduğunu gösteren şu güzel hâtırayı nakletmektedir:

“İyi hatırlıyorum; ben ve Hazret-i Abbâs’ın iki oğlu Kusem ile Ubeydullah çocukken, bir gün sokakta oynuyorduk. Allah Rasûlü, bir binekle yanımıza çıkageldi. Beni göstererek:

«−Şunu bana kaldırın!» dedi ve beni bineğinin ön tarafına oturttu. Kusem’i de göstererek:

«−Şunu da kaldırın!» dedi. Onu da terkisine aldı.

Allah Rasûlü’nün amcası Abbâs -radıyallâhu anh-, oğulları içinde Kusem’den çok Ubeydullâh’ı severdi. Buna rağmen Rasûlullâh -aleyhissalâtü vesselâm- amcasından çekinmedi ve terkisine Kusem’i bindirdi. Sonra üç defâ başımı okşadı ve her okşayışında:

«–Allâh’ım! Câfer’in evlâtlarına Sen sâhip çık!» diye duâ buyurdu.” (Ahmed, I, 205; Hâkim, III, 655/6411)

Bu hadîsi rivâyet edenlerden bir tanesi şöyle diyor:

“Abdullâh bin Câfer’e dedim ki:

«−Kusem daha sonra ne oldu?» O da:

«−Şehîd oldu.» dedi. Bunun üzerine:

«−Allah ve Rasûlü, daha hayırlı olanı, en iyi bilendir.» dedim. O da:

«−Evet!» dedi. (Hâkim, III, 655/6411)

                                                               * * *

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ashâbıyla yaptığı “Umretü’l-Kazâ” (kazâ umresi), Mekkeliler üzerinde büyük bir tesir bırakmıştı. Çok geçmeden Kureyş’in ileri gelenlerinden müstakbel Sûriye fâtihi Hâlid bin Velîd, Osman bin Talha, müstakbel Mısır fâtihi Amr bin Âs gibi zâtlar îmân edenler kervanına dâhil oldular.

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Mekke’den çıkarken, Hazret-i Hamza’nın kızı Ümâme -radıyallâhu anhâ- peşine takıldı ve:

“–Amcacığım, amcacığım!” diye seslendi.

Hazret-i Ali, onu alıp elinden tuttu ve Fâtıma -radıyallâhu anhâ-’ya:

“–Amcanın kızını yanına al!..” dedi.

Medîne’ye gelince Ümâme’ye bakma husûsunda Hazret-i Ali, Zeyd ve Câfer -radıyallâhu anhüm ecmaîn- ihtilâfa düştüler. Hazret-i Ali:

“–O benim amcamın kızıdır!” diyordu.

Câfer -radıyallâhu anh-:

“–O hem amcamın kızı, hem de ben, onun teyzesi ile evliyim!” diyordu.

Zeyd de:

“–O benim kardeşimin kızıdır!” diyordu. (Rasûl-i Ekrem Efendimiz, Zeyd’i, Hamza -radıyallâhu anh- ile kardeş yapmıştı.)

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Ümâme’nin, teyzesinin yanında kalmasına hükmetti ve:

“–Teyze, anne makâmındadır!..” buyurdu.

Ardından Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-’a yönelerek:

“–Sen bendensin, ben de sendenim!”

Câfer -radıyallâhu anh-’a dönerek:

“–Yaratılışın ve huyun bana ne kadar da benziyor.”

Zeyd -radıyallâhu anh-’a dönerek de:

“–Sen bizim hem kardeşimiz, hem de mevlâmız (âzatlımız)sın!” buyurarak her birine ayrı ayrı iltifat etti. (Buhârî, Meğâzî 43, Umre 3; Müslim, Cihâd, 90)

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- şöyle demektedir:

“–Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Zeyd’e iltifât ettiğinde, Zeyd, o kadar sevindi ki, kalkıp tek ayak üstünde Peygamber Efendimiz’in etrâfında dönmeye başladı. Câfer’e iltifat ettiğinde, o da Zeyd’in arkasından aynı şekilde yürüdü. Bana iltifat ettiğinde ben de Câfer’in ardı sıra sevincimden tek ayak üstünde sekmeye başladım.” (Ahmed, I, 108; Vâkıdî, II, 739)

PAYLAŞ:                

Rukiyye Gönüllü

Rukiyye Gönüllü

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle