Ya Nebi Hoş Geldin

Sene 571, Rebiülevvel ayının 12. gecesi; Nebilerin Serveri, Âlemlerin Efendisi, Cenâbı Hakk’ın Sevgilisi, müslümanların şaşmaz rehberi, bütün insanlığın kurtarıcısı Hazret-i Muhammed -aleyhissalâtü vesselâm-’ın doğumu gerçekleşti. Bu gece, son peygamber Hazret-i Muhammed Mustafâ’nın hicrî takvime göre doğumunun idrak edileceği gündür. Mevlid, zaten doğum demektir.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- karanlık bir çağa nûr gibi doğdu. O devirde cehâlet, zulüm, ahlaksızlık had safhadaydı. Dünya, çeşitli problem ve sıkıntılarla kaynıyordu. O’nun doğumu, hayra doğru atılan bereketli bir başlangıcın ilk adımı oldu. O doğdu, karanlığa ışık geldi. Selâmet ve nûr şebnemleri insanlığın yüreğine aktı. Ahlâkî faziletler ön plana çıktı, güzellikler sergilendi. O’nun doğmasıyla insanlık yepyeni günlere uyandı, karamsarlıklar son buldu, hüzünler fazilet prensipleriyle bitirildi. Kalpler dirilişe, gönüller uyanışa inkılâp etti. Bu sebeple Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in doğumu, Allah -azze ve celle-’nin insanlığa en büyük lûtfu ve ikrâmıdır.

Cenâb-ı Hak, bu hususu yüce kitabında şöyle ifade buyurur:

“Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allâh’ın âyetlerini okuyan, kendilerini (kötülüklerden ve inkârdan) temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, mü’minlere büyük bir lûtufta bulunmuştur. Hâlbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.” (Âl-i İmrân, 164)

O, sırlı semâların nûr damlası, dünyanın rahmet deryâsıydı. O, bir kan pıhtısından yaratılan Âdemoğlunun en kemâl bulmuş hâliydi. O, kâinâtın batmayan güneşi, nübüvvet zincirinin son halkasıydı. O, sûretiyle, sîretiyle, ahvâliyle bir “üsve-i hasene”ydi; yani en güzel insan modeliydi. O’nun doğumu, insanlığa Allah Teâlâ’nın en mükemmel ve en muhteşem ikrâm-ı ilâhîsiydi.

O -aleyhissalâtu vesselâm-, iyi ki doğdu. İyi ki, dünyayı teşrif etti. İyi ki bize insanca yaşamayı öğretti. O hep elimizden tuttu; her zaman bizi iyilik, güzellik ve hayır yollarında yürüttü. Sırât-ı müstakîm çizgisini belletti. İyi ki, dünyamıza O geldi. Ruhlarımız nûruyla aydınlandı, yüreklerimiz ferahladı, kalplerimiz hakikî sevgiyi tanıdı.

İyi ki geldin aramıza, iyi ki geldin dünyamıza, ey sevgili Peygamber!

 

İyi ki Geldin, Yâ Rasûlâllah!

Seninle köhnemiş dünya aydınlandı. Getirdiğin ulvî prensiplerinle küfür ateşleri dindi, şirk putları devrildi, Kisrâ sarayları parçalandı. İyi ki geldin…

Sen gelişinle, Sen doğuşunla kupkuru çöllerden fışkıran pınar oldun. Sen bizim feyiz pınarımızsın, nur hâlemizsin…

 

İyi ki Doğdun, Yâ Rasûlâllah!

Dağların-taşların, denizlerin-ovaların, ayın-yıldızların, nebâtâtın-hayvânâtın, ağaçların-çiçeklerin, meleklerin-cinlerin ve insanlığın beklediği Sen’din; yâ Rasûlâllah… Sen âlemlere rahmettin. Gelişin dünyaya kıymet, kalplere selâmet oldu. Kâinat nûra doğdu, insanlık ışığınla doldu. Yılmadan verdiğin mücâdelenle İslâm çığ gibi büyüdü. İnsanlık dünyâsına hak-hukuk-adâlet kavramları yayıldı. Biz Sen’in doğumunla âdeta insanlığa doğduk.

             

Yâ Nebi! Hoş Geldin!

O’nun doğumuyla başladı, bütün güzellikler…

İnsanlık üzerine nur sağanağı hâlinde yağan doyumsuz lezzetler, Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in gelmesiyle doruk noktasına ulaştı. Birbirini ezen, üzen insanlar hayırda yarışır oldu. Herkesin ebedî saâdete erişmesi için tâkat ötesi gayretler sarf edildi. Yediden yetmişe bütün insanlığın, hayvanlardan bitkilere kadar bütün varlıkların hak ve hukûku gözetildi ve korundu. Kâinâta hakikî denge hâkim oldu.

O; baş tâcımız, göz nurûmuz, Efendimiz Hazret-i Ahmed, Mahmud, Muhammed Mustafa -sallâllâhu aleyhi ve sellem- idi. Yerde ve göklerde mutlak övülmüş, eşsiz Nebi’ydi O…

O -sallâllâhu aleyhi ve sellem- insanlığa hizmette en büyük örnek ve en büyük önderdi. Çocuklara olan davranışı ve muhabbetinde biz ebeveynlere ve büyüklere ne mükemmel örnekler sergiledi. Onlara hiç kızmadı; hep muhabbet ve müsâmahayla muâmele etti. Yoldan geçerken rastladığı çocuklara selâm verdi, başlarını okşadı, hatırlarını sordu. Hatta bir gün ağlayan bir yetim çocuğun gözyaşlarını silerek alıp evine getirdi, her türlü ihtiyâcını karşıladı ve tıpkı babası gibi ona sahip çıktı. Başka bir vakit hastalanan bir yahudi çocuğun ziyâretine gitti. Bu örnek davranış karşısında çocuk, babasından izin alarak müslüman oldu. Kendi hizmetine verilen küçük Enes -radıyallâhu anh-’ı hep sevdi ve tatlılıkla isteklerini yaptırdı.

O gençlerin de gönlüne gidecek yollar bulmuştu. Herkesin içinde onları taltif eder, dertleriyle, sıkıntılarıyla yakînen ilgilenirdi. Kendi evinin hemen yanında genellikle gençlerin kaldığı “suffe evi” oluşturmuştu. Hediye olarak gelen yiyecekleri önce onlara ikram ederdi. Suffeli gençleri korur, kollar, eğitir ve himâye ederdi. Yine gençlerin dertlerini dinler ve çareler bulurdu.

Bir gün bir türlü nefsine söz geçiremeyen ve haram bir iş yapmak isteyen bir genç yanına geldi. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- önce o genci dinledi; kırmadan, azarlamadan onun gönlüne tesir edecek şekilde nasihat etti. Akabinde mübârek elleriyle gencin kalbini sıvazlayarak ona duâlar etti ve böylece onu sâkinleştirdi, günahından vazgeçirdi.

O -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hayvanlara olan muâmelesinde de örnek davranışlar sergilemişti. Bir gün sokakta sapanla vurulmuş bir kuş gördüğünde derin bir üzüntü içinde hemen o kuşu yerden alarak:

“-Bu işi kim yaptı? Bir daha böyle bir çirkin iş yapmayınız.” diyerek arkadaşlarını uyardı. Yine sahibi tarafından aşırı yorulan ve kötü muâmeleye tâbi tutulan hayvanlarla ilgilendi, onların hâlinden anlayarak sahiplerini uyardı.

O -sallâllâhu aleyhi ve sellem- insana ve insanlığa hizmette yegâne misaldi. İnsanlık O’nunla zâlimlikten, câhillikten, cimrilikten kurtuldu. O’nun devrinde kötülükler iyiliğe, çirkinlikler güzelliğe dönüştü. Dertler bitirildi, kalpler uzlaştırıldı, bâkî mutluluğa yelken açıldı. Ve işte o asır, asr-ı saâdet oldu. Bugün de saadet asrına erişmek, ancak O en Sevgili’nin, O herkese örnek ve önder Nebi’nin getirdikleriyle amel etmekle mümkündür.

O -sallâllâhu aleyhi ve sellem- insana en mükemmel örnektir. Şefkat ve merhametle bütün varlığı sımsıcak kucaklamakta eşsiz bir örnektir O… İnsan hayatına nefret, kin, kötülük yerine iyilik ve güzelliği hâkim kılan, her davranışı sevgi yansımalarıyla dolu olan o yüce Peygambere ümmet olarak çok şey borçluyuz.

Mevcut güzellikler O’nun gelişiyle kıymet kazandı. En güzel, en muhteşem örnek tavırları O -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kendi şahsında sergileyerek, bütün insanlara âdeta; “İşte hayat böyle yaşanır!” dedirtti.

O -sallâllâhu aleyhi ve sellem- insan için en kâmil örnek ve önderdi.

O -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sevgi kahramanı idi.

O -sallâllâhu aleyhi ve sellem- samimi ve tavizsiz bir hakikat eriydi.

İyi ki geldin, iyi ki doğdun yâ Nebî! Bugün Sensiz olmanın hicrânıyla yaşarken Sana ümmet olmanın şerefiyle acımızı dindiriyoruz.

Sen bizim her şeyimizsin.

 

Ey Nûr-i Dilârâ

Hoş Geldin, hoş geldin, hoş geldin…

Bugün insanların adâletsizlik ve hukuksuzluk içinde kıvrandıkları bir çağda haksızlıkların, zulümlerin, ölümlerin katlanarak büyüdüğü bu asırda O’na ve getirdiği evrensel, kudsî prensiplere ne kadar muhtaç olduğumuz ayan beyan ortadadır. Eğer bugün “insan hakları, hukuk, adâlet, eşitlik, demokrasi…” deniyorsa; “haksızlıklar, adâletsizlikler, eziyetler, işkenceler, ölümler, zulümler olmasın!” deniyorsa, O’nun prensiplerinde çözümler aranmalı ve artık herkes O’nunla kucaklaşmalıdır.

Mevlid Kandili münâsebetiyle bir kez daha diyoruz ki, bugün ülkemiz insanları ve tüm insanlık O -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i daha iyi tanımalı, daha iyi anlamalı ve idrâk etmelidir. Yalnızca Müslümanların değil, bütün insanlığın son Peygamber Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in tebliğ ettiği mukaddes hükümleri ve O’nun sünnetlerini anlamaya ve yaşamaya şiddetle ihtiyacı vardır. İdrâk etmekte olduğumuz bu Mevlid Kandili’nin zikredilen hakikatlerin anlaşılmasına vesîle olmasını yüce Rabbimizden niyaz ediyoruz.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle