Rüya-2

RÜYA ÜÇ KISIMDIR :

1- Hâricî bir tesirle görülen rüyalar: Kişinin hâl ve hayaline bağlı olarak rüyasına akseden manzaralardır. Mesela; zihni fazlaca meşgul eden bir hadisenin rüyaya aksetmesi, çok tuzlu şeyler yemiş olan kimsenin, rüyada bol bol su içmesi…gibi. Bu rüyaların tâbiri yoktur.

2- Şeytânî rüyalar: Şeytanın insanı korkutmak, ruhu sıkıntıya düşürmek veya mahzun etmek maksadıyla ilkâ ettiği rüyalardır. Mesela; insanı tesir altında bırakan kargaşa ve felaket sahneleri görmek… gibi. Bu rüyaların da bir esası yoktur.

3- Sadık rüyalar: Bu rüyalar, Cenâb-ı Hak tarafından ya beşâret (müjde) veyahut da îkaz mahiyetindedir. Bu rüyalar, net olarak hatırlanırlar. (Osman Nuri Topbaş, İmandan İhsana Tasavvuf)

* * *

Az önce de belirtildiği üzere, rüyalar; ya Allah tarafından, ya melek tarafından ya da şeytan tarafından gösterilirler.

Allah tarafından gösterilen rüyanın tâbire ihtiyacı yoktur. Melekten olan rüyanın ise, tabire ihtiyacı vardır. Şeytandan olan rüya da tabiri olmayan karmakarışık rüyalardandır.

Bazı âlimler hak ve sadık olan rüyaları beş bölümde incelemektedirler:

1- Zâhir (açık) olan sâdık rüyalar: Bu gibi sâdık ve zâhir rüyalar, nübüvvetten bir haberdir. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Mü’min’in (sâdık) rüyası, nübüvvetin kırk altı cüzünden biridir. Nübüvvetten olan bir şey ise, asla yalan olamaz” (Buhârî) buyurmuştur.

Nitekim Cenab-ı Hak, Fetih Sûresi’nin 27 âyetinde:

“Andolsun ki, Allah, elçisinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse, siz, güven içinde başlarınızı tıraş etmiş ve (saçlarınızı) kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram’a gireceksiniz. Allah, sizin bilmediğinizi bilir. İşte bundan önce size yakın bir fetih verdi.”

 Bu âyet-i kerime, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Hudeybiye seferine çıkışlarında gördüğü bir rüya münasebetiyle nâzil olmuştur. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; rüyasında, kendisinin ve ashabının emniyet içinde başlarını tıraş ederek Mekke’ye girdiklerini görmüş, bunu ashâbına haber vermiş, onlar da çok sevinmişlerdir. Nihayet sefere çıkmışlar, ancak Hudeybiye’de alıkonulup geri döndükleri zaman bu durum onları çok üzmüştü. Bazı münafıklar da şüpheye düşerek üstü kapalı konuşmalara başlamışlardı. Fakat âyet-i kerimede, bu durumda bir hikmetin olduğu belirtilmiş, fethin müyesser olacağı haber verilmiştir. Nihayetinde bu müjde, Mekke’nin Fethi ile sonuçlanmıştır. Peygamber Efendimiz’e, rüyasının sıhhatini soranlara da Efendimiz:

“-Ben size Mekke’ye kesinlikle gireceğinizi söyledim. Ama bu yıl içerisinde demedim!..” buyurmuşlardır. Bu da sâdık rüyaların bile gerçekleşmesi için belli bir vakte ihtiyacı olduğunu gösterir.

Sadık rüyanın ikinci misalini Kur’an-ı Kerim, Hazret-i İbrahim -aleyhisselâm-’dan vermektedir:

Saffât Sûresi’nin 102-106. âyetlerinde:

(İsmail) babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince, «Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin?» dedi. O da cevâben: «Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulursun» diye karşılık verdi.”

“Her ikisi de teslim olup, onu (İsmail’i) alnı üzerine yatırınca: «Ey İbrahim! Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükafatlandırırız. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır.» diye seslendik.”  buyrulmaktadır.

Bu âyetlerde anlatılan kurban hadisesi şöyle olmuştur;

Hazret-i İbrahim -aleyhisselâm- gece rüyasında, birisinin kendisine “Allah sana  oğlunu boğazlamanı emrediyor.” dediğini duymuş, sabah olunca bunun şeytandan mı, Rahman’dan mı olduğu hususunda tereddüt etmiş, rüyayı, üç gece üst üste görünce bunun Allah’tan olduğunu anlamıştır.

Her iki örnekte de görüldüğü gibi Allah’tan olan rüyaların tâbire ihtiyacı yoktur. Âşikâr oldukları için, aynen görüldükleri gibi çıkmışlardır. (Peygamberlerin dışında kalan insanların da böyle rüyalar görmeleri mümkündür.)

Az önce belirttiğimiz Hazret-i İbrahim -aleyhisselâm-’ın rüyasında dikkat edilmesi gereken ince bir husus vardır ki, yeri gelmişken bunu belirtmek faydalı olacaktır. Hazret-i İbrahim, rüya görür görmez ilk anda onunla amel etmemiş, hatta rüyanın şeytânî olma ihtimalini düşünmüştür.

Bu da bize açıkça gösteriyor ki; görülen her rüya, illâ sâdık rüya olmayabilir. Nitekim bir peygamber bile rüyasının Rahmânî olduğunu anlayabilmek için üç gün beklemiştir.

Ne ibretlidir ki, bu konuyla alakalı olarak yaşanmış bir hadise de şöyledir: Yurt dışında yaşayan Müslüman bir kimse, günün birinde ağır bir hastalığa yakalanır. Kendisi için yapılan hiçbir tedâvî fayda vermemektedir. Bu kişi, bir gün rüyasında; “Eğer dinini inkar edersen, bu hastalıktan iyileşirsin.” diye bir ses işitir. Rüyanın tesiriyle çok geçmeden bu kimse dinini inkâr eder. Gerçekten rüyada kendisine haber verildiği gibi hızla iyileşir. Ancak sonunda üç gün geçmeden vefât eder.

Evet, bu misalde de açıkça görülüyor ki, görülen her rüya, Rahmânî olmayabilir. Bunun yanında görülen her rüya ile amel etmek de uygun değildir.

2- Allah tarafından müjdelenen sadık rüyalar: Bu rüya ile Allah Teâlâ rüya sahibinin işlediği ve işleyeceği bir şeyden ötürü kulunu müjdeler. Yahut da kulunun yapmasını istemediği şeyden onu sakındırmak için ikaz eder. Bunu da sâdık rüyalar şeklinde gösterir ki, bununla kul kusurunu bilsin ve tevbe ile Rabbine yönelsin.

3- Rüya meleğinin gösterdiği rüya: Bu meleğin adı  Sıddîkûn’dur. Bu melek Allah Teâlâ’nın Levh-i Mahfuz’dan ona gösterip, öğrettiği ve ilham ettiği şeyleri rüya sahibine uyku esnasında getirip gösterir. Zira yeryüzünde mevcut olan her şeyin bir benzeri misal âleminde de mevcuttur.

4- Hakîkate işaret eden rüyalar: Bu rüya, ruhlar âleminden olan rüyalardır. Bu rüya remizler vasıtasıyla temsil edilir. Mesela; zehir görenin zinaya remzen işaret etmesi gibi… Bunlar doğru şekilde tevil edilmeye muhtaçtır.

5- Bu rüyalar, rüyanın şâhidi ve rüyayı görenin kendi nefsi, gördüğü mekanın dalaletiyle sahih olur. Mesela bir kimse mescitte tanbur çaldığını görse, o kimse Allah’a döner ve kötülüklerden tevbe eder. Çünkü mescitler, şeytanların giremedikleri yerlerdendir.

Ya da bir kimse rüyasında, kendisini hamamda Kur’ân okur görse; o kimse de kötü işler yapmaya başlar. Zira hamamlar şeytanların cirit attığı, avret mahallerinin açıldığı yerlerdir. Oralara melekler girmez. Dolayısıyla orada Kur’an okuması hayra alamet sayılmaz. (Devam edecek)

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle