Mesnevî Adası -14- Adalet

“Tâ negûyî sırr-ı sultân râ be kes Tâ nerîzî kand râ pîş-i meges” (Mesnevî, III/20) “Sultanın sırrını kimseye söylemezsin, şekeri sineğin önüne dökmezsin.”

“Tâ negûyî sırr-ı sultân râ be kes

Tâ nerîzî kand râ pîş-i meges”

(Mesnevî, III/20)

“Sultanın sırrını kimseye söylemezsin, şekeri sineğin önüne dökmezsin.”

Bu beyitte, sırları açığa vurmaktan çekinmeye iki sebep zikretmiş Mevlânâ Hazretleri… Bu sebeplerden birini birinci mısrada, diğerini de ikinci mısrada açıklamıştır.

Sultanın sırrını ortaya dökmekte büyük bir zarar vardır. Meselâ sultan, bir zâlimi gizlice katletmeye karar vermiş, sen de onu yaysan, o zâlimin kulağına erişip başını kurtarma telâşına düşse ya kurtulur yahut nice nice kanların dökülmesine sebep olur. Kurtuluşu bir çeşit zarar, isyanı başka bir çeşit zarar olur; hem âlem harap olur, hem padişah duyarsa seni de sağ bırakmaz.

Ama ikinci mısradaki “Şekeri, sineğin önüne dökmezsin!” ifadesi, faydayı terkten sakındırmak içindir. Çünkü faydanın ortadan kalkması da bir çeşit zarar ve gizli zulümdür. Şeker, insanın yiyip lezzet alması ve şükretmesi için yaratılmıştır. Onu sineklere vermekle fayda ortadan kalkar. Neticede şekere zulmetmiş olursun. Zira zulüm, bir şeyi belirlendiği şeyin aksine kullanmaya derler. Çelik hançeri, çivi yerine kullanmak gibi… Sözün özü; aşağı olanı yüce olanın makamına koymak da zulümdür, yüce olanı aşağı olanın makamına koymak da...

“Adalet, her hak sahibine hakkını vermendir.” sözünden anlaşıldığına göre, adâlet, her şeye lâyık olduğu şekilde davranmaktır.

Sırları açığa vurmak konusunda Hazret-i Muhyiddin (Arabî) bir garip mâcera nakil buyururlar:

“İşbiliye[1] şehrinde bilmeden, saklanması gereken bir sırrı açıkladım. Sonra başka şehre varıp Hak tarafından azarlanınca lisânıma böyle geldi de Cenâb-ı Hakk’a:

«-Açığa vurduğum sırlara karşı gayret-i ilâhiyyenin ortaya çıkıp beni azarlamasından ne çıkar?! Sen buna elbet kâdirsin. Fakat Sen onu benden işiten zâtların hatırından çıkar, “nesyen mensiyyâ/tamamen unutulmuş” (Meryem, 23) olsun, unutsunlar gitsin...» diye niyaz ettim.

Allah Teâlâ, duâmı kabul eyledi. Yol arkadaşımı alıp tekrar İşbiliye’ye vardım, o sırrı on sekiz kişiye söylemiştim. Hepsine sordum, “nesyen mensiyyâ”… Unutmuşlar. Bunun için Allâh’a hamdolsun.”

 

[1] Bu kıssada İşbiliye’nin zikredilmesi tahmînîdir, şehrin ismi hatırımda yoktur.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle