Meksika’da Bulunan Hidayet

Zübeyde, Firdevs ve Aliye... İsimlerine bakıldığında Türk veya Arap olduklarını düşündüğümüz bu kardeşlerimiz, aslında Meksikalı... Tamamıyla küfürle dolu bir ülkede, çeşitli tevâfuklarla İslâm’la tanışmış bu cana yakın ve gayretli hanımların hikâyeleri, ilginç detaylarla dolu…

Fasl-ı Bahar Kur’ân Kursu olarak bu sene eğitim yuvamızda misafir ettiğimiz bu hanımefendilerle güzel bir hasbihâl gerçekleştirdik. Umarız onların gönüllerinde uyanmış hakikatler, bizim gönüllerimizde de uyanır ve bizi de uyandırır.

 

Hoş geldiniz. Hem ülkemize, hem hasbihâlimize… Meksikalı müslümanları ülkemizde görmek, bizim için çok ilginç gerçekten. Okuyucularımız için kendinizi kısaca tanıtmak ister misiniz?

Zübeyde: Ben Zübeyde Espinosa. Meksikalıyım ve Sonora’dan geliyorum. 48 yaşındayım. İki çocuğum ve iki tane de torunum var. Kızım 29 yaşında, evli ve henüz dört aylık bir kızı var. Oğlum 22 yaşında, evli ve onun da bir yaşında bir oğlu var.

Dokuz yıl önce İslâm’la şereflendim. Meksika’da faaliyette bulunan bir İslâmî merkezin başında bulunuyorum. İnsanların İslâm’ı daha iyi öğrenmeleri için çalışıyoruz.

Aliye: Ben Aliye. Meksika Sonora’dan geliyorum. 24 yaşındayım ve iki yaşında bir kızım var. Meksika’da bir mağazada yöneticiyim.

Firdevs: Ben Firdevs. 21 yaşındayım. Evliyim, dört yılı geride bıraktık.

 

Elhamdülillah. Biraz da Meksika’dan bahsedelim; bize Meksika’yı anlatır mısınız?

 Zübeyde: Meksika güzel bir yer, çok çeşitli tabiî güzellikleri olan bir şehre sahibiz. Güvenli bir yer. Oraya gittiğinizde bunu hissedebilirsiniz. Ülkemizde mafya da var, ama onlara karışmazsanız güvendesiniz.

Meksikalılar, genel itibariyle çok sıcakkanlı insanlar, arkadaş canlısı ve kibarlar… Tabiî açık olmak gerekirse, her milletin olduğu gibi bizim milletimizin de iyisi ve kötüsü vardır.

 

Meksika’ya genel olarak baktığımızda, hıristiyan bir ülke olduğunu görüyoruz. Müslüman oranı ne kadar ve Meksikalılar, İslâm’a nasıl bakıyorlar?

Zübeyde: Açıkçası çok müslüman yok. % 1 diyebiliriz ya da daha az… Nispeten Chiapas ve Lahora’da daha çok müslüman var. Ama inşâallah Meksika’da İslâm yayılıyor. Meksikalılar, müslümanları terörist ve kadınlara kötü muâmele eden kaba bir topluluk olarak görüyorlar. Biz, bu konudaki yanlış düşünceleri, gerek seminerlerle, gerek tebliğ faaliyetleriyle yıkmak için çok çaba sarf ediyoruz. Elhamdülillah, güzel neticeler de alıyoruz.

 

Rabbim, gücünüzü artırsın. Bu konuda hasbihâlin devamında daha çok konuşacağız inşâallah. Peki, sizler İslâm’la nasıl tanıştınız, bizimle Müslüman oluş hikâyelerinizi paylaşabilir misiniz?

Zübeyde: İslâm’la on yıl önce Amerika’dayken tanıştım. Kızımla birlikte işlettiğim bir okuldan dolayı, Amerika’da uzun yıllar bulundum. İslâm’la şereflenmeden önce, İslâm’ı hiç bilmiyordum. Yolda başı kapalı insanları görüyordum, ama neden öyle giyindikleri hakkında hiçbir bilgim yoktu. Hiç sormadım da…

İslâm’la tanışmam, biraz tesadüf sonucu oldu diyebilirim. Gerçi müslüman olmadan önceki hayatıma baktığımda, bazı hâllere sahip olduğumu daha iyi görüyorum. Meselâ; hiç domuz eti yemedim, kiliseye gitmedim. Altı yaşlarındayken rüyalarımda -gerçekte hiç görmediğim hâlde- Arapça yazılar ve bazı beyaz entarili insanlar görürdüm. Yıllar sonra Mısır’a gittiğimde, çocuk yaşta bana gösterilen şeyleri tekrar orada görünce hayretler içinde kaldım.

 

Hidayet, gerçekten çok derin bir mesele.

Zübeyde: Evet, öyle gerçekten… Nasıl İslâm’la tanıştığıma gelince… Bir akşam çok canım sıkılıyordu ve can sıkıntısıyla telefonu karıştırmaya başladım. İnterneti açtım ve oradan bazı sohbet odalarını keşfetmeye başladım. Birinden diğerine geçerken kendimi müslümanların olduğu bir sohbet odasında buldum. Onlarla konuşurken bir şey dikkat çekti. Devamlı, “Elhamdülillah, İnşâallah” gibi kelimeler kullanıyorlardı. Bu kelimelerin ne anlama geldiğini sorduğumda, bilmediğime şaşırdılar ve:

“-İslâm’la ilgili kelimeler!..” dediler. Ben de:

“-İslâm nedir?” dedim.

O zaman daha çok şaşırdılar, ama sonra kimse İslâm’dan bahsetmedi. Ben de merakla İslâm’ı araştırmaya başladım. Her okuduğum şey, beni daha çok okumaya itti. Geceler boyu uyumuyor, devamlı okuyordum. Okudukça kendimi kaybolduğum bir yere geri dönmüş gibi hissettim. Ve sonra şehâdet getirmeye karar verdim.

 

Âilenizin ilk tepkisi ne oldu?

Zübeyde: Kızım delirdiğimi düşündü. Ama kararlı olduğumu görünce:

“-Senin seçimin… Ama bizi sakın zorlama!” dedi.

Hemen herkes delirdiğimi düşündü. Ama ben kararlıydım. Şehâdet getirdiğim an da çok traji-komik. Amerika’da bana en yakın mescide gittim. O gün de günlerden Cuma’ymış. Tabiî, ben Cuma gününün müslümanların bayramı olduğunu bilmiyorum. Kalabalığa o yüzden ilk başta anlam veremedim. Beni görenler, Arap zannedip Arapça konuşuyorlardı. Ben de Meksikalı olduğumu ve şehâdet getirmek istediğimi söyleyince çok sevindiler. Sonra şehâdet getirdim ve bir anda herkes:

“-Allâhu ekber, Allâhu ekber!” diye bağırmaya başladı.

Bense bir anda bombalar patlayacak, silahlı saldırıya uğrayacağım diye korkuyla bakıyordum. (Gülerek) Neyse ki öyle bir şey olmadı.

 

Müslümanların terörist olduğu düşüncesi, Batılı insanların şuuraltına ne kadar işlemiş, demek ki…

Zübeyde: Evet, bu konuda medyanın çok güçlü bir propagandası var. İlk müslüman olduğum zamanlarda, oğlum ve kızım muhtemel saldırılara karşı beni korumak için hep yanımda gezdiler. Çünkü insanlar, müslümanlara iyi gözle bakmıyorlar.

 

Bu çok üzücü... İnşâallah olumlu telkin ve doğru tebliğ faaliyetleriyle bu kötü düşünce, insanların zihninden silinir.

Zübeyde: İnşâallah. Bizim de en çok uğraştığımız konulardan biri bu.

 

Kelime-i şehâdet getirdikten sonra, ibadetleri öğrenmek için bir imkânınız oldu mu? Tesettüre hemen girdiniz mi?

Zübeyde: Açıkçası maalesef, bu konuda çok yardım göremedim, sebebini bilmiyorum. Mescide gidip geliyordum ve bence pek de namaz olmayan bir namaz kılıyordum. Ama kimse bana namazı öğretmedi. Genelde pek çok şeyi internetten öğrendim. Hepsini doğru yorumlayamıyordum.

Sonrasında bir hanım bana yardım etti ve böylece ibadetleri nasıl yapacağımı öğrendim. Tesettüre, müslüman olduktan altı ay sonra girdim. Bu, çok da kolay bir karar değildi. İspanyol öğrencilere, İngilizce öğreten bir okul işletiyordum ve eğer örtünürsem okulu bırakabilirlerdi. Bu sırada kızımla bu konuyu konuşunca bana kendi hayatımı ve doğrularımı yaşamam hususunda çok destek oldu. Ben bu desteği hiç unutamam. Bu şekilde örtündüm. Örtününce kendimi hakikî bir müslüman gibi hissettim.

 

Kızınızın ve oğlunuzun tavırları çok olgun ve isabetli olmuş. Onların İslâm’a yönelişleri var mı?

Zübeyde: Yavaş yavaş, ama açıkçası çok duâya ihtiyaç var bu konuda… Oğlum hıristiyan değil. Kendisi, inancını; “Annemin inandığı Tanrı’ya inanıyorum.” diye ifade ediyor, ama hâlâ müslüman olmadı. Kızım da Kur’ân okuyor ve İncil’e göre çok daha mantıklı buluyor. Hidâyet ise, Allah’tandır.

 

Allah nasip etsin. Evet, Zübeyde Hanım’la uzunca konuştuk. Aliye ve Firdevs’in hidayet öyküleri de çok etkileyici. Aliye’den başlayalım. Aliye, İslâm’la nasıl tanıştın?

 Aliye: Ben eskiden beri Arap kültürünü çok seviyordum. Her zaman bir alâkam vardı. Fakat ne zaman bu konuda bir araştırma yapsam, hep karşıma İslâm çıkıyordu. Ben, İslâm’ı kadını hapseden ve ona zulmeden, ilkel bir din olarak biliyordum. Fakat sonraları meraktan okumaya başladım. Bir yıl boyunca Kur’ân meâli okudum. Okudukça İslâm’ın çok başka bir din olduğunu anladım. Kadınlara zulmedilmediğini, kadınların örtünmeyi kendilerinin seçtiğini öğrendim. Böylece kalbimde İslâm Dîni’ne girme isteği belirdi.

 Babam, koyu bir hıristiyandı, ben ise ateisttim. Babama müslüman olacağımı söylediğimde çılgına döndü. Daha önce hiçbir din tanımayan özgür (!) kızı, şimdi birdenbire en katı dîne giriyordu ona göre... Delirdiğimi düşündü. Bense kararımı netleştirmiştim. Kelime-i şehâdet getirmeden önce bir süre başımı örterek; “Müslümanım.” diye gezdim. Sonra bir arkadaşım beni Zübeyde Abla ile tanıştırdı. Ve kelime-i şehâdet getirdim. O an kalbim o kadar büyük bir huzurla doldu ki… Bu huzur hissi anlatılamaz. Elhamdülillah. Sonrasında gusül abdesti almak için özene bezene uzatıp ojelediğim tırnaklarımı kesmemi istediler. Bu, gerçekten zor oldu.

Zübeyde: İlk haftalarda parmaklarıyla tuşlara dokununca, parmak uçları acımış biraz…

 

Şimdi en güzel hâlini bulmuş oldu, ama.

Aliye: Elhamdülillah, öyle. Böylece dokuz ay önce müslüman oldum.

 

Sonrasında babanın tavrı nasıl oldu, değişti mi?

Aliye: Evet değişti. Çünkü bendeki değişimi gördü. Önceden ben çok soğuk ve duygusuz bir kızdım, sert biriydim. Hiç ağlayamazdım. İslâm’a girdikten sonra yumuşamaya başladım, duygularım inceldi. Babam, tek kızındaki bu değişimi görünce İslâm’ı merak etmeye başladı. Şimdi Kur’ân okuyor, istiğfar çekiyor; ama daha İslâm’ı kabul etmedi.

 

Allah gönlünü İslâm’a açsın, inşâallah.

Aliye: Âmin.

 

Firdevs, şimdi seninle devam edelim. Senin hidâyet hikâyen nasıl?

Firdevs: Benim İslâm’ı seçme hikâyem, annemin müslüman oluşuna dayanıyor. Annem 4-5 yıl önce müslüman bir beyle evlendi ve onun vesîlesiyle müslüman oldu. Üvey babam ve annem, beni ve kardeşlerimi İslâm’a dâvet ettiler.

Sadece ben, annemi çok sevdiğim ve onu kırmak istemediğim için müslüman oldum. Fakat açıkçası kalben kabul etmemiştim. Sonrasında bir Ramazan ayında annemin ısrarlarıyla câmideki bir imamın derslerine katılmaya başladım. Derslerde imam, Allâh’ın varlığından, birliğinden çok tesir edecek bir şekilde bahsetti. Ben konuştuklarının tesiri altında kalmıştım. Kalbimde gerçekten bir inanç oluştu ve yeniden şehâdet getirdim. Benim asıl şehâdetim budur. Elhamdülillah, beyimin de müslüman olması sebebiyle bu minvalde hayatıma devam ettim.

Fakat benim müslümanlığı tercihimden iki yıl sonra annem boşanıp başka biriyle evlendi. Evlendiği kişi ise hıristiyan... Beyi sebebiyle bu sefer tekrar hıristiyanlığa dönüş yaptı. Bu, benim içimde büyük bir yara... Her gün annem için duâ ediyorum. Bu yazıyı okuyan herkesten de duâma iştirâk etmelerini ricâ ediyorum. Bu, benim için hem çok üzücü, hem çok ibretlik bir hâdise. Zira anladım ki, kimse son nefesinden, hattâ yarınından emin olamaz! Hiç birimiz hidâyet üzere olacağımızı iddia edemeyiz. O yüzden her an dikkat ve gayret gerekiyor.

 

Bu sebeple istikamet üzere kalmak için çok duâ etmek lâzım. Allah Teâlâ, anneciğini içinde bulunduğunuz ilim tahsili sebebiyle İslâm’la tekrar buluştursun.

Firdevs: Âmin, âmin…

 

Firdevs, senin yaşadığın yerde, yani Chiapas şehrinde, Meksika’nın diğer şehirlerine göre daha çok müslüman var diye biliyorum.

Firdevs: Evet. Yaşadığım yerde müslüman nüfus çoğunlukta… Ve git gide de çoğalıyor. Çünkü âileler genellikle çok çocuklu. Yani müslüman nüfusun büyük çoğunluğu çocuk. Müslüman sayısı, 500’e yaklaştı. Üç tane de mescidimiz var. Fakat müslüman hanımlara İslâmî ilimleri anlatacak bir hanım yok. Hanımların çoğu, çocuklu olduğu için yeni evli ve çocuksuz bir hanım olarak Türkiye’ye gelip İslâmî ilimleri öğrenme vazifesi bana verildi.

 

Bir Firdevs, orada belki yüzlerce Firdevs olacak inşâallâh. Sonora şehrindeki Müslüman sayısı ne kadar Zübeyde?

Zübeyde: Sonora şehrinde üç yıl önce 20 kadar Müslüman vardı. Şimdi ise 80 oldu. İnşâallah, daha da artar.

 

Zübeyde Hanım, röportajın başında Meksika’daki faaliyetlerinize değineceğimizi söylemiştik. Bu faaliyetlere nasıl ve ne zaman başladınız?

 Zübeyde: Amerika’dayken çeşitli vesîlelerle Meksika’daki İslâmî faaliyetlerin ilk tohumlarını atmış olduk. Meksikalı bir arkadaşım, Meksika’da çok az müslüman olduğunu anlattı ve yardıma ihtiyaçları olduğundan bahsetti.

O sırada Ramazan ayıydı. Bunun üzerine ilk olarak Amerika’daki müslümanlardan Meksikalılar için hayır toplamaya başladık. İlk topladığımız şey, hurma olmuştu. Çünkü oruçlarını açmak için hurma bile bulamıyorlardı Meksika’da…

Bu şekilde Meksikalı Müslümanlar için yardım faaliyetleri yaparken tanıdığım Iraklı bir âile vasıtasıyla Arnavut bir imamın Meksika’ya tebliğ için gideceğini öğrendim. Bizi tanıştırdılar. Onun daha az ihtiyaç olan bir bölgeye gideceğini öğrenince, kendi bölgemize yönlendirdim. Böylelikle Meksika’nın Sonora bölgesine gitti.

Orada ilk etapta caddelerde tebliğe başlamış. Bu vesîleyle bazı müslümanlar etrafına toplanmışlar. Amerika’ya geri döndüğünde, bana Meksika’yı çok sevdiğinden, Meksikalı insanların İslâm’a açık olduklarından bahsetti. Bana ülkeme geri dönmemi tavsiye etti. Bu vesîleyle birkaç ay sonra ülkeme kesin dönüş yaptım. Gittiğimde birkaç gün içinde Arnavut imam ve bazı kardeşler, bir ev kiraladılar. Bu evi, İslâmî faaliyetlerimiz için bir merkez olarak kullanmaya başladık. Orada Meksikalı Müslümanlar olarak toplanmaya başladık. Faslı hocalar, Arapça dersleri vermeye başladı. Hanımlarla ders halkaları kurup İslâm’ın temel esasları hakkında dersler vermeye başladık. Çocuklara Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hayatını anlatan dersler yaptık. Sonora Üniversitesi’nde İslâm’ı anlatan seminerler verdik. Derslere girip talebelere İslâm’ı anlattık. Çok ilgi çekti. Hâlâ bu çalışmalar belli ölçülerde devam ediyor.

 

Sanıyorum, buraya gelme amacınız, kendinizi İslâmî ilimlerde daha çok geliştirip oradaki Müslümanlara daha faydalı olmak…

Zübeyde: Evet. Çünkü bizim orada öğretmene ihtiyacımız var. Dâvâmız için bir şeyler yapmayı, kendi ülkem ya da müslüman olmayan herhangi bir ülke için faydalı çalışmalar yapmayı çok istiyorum.

 

Rabbim maksadınıza ulaştırsın. Yine çok merak edilen bir hususu sormak istiyorum. Meksika’dan Fasl-ı Bahar Kur’ân Kursu’nu nasıl buldunuz?

Zübeyde: Türkiye, sevdiğim ve uzun zamandır gitmeyi istediğim bir ülkeydi. Hattâ bu amaçla para biriktirmeye başlamıştım.

Geçen sene Mart ayında Diyanet İşleri Başkanlığı’nda görevli bir imam, Chiapas’a geldi. Arnavut imam, beni arayıp oraya yönlendirdi, Chiapas’a gitmek için yol param olmamasına rağmen şartları zorlayıp gittim. Türk imamla buluştum. Sadece 15 dakikam vardı, derdimi anlatmak için... Kendimce amacımı anlattım. Fakat o an çok ümitlenmemiştim. Bir ay kadar sonra, Türkiye’ye eğitim için gidebileceğim, her şeyin ayarlandığı ve Temmuz’da orada olacağım haberini alınca çok sevindim ve şaşırdım. Şimdi elhamdülillah buradayım.

 

İnşâallah, bu büyük bir adım… Türkiye’yi gezme imkânınız oldu mu?

Zübeyde: Bursa’ya gittik. İstanbul’u gezdik. Sultanahmed ve Eyüp Sultan’a gittik.

 

İstanbul ve Türkiye hakkında ne düşünüyorsunuz?

Zübeyde: İstanbul güzel bir yer. Bursa’da tarihî yerler ve eski yapılar var. Kendimi çok başka bir yerde, mânevî bir mekânda gibi hissettim.

 

Bu yazıyı okuyan kardeşlerimize neler söylemek istersiniz?

Zübeyde: Biz, en iyi dîne sahibiz. Bunu başka hiçbir şeye değişmem. Elhamdülillah, her gün Allâh’ı daha çok sevdiğimi hissediyorum ve O’na daha çok duâ ediyorum.

Aliye: Müslüman bir ülkede doğmak, çok büyük bir nîmet… Tesettür dâhil pek çok şeyi en güzel şekilde öğrenip yaşayabiliyorsunuz. Meksika’da İslâm’ı yaşamak daha zor… Kıymeti bilinmeli.

 Firdevs: Aliye ve Zübeyde’nin dediği her şeye katılıyorum. Müslüman bir ülkede yaşamanın huzuru çok başka… Bizim işimiz daha zor, ama inşâallah, biz de insanlara İslâm’ı öğretmenin ecriyle rahatlıyoruz. Lütfen sizler de dininizi daha iyi yaşayın, öğrenin ve dünyaya ulaştırın.

Sizleri ve gayretinizi gördükçe İslâm’a meccânen sahip olan bizlerin çok dersler alması gerektiğini fark ediyoruz. Bu hoş ve hikmetli hasbihâl için çok teşekkür ederiz.

Bizler de teşekkür ederiz. Allâh’a emanet olunuz.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle