Masum Anne Yoktur

Yavrularını Îman Nûru ile Yıkayan Anne Vardır

Yanlış yapmak, istisnâsız her kulun, gerek kulluğunda gerekse dünyalık işlerinde veyahut rollerinde zaman zaman içine düştüğü bir mevzudur. Bazen doğruya yoldur, bazen tevbeye yoldur. O yanlışta ısrar edilmediği sürece bizi olgunlaştıran bir şeydir, hatalar... Bu, ebeveynlikte de annelikte de böyledir. Hattâ Rabb’e yönelip tevbe etmenin öyle bir tarafı vardır ki, geçmişteki hatalarımızı bile silebilir, evlâtlarımızı istiğfâr ile temizleyebiliriz.

Bir kul olarak hatasız olmanın pek de mümkün olmayacağını kabul ediyoruz, ancak annelik mevzuunda mükemmel olmaya çalışarak, yaptığımız yanlışların telâfisi olamadığına inanarak, “güvenli bağlanamadık”, “yeterince emziremedim”, “yeterince ilgilenip faaliyet yapamadım”, “oyun oynayamadım” gibi düşüncelerle bütün olumsuzlukları kendimize bağlayarak kör kuyularda bırakıyoruz kendimizi… Hâlbuki Allah böyle bir şey sunmadı kullarına… Ne kul olarak, ne anne olarak, ne eş olarak...

Rahmet kapıları her dâim açıkken bizi hareketsiz bırakan, yapabileceklerimizi de yapamaz hâle getiren girdaplarda boğulmak niye... Oysa “istiğfâr” ile temizleyebiliyorduk kendimizi de neslimizi de... Elbette gayretsiz tevbenin ihlâsı da sıkıntılıdır. Lâkin ne zaman düşersek düşelim, sığınacağımız ve yardım isteyeceğimiz kapımız Rabbimizdir, secdemizdir.

Kulluk açısından düşünüldüğünde haramlarda dahî hiçbir zaman “Bittim!”, “Bundan gayrısı yoktur!”, “Artık düzelemem!”, “Düzeltemem!” dememize müsaade etmiyor Rabbimiz… Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyuruyor:

“Nefsim kudret elinde olan Zât’a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah sizi toptan helâk eder; sonra günah işleyen, arkadan da istiğfâr eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi.” (Müslim, Tevbe, 9)

Burada mühim olan, günaha duyulan pişmanlık ve affedeceğini umduğumuz, gazabından sakındığımız bir Rabbimiz’in olduğunu kabul etmektir.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyuruyor:

“Her insan hatâ işler; ama hatâ işleyenlerin en hayırlısı, çok tevbe edenlerdir.” (Tirmizî, Kıyâmet, 49/2499)

Kur’ân’ın gösterdiği bu müjde ise, İslâm’ın insana sunduğu en tatlı müjdelerden biridir: “Muhakkak ki, Allah çok çok tevbe edenleri ve temizlenenleri sever.” (el-Bakara, 222)

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bu âyet-i kerîmenin tefsiri sadedinde şöyle buyurmuşlardır:

“Şüphesiz Allah, tekrar tekrar günah işlediği hâlde üst üste tevbe eden kulunu sever.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 80)

Kusursuz bir kul olmadığına göre, kusursuz bir ebeveynlik de yoktur. Hiç boşuna kendimizi “bağırmayan”, “özgürlükçü”, “sevgi pıtırcığı” vs. gibi tariflere sokmaya gerek yok. Oralarda ya da buralarda, ama bir yerlerde hata yapıyoruz, yüksek ihtimal!.. Her insanın zaafları aynı noktada değil. Her insanın yapabilecekleri, istîdatları da aynı noktada değil. Kulluğun temel şartı gibi anneliğin temel şartı da mükemmel olmak değil, âcizliğini idrâk etmek bence!..

Sorgulayacaksak, önce niyetimizi sorgulamalıyız. Çünkü niyetimiz, amele şekil verecek. Meyillerimizi, nelere sevinip nelere üzüldüğümüzü gözden geçirmeliyiz. Çünkü bunlar da hayatta olduğu gibi çocuk terbiyesinde de en çok önemsediklerimizi bize gösterecek. Çocuk eğitimiyle alakalı bütün gündemimiz ders, kariyer, özgüven, gösteriş etrafında toplanıyorsa, çabalarımızın hepsi, ancak bu niyetler ve meyiller ölçüsünde şekillenecek ve bunun ötesine geçemeyecektir. Ama her ne hâlde olursak olalım, yeter ki gönlümüz doğruları fark etsin ve güzele, hayra meyletsin. Her hâlin bir hayra dönüşü mevcuttur.

Biz bir kul olarak Rabbimiz’e karşı bir hatâ ve günah işlediğimizde oturup pişmanlık içinde tevbe ediyor, bir daha yapmamaya azmetmemiz için yardım diliyoruz. Ve Allah, ümid ediyoruz ki, rahmeti ile bizi bağışlıyor, temizliyor.

Peki, neden anneliğimiz için tevbe etmeyelim. Her gün çocuklarımıza karşı yaptığımız yanlışlar için istiğfâr edelim. Rabbimiz’in bizlere doğruyu ilham etmesi ve güzel olanı uygulayabilmek için yardım dileyelim. Umulur ki, biz de temizleniriz; umulur ki çocuklarımız da bizim hatâlarımızın olumsuz tesirlerinden temizlenir. Arada bir bu niyetle hâcet namazları kılalım. Çocuklarımızın îmânı, ihlâsı ile birlikte bizim olumsuz tesirlerimizin temizlenmesi niyetiyle...

Bu niyetlerle de sadakalar verelim, gönüller alalım. Hizmet edelim. Kur’ânlar okuyalım. Evimizin mânevî havasını da yüksek tutmaya çalışalım ki, evimizde nûr, evimizdeki mânâ, çocuklarımızın gönlüne sirâyet etsin. Kul hakkından, haram yemekten uzak duralım. Varsa böyle bir şey, ısrar etmeyip tevbe edelim. Bunlar çocuklarımızın üzerindeki koruma kalkanını târumâr eden unsurlardır. Çocuklarımıza aslâ bedduâ etmeyelim. Çocuklarımızın mâneviyatını bedduâ ile çökertmeyelim.

Mutfağa giren her elin terbiyede büyük katkısı vardır. Helâl lokma, abdest ve duâlarla hazırlanmış sağlıklı yemekler hazırlayalım. Çocuklarımızın duygularını anlamaya çalışalım, onlarla sürekli cedelleşerek aramıza setler örmeyelim. Hüküm Allâh’ındır, kalpler Allâh’ın elindedir. Fakat yöneldiğimiz Allah olduktan sonra, temizleyen Allah olduktan sonra bize ümitsizlik mi kalır?!

Abartılı değilse, bizi kör kuyulara atmıyorsa, “yetersizlik hissi” bir şifadır. Çünkü bu, kulluğun idrâkidir. Rabbimiz’in kapısına varıp, “Hüküm Senin yâ Rabbi, merhamet eyle, eksiklerimizi gider, nûrumuzu tamamla!” deyip asıl gücün ve kudretin sahibine, bütün eksikliklerden münezzeh olanın kapısına sığınıp yaralarımızı onarmasını istemektir mühim olan…

Yoksa sadece kendi elimizle, kendi yapıp ettiklerimizle çocuğumuza şekil verdiğimizi sanmak, içinde bazen kibir bazen de tükenmişlik barındıran büyük bir hatâdır. Kader sadece Allâh’ın yaratması ile oluşur. Lâkin kaderin muallak kısmı, bizim niyetlerimizle, bizim gayretimizle, dualarımızla şekillenir. Allah dilerse verir, dilerse vermez. Fakat Allah, bir annenin yürek yangını ile ettiği duâyı ve gösterdiği çabayı elbette tesirli kılacaktır.

Hidâyet ancak Allah’tandır. Hidâyet için duâ edeceğiz. “Hidâyet isteyin!”[1] buyuruyor Efendimiz… Demek ki ister fiilî, ister kavlî olsun, duâmızdan başka bir ehemmiyetimiz yok. Hüküm Allâh’ındır.

Rabbim idrâkimize furkan, gönüllerimize hissiyat, bedenimize çabalayabilme kuvveti versin. Kendi yavrularımıza ve ümmet-i Muhammed’in bütün yavrularına, gayretlerimizi, tevbemizi, dualarımızı ve bakışımızı dahî şifâ eylesin. Âmîn.

 

[1] Bkz. Tirmizî, Vitr, 10.

PAYLAŞ:                

Ayse Gunduz

Ayse Gunduz

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle