Gün, İlâhî Kamerayı Farketme Günü

“Allah Teâlâ,

sizin bedenlerinize ve yüzlerinize değil,

kalblerinize bakar.(Müslim, Birr, 34)

 

Bir ibâdet yolculuğunun sonu, yürekte nasıl başladığına bağlıdır aslında…

Bir kimsenin fakire vermek üzere elini cebine attığı an da, eşinin ağzına uzattığı lokma da, âhirette haşrolunduğundaki vaziyeti de, yüreğindeki niyetin aynası olacaktır elbet...

Kalpten geçen bir düşüncenin -gerçekleşemese dahî- niyet olarak kabul edilmesi ve ilâve olarak hayır istikametindeyse sevaplarla bereketlendirilmesi, şerre dönük düşüncelerin ise, gerçekleşmediği müddetçe günaha dönüşmemesi, dinimizin yüceliğinin işaretlerinden biridir. Rabbimiz, bizden zaman, mekân ya da yalnız maddiyatla değil, ihlâs ile yaptığımız ibâdetler, ihlâs ile attığımız adımlar istemektedir.

Hani bir ilâhî kameranın varlığını anlatır dururuz ya, işte gün, o kamerayı fark etme günüdür. Müslümanın görevi, o kamera için yürekleri ihlâsla şenlendirmek, kayıtlara Allâh’ın rızasını gözeterek îfa ettiği ibâdetlerin geçmesini temin etmek olmalıdır. Hiçbir kulun, hiçbir nefis veya şeytanın takdirine ihtiyacı olmayan bu gizli kayıtların varlığı, yalnızca rızâ-yı ilâhî ve onun en tabiî neticesi olan cennet köşklerinde karşılığını bulmak için olmalıdır.

Başımız sıkışınca, yalnızca Allah’tan yardım dileyen yüreklerimiz bilirler, O’ndan başkasının dertlerimize çare olamayacağını… İşte zor andaki ihlâs, Rabbin rızâsını öyle gözetir ki, o an başka hiçbir varlık kalpten geçemeyecek kadar zorlukla ve samimiyetle edilmiştir o dua... Böylesi samimiyet dolu âminlerle bereketlendirmeliyiz rahatlık zamanlarımızı da… Muhabbetimizi nefsimize yem yapmamalı, şeytana azık etmemeliyiz. Bir taşı yerden kaldırıp kenara koyarken etraftaki gözleri değil, Rabbin rızasını gözetmeliyiz.

Aslında öncelikle tevhidimizde başlamalı bu samimiyetimiz... “Lâ ilâhe illallâh” derken iliklerimize kadar bütün hücrelerimiz, kalbimizdeki kuytularımız, zihnimizdeki karanlık noktalarımız dahî titremeli, arınmalı, temizlenmeli… Nefsimize bu şehâdet “Dur!” demeli… Sonra ibadetlerimiz filizlenmeli bu temiz bahçede, mis kokusuyla cennetlere özenmeli ve herkesi özendirmeli..

Allâh’ın rızâsından yoksun yapılan her iyilik, âcizliği beraberinde getirir aslında… Bir kulun takdirini beklemek, gözüne girmek için çabalamak ve bir olumsuzluk neticesinde hüsrana düşmek, alçaltır insanı… Muhtaç kılar, düşkün yapar. Oysa Rabbin rızâsı ve sevgisi için yola çıkıldığında, neticesi müjdelerle dolu iki dünyadır. Tek bu hayat değil, âhirete kadar bereketlenen bir yolculuk olur onun adı… Ve yolcunun adı, artık “kahraman” olur..

Îmanda, ibâdette ihlâsın önemi kadar kişinin bu dünya hayatında yaptığı işlerdeki samimiyeti de önemlidir. Bir insanla kurduğu münâsebetteki zarâfeti, helâlinden kazanma isteği, kimseyi kandırmadan, kimsenin hakkına girmeden evine ekmek götürmesi, kimsenin kendisini kontrol etmediği yerlerde bile vazifesini hakkıyla edâ etmesi de müslüman bir kimseye yakışan, ihlâslı bir hayatın nişâneleridir.

Ve sonuç…

Bütün sonuçların başlangıç kapısı olan, duâya sığınırız. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- dahî:

“Ey bizim ve her şeyin Rabbi olan Allâh’ım! Beni ve âilemi, dünya ve âhirette devamlı olarak Sana karşı ihlâslı eyle, ey celâl ve ikram sahibi Allâh’ım!..” diye dua etmiş. (Ebû Davud, Vitr, 25/1508; Ahmed, IV, 369) 

Öyleyse biz de duâ kapısında boynumuzu bükelim, ellerimizi yüce dergâha döndürelim ve şeytandan, nefsimizden Rabbimize sığınalım.

Yâ Rabbi! Yaptığımız her türlü hayır, Senin yüce lûtfuna mazhar olsun, rızânı kazanmamıza birer vesîle ve bizi cennete yaklaştıran bir binek olsun. Bizi, ihlâsla koruduğun, ibâdetle yücelttiğin, güzel ahlâkla süslediğin, nezih bir ömürle yaşattığın, yüz akıyla huzuruna çıkarıp rızâna erdirdiğin kullarından eyle. Âmin.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle