Evlilik, Su Gibidir

Su azizdir, değerlidir. Candır, hayatın kendisidir. Su “Can”dır, ayağa kaldıran, diriltendir. Yokluğu; kuraklıktır, açlıktır, yok olmaktır.

Evlilikle su, birbirine denk düşen, iki hayat denklemidir. Su, H2O’dur. Yani teknik dille, iki hidrojen, bir oksijendir. Hidrojen yakıcıdır, bir de iki tane olunca, iki yakıcı maddenin bir araya gelişidir. Oksijen ise yanandır. İki yakıcı madde karşısında yanan bir maddenin gücü ne olabilir ki?! Sonu, yok oluştur.

Ama gözle bir görünen, bir de görünmeyen yanı vardır bu yok oluşun... Hayatın da gözle görünmeyen birçok sırrı, özü yok mudur? İki farklı madde, bir araya gelince, başka bir şey ortaya çıkar. Başka bir ifadeyle, her yakan ve yanan maddenin birleşimi, “yok” oluş değil, diriliştir. Hayata yeniden başlamaktır.

İki hidrojen bir oksijen, sudur. İşte evlilik de budur. Kadın ve erkeğin bir araya gelmesiyle kurulan muhteşem bir kurumdur. Farklılıklar birbiriyle yarışmak ve savaşmak için değildir. Kadın ve erkek rakip değildir. Rollerini karıştırmadıkça varlıklarını tek bir hedef uğrunda birleştirdiklerinde güçlü bir yapıdır. Birbirlerine destek olan, birbirlerine güç veren, sâkinliğin ve huzurun adresidir.

Kadın ve erkek önce çok iyi tanınmalıdır. Farkları bilmek, tartışmayı azaltır. Bunlar “fıtrattan, yaratılıştan gelen özelliklerdir” denilerek sabırlı davranılırsa mutluluk başlar. Var oluştan gelen özelikleri değiştirmek, fıtratın bozulmasıdır. O da kargaşanın başlamasıdır. Sonuç ise, maalesef boşanmadır.

Boşanma, farklılıkların baskısı ve değişime zorlanmasıyla olur. Boşanma sebeplerinin ilki, taraflar arasındaki “iletişim engelleri”dir. Yani birbirinin tanımama, anlamama, dinlememektir. Farklılıkları yok saymaktır, muhatabını küçük görmektir. Başka bir ifadeyle, karşı tarafı kendine benzetmeye çalışma ve değiştirmeye zorlama zamanla boşanmaya yol açar. Çünkü uzun süreli zorlama ve baskı, insanı yıpratır.

Aslında farklılığın zenginliğe dönüştüğü, hayatın bütün renklerini içine alan meşru çeşitlilikler, kendi içinde birlik ve denge oluşturur. Bu fizikî yapıda da böyledir, psikolojik ve toplumsal yapıda da…

Meselâ erkeklerin eli, kadınların eline oranla daha büyük ve kavrayıcıdır. Erkekler, yüksek seslere karşı daha tepkilidirler. Kadınların işitme yetenekleri, erkeklere göre daha gelişmiştir. Kadınların görme yetenekleri, özellikle karanlık bir ortamda erkeklere göre daha iyidir. Erkekler zor şartlar altında çalışabilirler. Kadınlar, acı ve ağrılara karşı daha dayanıksızdırlar. Erkekler beyni, topladığı bilgileri düzenler; kadın beyni, daha ayrıntılı ve çok bilgi toplamak ister. Erkekler daha soyut düşünme yeteneğine sahiptirler ve düşüncelerini daha cüretkâr ifade ederler. Kadınlar daha somut düşünme yeteneğine sahiptirler ve problemi belirgin hâle getirinceye kadar düşünmeye devam ederler ve daha rahat düşünürler. Kadınların kelime hazinesi, erkeklere göre daha fazladır. Kadınlar duygularını daha rahat ifade ederler. Ve duygusal yönleri daha baskındır. Kadınların sezgileri daha kuvvetlidir. Kadınlar ve erkeklerin tat duygusu farklıdır. Kadınlar şekerli, erkekler tuzlu yiyecekleri tercih ederler.

Kısacası, kadın ve erkek, hayatın iki farklı tadıdır. Evlilik, su gibi iki farklı yapının bir birini etkileyerek değişimiyle olur. Yeni bir yapı oluşur; artık ben yoktur, biz vardır.

Evlilik çok mukaddestir, yücedir, ilâhî bereket ve rahmetin odağıdır. Yeni nesillerin meydana geldiği, büyüyüp şekillendiği hayat alanıdır. Hayatın devamı, hayatın “can”ıdır. Cana can katan, Rabbin ikramıdır.

 

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle