Ev Hâli/Dağarcık

Pratik Bilgiler

İş Plânı Nasıl Yapılmalıdır?

-Yapılacak veya yapılması gereken işlerin hepsi yazılır.

-Bunlar kendi arasında önem ve tarih sırasına göre peş peşe konulur.

-Günlük, haftalık ve mevsimlik işler ayrılır.

-Ev işleri, varsa yardımcılar da göz önünde bulundurularak haftanın günlerine eşit miktarda dağıtılır.

-Her günkü ağır işlerin yanına, hafif işler serpiştirilir. Böylece her gün için işlere ayrılacak zaman ve enerji mümkün olduğunca eşit taksim edilir.

-Ağır işler, 2-3 saati geçmemek şartıyla, günün erken saatlerine konulur.

-Her iş için gerekli zamanın ayrılmasına dikkat edilir. İyimser bir tahminle, uzun sürecek bir işe kısa bir zaman ayrılması ya da kötümser bir tahminle kısa işi, uzun bir zamana yaymak, plânlamada hatalar oluşmasına sebep olur.

-Başlama ve bitiş saatlerine riâyet ederek, her günün işini kendi içinde ve dinlenme vakitleri de ayırarak yerine getirmelidir. Bir günün aşırı derecede yoğun, ertesi günün de alabildiğine boş tutulması; vücut, enerji ve zaman kullanımında dengesizliklere yol açar.

-Bir işe, gereğinden fazla zaman ayırmak, enerji ve zaman kaybına yol açarken, bir işe îcap edenden daha az zaman ayırmak da telaş ve paniğe, dolayısıyla başka hatalar yapılmasına sebep olur.

-Hangi işin ne kadar zaman aldığı; yaş, bilgi, tecrübe ve el yatkınlığına göre kişiden kişiye değişebilir. Bu zamanlamayı, herkes kendine göre düzenlemelidir. Meselâ ütü yapmak, ütülenen şeyler aynı olsa da, kişiden kişiye değişecek şekilde farklı zamanlar alır. (Devam edecek)

 

İlk Yardım

Uygulamalı İlk Yardım

İlk yardım işi için birtakım malzemelere ihtiyacımız olduğu şüphesizdir. Evde, işyerinde, fabrikada, okulda, otomotivde veya kaza ihtimali bulunan diğer yerlerde bu malzemeleri en uygun yerde bulundurmak gerekir. Tabir câizse bu malzeme için “stratejik bir yer” seçmek çok önemlidir.

Bundan sonra kanı durdurma, sun’î solunum yapma, kırık kemikleri ve yaraları sarma, kazâzedeyi nakletme gibi işlerde önceden egzersizler yapmak gerekir. Tıp ilmi, nasıl sadece tababet ve cerrâhî kitapları okuyarak, yemek ilmi nasıl sadece yemek kitapları okuyarak öğrenilmiyorsa, muhakkak pratiğe ihtiyaç duyuluyorsa, ilk yardım için de durum böyledir.

Her kaza ve âcil hastalık, ilk anda, olduğundan daha vahim görülür. Bu hâl, telaşa sebep olur. Fakat kendini bu yolda yetiştirmiş ve ilk yardımın esaslarını teori ve pratik olarak besnimsemiş, bunları yapa yapa otomatikleşmiş kimseler, âni durumlarda paniğe kapılmazlar. Böyleleri, kazalar karşısında, diğer insanlara göre daha serinkanlı, aklı başında ve hazırlıklı bir hâle gelmişlerdir.

 

DAĞARCIK

Bir Âyet

“Sizler Kitâb’ı okuduğunuz hâlde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz?” (el-Bakara, 44)

* * *

Allâh’ın emir ve yasakları, herkes için geçerlidir. Bu emirlerden muaf, imtiyazlı bir zümre yoktur. İlâhî Kitab’a muhatap olanlar arasında, devamlı onu okumak ve öğrenmekle vakit geçiren kimselerin, o Kitab’a ve emirlerine daha fazla sarılması gerekir.

 

Bir Hadis

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’ın rivayet ettiğine göre, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Ey müslüman hanımlar! Bir komşu kadın, başka bir komşu kadından bir koyun bacağını bile basit görerek esirgemesin.” (Buhârî, Hibe, 1/2566; Müslim, 1030)

* * *

Sadakanın azı-çoğu yoktur; samimî veya gösteriş için olanı vardır. Yapılan iyilikler, Allah rızası gözetilerek yapılmalıdır. İnsanların “ne söyleyeceğinden ziyade” Allâh’ın “ne buyurduğu” göz önünde tutulmalıdır. Bazen ufacık bir ikram, dağlarla iyiliği tartabilir.

 

Bir Beyt

Âşıklara verme öğüt, öğüdünden alır değil;

Aşksız adam hayvan olur, hayvan öğüt alır değil!

(Yûnus Emre)

 

Bir Kelâm-ı Kibar

“Bildiğimizi zannetmemiz, öğrenmemizin en büyük düşmanıdır.”

(Dr. C. Bernard)

 

Tadımlık

Evlilik-Boşanma

İslâm’da evliliğin geçerli olmasının şartlarından biri de nikâh akdinin süresiz olarak, yani ömür boyu devam etmek üzere kıyılmasıdır. Bunun aksi olarak “belirli bir süre için evlilik” (mut’a nikâhı vb.) haram kılınmıştır. Çünkü evlenmeye karar vermiş kimselerin, daha nikâh kıyılmadan boşanmayı düşünmeleri, evlilikten beklenen netice ve maksatlara ters düşmektedir.

Evlilik, fertlerin huzur ve sükûna ereceği büyük bir fırsat, sâlih ve sâliha nesillerin yetişeceği büyük bir medrese ve akraba, komşular ve insanlığa hayır ve güzelliklerin pişirilip sunulacağı büyük bir ocaktır.

Bununla birlikte, İslâm bu maksatlardan uzaklaşmış, varlık sebebini kaybetmiş ve zulüm, fitne-fesat yuvası hâline dönüşmeye namzet evliliklerin de her hâlükârda devam etmesi gerektiğini söylemez. Zira “hiç sevilmeyen bir mübah olan” boşanma, mübahlıktan çıkıp bazen müstehap ve hattâ bazen bir farza dönüşebilir.

Âlimler, hiçbir sebep yokken kişinin hanımını boşamasını harama yakın bir mekruh görürken, diğer yandan eşinin ikaz ve nasihatlerine rağmen dinin farzlarını terk eden ve haramlarını işlemeye devam eden kadının veya iffetsiz bir kadının boşanmasını mendup görmüşlerdir. Ancak bir erkeğin, boşandığı takdirde zinaya düşme korkusu varsa, boşanması haram olur. Evli kaldığı takdirde harama düşeceği veya farz vazifelerini terk etmek zorunda kalacağı kesin olarak bilinen kimsenin boşanması ise vacip olur. (Daha geniş bilgi için bkz: Hamdi Döndüren, Âile İlmihâli, 358-359)

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle