En Sevgili’yi Dâvet Ettik

Rabîülevvel ayı yaklaştıkça içimizi bir heyecan kapladı. En sevgiliyi dâvet edelim dedik evimize, Hüdâyîmize… Yürekler kıpır kıpır oldu heyecânımızdan, âdeta ne yapacağımızı bilemez olmuştuk. Önce O’na lâyık bir hazırlık yapmalıydık ruhlarımızda, bedenlerimizde, mekânımızda…

Ve bir hafta önceden Peygamber Efendimiz’e mektup ve salavât-ı şerife yarışmaları düzenledik. Maksat, her ân O’na salavât-ı şerife getirerek ruhlarımızı o âna hazırlamaktı.

Dâvet günümüzden iki gün evvel mescidde hazırlıklar başladı. Mescidimiz temizlendi, gülsuyu ile silindi ve süslendi.

Mescidimizde, O’na özel bir bölüm hazırlandı ve teheccüd vaktinde bütün talebelerimizle birlikte sakal-ı şerif o özel mekâna yerleştirildi. O esnada başlayan hatm-i şerifler, 36 saat boyunca aralıksız devam etti.

Bu arada bütün kursumuzda âdeta bir coşku yaşanıyordu. Yatakhâneler, sınıflar, koridorlar gülsuyuyla temizlendi.

Şemâil-i şerif ve hilye-i şerifler; cümle cümle poster hâline getirildi ve kursumuzun duvarlarına asıldı. O mübârek nebî ile her ân kalbî yakınlık kurulmaya çalışıldı.

Programımızdan bir gün önce Hucurât Sûresi’nin ilk üç âyet-i kerimesi ile Peygamber Efendimiz’e edebden bahsedildi. Vakit yaklaştıkça herkes fısıltılar şeklinde konuşmaya başlamıştı.

 

O GÜN!..

O gün herkes beyaz başörtü taktı.

Kalplerin rakîkleşmesi (hassaslaşması) için sınıflar arası hediyeleşme yapıldı.

O gün, o dört gözle beklenen gün geldiğinde, bütün kurs gül kokuyordu.

Her sınıftan salavât-ı şerife sesleri geliyordu. Herkes mânevî huzur ve huşûun tadıyla mütelezziz oluyordu.

O gün yemekhânemizde Peygamber Efendimiz’in sevdiği yemekler yapıldı.

Edeb hâlinde mescide geçildi.

Programımız, en sevgiliyi anlatan âyet-i kerîmeler eşliğinde başlayıp sakal-ı şerîfin bereketiyle nasiplendi ve o en sevgiliyi mânen ağırlamanın huzuruyla noktalandı.

 

İşte o programımızın bir bölümünden:

“1400 yıl evvel Mekke’yi şereflendirdin, bugün de Hüdâyî çatısını şereflendir ey Nebî!..

Gel, içimizdeki Kisrâ sarayını yıkmak için gel!..

Gel, münâfıkların yaktığı ateşi söndürmek için gel!..

Senin nûruna hasret, Sen’in kokuna meftûn, Sen’in yoluna kurban olan mâşuklar hatırı için gel!..

Biliriz, lâyık değiliz Sana ev sahipliği yapmaya… Bu mübârek çatının sahibi için gel!..

Ey hayru’l-âlemîn, muhtâcız Sana!.. Dertliyiz, doluyuz, hastayız; dermânımız Sensin, ilâcımız Sen!..

Senin nûrlu ellerine muhtâcız; al bizi kanatlarının altına!.. Üşüdük, sar bizi, ashâbını sardığın gibi!..

Ey emsâlsiz gonca gül!.. Tarih, aynı tarih: Rabîülevvel’in 12. gecesi!..

Dünya yine vahşet dolu, yine karanlık dolu!..

Babalar yine kızlarını diri diri gömüyorlar; bu defa toprağa değil, toprağın üstünde ölümlerden beter ölüme terk ediyorlar.

Analar yine aynı ana; heder olup gidiyor toplumun girdabında…

Toplum yine aç, kalpler yine boş, dimağlar ise kupkuru… Nerede kaldın, sana muhtâcız, ey Sevgili Yâr!..

Neredesin ey şerefli Âmine anacığım, getir bize biricik Muhammed’ini…

Koşun, gelin, ey melekler buraya!.. Gelin bizim evimize, Hüdâyîmize gelin…

Getirin ipekten hasırları, hazırlayın bu mekânı; en şerefli misafirimiz geliyor. O geliyor, Sevgilimiz, Gülümüz, Peygamber Efendimiz geliyor.

Billur kâseler içinde şerbetler sunun!..

Yollarına yıldızları döşeyin!..

Ey Hüdâyîli dostlar, yumun gözlerinizi… Kalbinizdeki nûra bakın, açmayın gözlerinizi… Kamaşır gözleriniz, tutulur diliniz… Kalpten salavâtlar getirin, içinizdeki hasret bahçenizden tomurcuk güller derleyin. Bir avuç şebnem serpin üstüne… Titrek, günahkâr ellerimizle uzatalım O’na…

Kabul eder misin, ey Nebî!..

Hüdâyî bahçemizde, Efendimizin bir testi suyuyla büyüttüğümüz gülleri… Kabul eder misin?

Sen ki, Vahşî’yi bile geri çevirmedin, bizi de çevirmezsin değil mi?

Secdeye kapanalım, Rabbimize şükrânlarımızı iletelim…

O geldi Hüdâyîmize,

O geldi dünyamıza,

O geldi asrımıza,

Hoş geldi, şeref verdi!..

Hoş geldin, ol seyyüdu’l-kevneyn Muhammed Mustafâ…

Hoş geldin, ol Rasûlü’s-sakaleyn Muhammed Mustafâ…

Hoş geldin ol İmâmu’l-Harameyn Muhammed Mustafâ…

Hoş geldin ol ceddü’l-Haremeyn Muhammed Mustafâ…

Hoş geldin can Ahmed’im,

Hoş geldin Muhammed’im!..

Hoş geldin, şeref verdin!..”

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle