Cevâhiru’l-Akâid

Erzurumlu İbrahim Hakkı-Musacalızâde Mehmed Saîd

Sultantepe Yayınları, 2012

İslâmî ilimlerin en mühim unsuru olan Akaid ilminin en temel mevzûu, Allah Teâlâ’ya ve O’nun sıfatlarına îmandır. Bu sebepten, bu ilme dâir ne kadar eser ortaya konsa, ne kadar çok mâlûmat serdedilip ne kadar derinlikli izahlar yapılsa da, idrâkin sınırlarını aşan bu mesele aslâ kuşatılamayacak ve tüketilemeyecektir. Nitekim bu ilme dâir İslâm tarihi boyunca binlerce ulemâ tarafından haddi hesabı bilinmeyen sayıda eserler meydana getirilmiş ve getirilmeye devam edilmektedir. Muhtelif seviyedeki insanlara hitâben, kapsam ve derinliği birbirinden farklı olan bu eserlerden bir kısmı, sadece bu ilimde seviye kat etmiş ilim erbâbının kavrayabileceği bir dil ve muhtevâ ile tafsilâtlıca kaleme alınırken; bir kısmı da ilim erbâbından olmaya tâlib talebe efendilere hitâben orta seviyede hazırlanmıştır. Diğer bir kısmı ise, avâmın ve ilk mektep seviyesindeki çocukların anlayabileceği bir dil seviyesinde ve sadece mevzûların özüne temas edilerek kaleme alınmıştır.

Bu sayıda tanıtacağımız esere gelince… Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin Mârifetnâmesi’nde yer alan bir Akâid manzûmesi vardır. Hazret’in, eserinde müstakil bir isimle isimlendirmediği bu manzûme, Allah Teâlâ’nın bereketlendirmesi ve inâyetiyle, söyleyişindeki vecizlik ve ifadesindeki vuzûhun da tesiriyle Anadolu coğrafyasında şöhret bulmuş ve hem mahalle mekteplerinde, hem de özel derslerde ezberlenip anlatılmıştır.

Belli bir yaşa ulaşmış ve mekteb yüzü görmüş birçok insanın bildiği, günümüz insanının da en azından birkaç beytini dillerde dolaşan bir ilâhî şeklinde hatırladığı bu manzûmenin,  

“Hüdâ Rabbim, Nebim hakkâ Muhammed’dir Rasûlullah

Hem İslâm Dîni’dir dînim, kitâbımdır kelâmullah” diye başladığını ve İslâmî esasları gayet veciz bir dille anlattığını görmekteyiz.

Toplamda 114 beyitten ibaret olan manzûmenin 96 beyti Akâid konularını, sonraki 11 beyti ise 32 farzı hülâsa etmektedir. İbrahim Hakkı Hazretleri, 110. beyitte:

“Kamunun i‘tikâdın bu yüz on beyt içre bil Hakkı

Budur hak mezheb ancak, bunda sâbit eylesin Allâh” dedikten sonra son dört beyitte tevbe ve ikrâr-ı îmân ile eserine nihayet vermiştir.

Devrine nazaran, dilini -her mısra için değilse bile birçok mısraı için- “sade” kabul edebileceğimiz Kasîde-i İ’tikadiyye üzerine, yaklaşık 100-150 yıl önce yaşamış Manisa ulemâsından Musacalızâde Mehmed Saîd tarafından bir şerh kaleme alınmıştır. Musacalızâde’nin, bu şerhte, sadece metni açıklamakla kalmayıp, âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden deliller sunarak ve yeri geldiğinde mevzûa vuzûh kazandıran misâller vererek, başlı başına bir te’lif tarzı olan kadîm şerh an’anemizin müstesnâ bir örneğini verdiğini görmekteyiz.

110 küsur yıl önce İzmir’de basılmış olan Cevâhirü’l-Akâid, aradan geçen bunca zamandan sonra bu defa da yayın hayatına taze bir nefesle atılmış bulunan Sultantepe Yayıncılık tarafından neşredilmiş bulunmakta... Gayelerinin arasına Osmanlı devrinin ilim ve irfan dünyasına vukûfiyet sağlamayı da koyan yayınevi, bu eserin neşrini, hem İslâm harfli tıpkıbasım, hem de Lâtin harfli çevrimyazı olarak gerçekleştirmiş. Sadeleştirmenin yapılmadığı bu çalışmaya, sadece bu eserdeki kullanımları esas alan, emek mahsûlü hususî bir lügatçe de eklenmiş. Ayrıca gerekli görülen noktalarda yer alan açıklayıcı ve îtikadî esaslara dair kaynak gösterici notlandırmalar, çalışmanın değerine ayrı bir değer katmış. Araştırmacı Muhammed Yetim beyin baskıya hazırladığı bu eseri, Osmanlı klasikleri ve Îtikad/Akaid ilimleri ile uğraşan bütün okuyucularımıza harâretle tavsiye ederiz.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle