“Biz Çocukken Böyle Miydik?!”

 

Nesilden nesile devam eden memnuniyetsizliğin, hayal kırıklığının, karşılanmayan beklentilerin en kestirme ifâdesidir: “Biz çocukken böyle miydik?!”

Öyle kapsamlı bir ifâdedir ki, her nesil, kendisinden bir sonraki nesle rahatlıkla söyleyebilir. Orada olmadığımız için bilemiyoruz tabî “böyle miydiniz, değil miydiniz?”; sizi, bir de sizden öncekilere sormak lâzım aslında.

Bu sözü kullanan kişilerin genel yüz ifâdesine ve söyleyiş şekline bakılırsa; bu cümle yaklaşık olarak şu gizli îmâyı içerir:

“Sizlerdeki eleştirdiğimiz şeyleri veya onların benzerlerini biz aslâ yapmadık. Bizim neslimizin ahlâkî değerleri, sizin neslin ahlâkî değerlerinden çok daha üstündü. Ayrıca olgunluk düzeyimiz de doğduğumuz günden itibâren bugünkü seviyesindeydi. Sizlerdeki bozulma ile uzaktan yakından alâkamız yok!.. Çünkü biz sizin yaşlarınızda iken mükemmeldik. Yolunuz yol değil, tez bizim zamanımızda, bizim davrandığımız gibi davranın!”

Toplum olarak hızlı bir değişim içinde olduğumuz bir gerçek… Bu değişimle birlikte insânî özelliklerimiz de hızla yıpranıyor. Hepimiz biraz daha bencil, biraz daha duyarsız, biraz daha sorumsuz, biraz daha tembel davranarak toplumdaki bu büyük yozlaşmanın küçük mozaik parçalarını oluşturuyoruz.

Peki, işin sonunda bütün bu kokuşmuşluğun, değersizleşmenin faturasını yeni nesillere keserek kendimizi, payımıza düşen sorumluluktan kurtarabilir miyiz? Çocuklara ve gençlere; “Biz küçükken böyle değildik, bütün garâbet sizdedir!..” mesajını vererek kendi hatalarımızdan sıyrılabilir miyiz?

Yeni nesiller bizden oldukça farklılar; çünkü dünya değişiyor, dünyanın sâkinleri değişiyor. Anne ve babalarındaki, öğretmenlerindeki, çevrelerindeki herkes hızla değişiyor. Yeni neslin yaptığı ve bizim eleştirdiğimiz şey, sadece yaşanan değişime ayak uydurmak... Değişikliklere uyum sağlama becerisi, gençlerde ve çocuklarda çok daha süratli olduğu için onlardaki farklılaşma daha çabuk dikkatleri çekiyor. Gördüklerini çok çabuk öğrenip, öğrendiklerini çok hızlı uygulamaya geçiriyorlar.

Mükemmel davranışlar beklediğimiz çocuklarımızı ve gençlerimizi istediğimiz şekilde göremediğimiz zaman en kolay sipere sığınarak onları eleştiri oklarının yağmuruna tutuyoruz “Vay efendim, şimdikiler şımarık!..”

Peki, şimdikileri şımartan kim? Kim şimdikileri bencilleştiren, sorumsuzlaştıran ve duyarsızlaştıran? Biz de eskisine göre daha şımarık, daha bencil, daha sorumsuz değil miyiz?

Annesinin, babasının bir bakışı ile kendilerine çeki düzen verdiklerini anlatan ebeveynler, bugün kendi çocuklarının esiri olduklarından yakınıyor, çocukları karşısında yaşadıkları çaresizlikten dem vuruyorlar. “Şimdikiler de pek âsî” diyerek işi kestirip atıyor, problemi basitleştiriyorlar. Acaba bir çocuğun daha âsî davranmasında, anne-babanın değişen ya da tutarsız otoriter tutumu göz ardı edilebilir mi?

Nefis muhasebesi yapmak o kadar zorlaşmış ki, yetişkinler yaşadıkları problemlerin kendilerine düşen payını görmezden gelerek vak’ayı bütünüyle yeni nesle atfedip sorumluluktan kurtulmayı tercih ediyorlar. Duygusal açıdan işin ekonomik boyutu suçun üstlenilmesine engel oluyor. Durduk yere suçu üstlenip de davranış değiştirmek zorunda kalmak, bir de üstüne vicdan azâbı çekmek, hiçbir yetişkin için câzip seçenek değildir.

Yozlaşmanın tek geçerli sebebi olarak “neslin değişmesi” görüldüğünde ise maalesef eleştirilen davranış şekli, çocuğun ve gencin gözünde meşrûlaşmış oluyor. “Biz küçükken böyle değildik.” ifâdesi ile sık sık karşılaşan gençler ya da çocuklar, “Ne de olsa şimdikiler böyleymiş, bu şekilde davranmam normalmiş, bütün yaşıtlarımın yaptığı yanlış olamaz, öyleyse problem yok!” diyerek toplumsal psikoloji ile hareket ediyor, “Bu zamanda herkes böyle!” düşüncesiyle yanlış üstüne yanlış inşâ ediyorlar.

Gençlerin ve çocukların hayal kırıklığı oluşturan davranışı; şımarıklık, âsîlik, bencillik, tembellik… her ne ise; bu dertte anne-babalar, eğitimciler, rol-model olan yetişkinler, onları eleştirmeden önce kendi paylarına düşen hatayı ya da eksikliği sorgulamalıdırlar. Tespit ettikleri yanlışlarını terk etmeli, gereken davranış değişikliklerini hayatlarına yansıtmalıdırlar.

Bizler biliyoruz ki, çocuklar tertemiz fıtratlar üzerine yaratılırlar. Çocuklarımız bizim çocukluğumuzdaki değerleri yitirmişse, bu, sadece onların suçu olamaz. İğneyi acımadan çocuklarımıza batırıyorsak çuvaldızın en irisini de hak ediyoruz demektir.

Yeni nesildeki değer kaybını, “Biz çocukken böyle miydik?” diyerek ne durdurabilir, ne de yavaşlatabiliriz. Buna engel olmak için öncelikle kendi kaybettiğimiz değerleri, yetişkinler olarak yerlerine geri koymalıyız. Bu emek verilmeden, insânî değerler geri kazanılamaz. Gençlerimiz ve çocuklarımız, bizlerin aynasıdır; bizler düzelmeden onlar düzelemezler.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle