Sunuş

Muhterem Okuyucularımız;

Kıyametin ayak seslerinin giderek yakınlaştığı günleri yaşıyoruz. Toz bulutunun kesif hâle geldiği, kimin kime niçin saldırdığının anlaşılamadığı günler bu günler… Düşmanın şekilden şekle girdiği, bazen bir kurt kisvesinde, bazen bir koyun kılığında yanımıza sokulduğu günler…

Böyle günlerde dostu düşmanı ayırt etmek zorlaşır. Konuşmak, bağırmak, düşmanı tanımak ve düşmana saldırmak zorlaşır. İnsanın karşısında düşmanı net, kararlı ve tavizsiz durduğunda onunla mücadele kolaydır; tıpkı Mekke devri gibi… Ancak seninle beraber namaz kılan, seninle beraber cihada giden insan, bir gün kılıcını sana doğrulttuğunda ne olup bittiğini anlaman zorlaşır. Şeytan kılık değiştirip durur. Bu yüzden Peygamber Efendimiz açısından Medîne dönemi, Mekke döneminden daha zor ve yıpratıcıdır. Aynı şey, Hulefâ-i Râşidîn dönemi için de geçerli… Dört kıtada, gayr-i müslimlerle yapılan mücâdeleler ve bu uğurda şehit olan insanların sayısı hiçbir zaman fitne döneminde birbiriyle çarpışmak zorunda kalanlar kadar yıpratmamıştır Müslümanları…

Maalesef bugün de benzer bir süreçten geçiyoruz ümmet olarak… İçimizde, Türkiye’de, bizden dediğimiz insanlar; kalplerini, ruhlarını, inançlarını başkalarına satmış bir şekilde silahlarını bize doğrultuyorlar. Düşmanlıkları, tuzakları, hileleri hep Müslümanlardan yana çalışıyor. Daha geniş çerçevede, adı Müslüman olan devletler, sahada çeşitli politik-ekonomik-siyasî ayak oyunları ile birbirine savaş açıyor. Ölen Müslüman, öldüren Müslüman… Kim, niçin, kimi öldürüyor; bu savaşın gâlibi kim? Mazlûmen toprağa düşen bu insanlar, yarın Peygamber Efendimizin huzurunda, Allâh’ın huzurunda katillerden, hâinlerden dâvâcı olmayacak mı?

Bugün âhiret, hesap, kıyamet endişesini daha derinden hissetmemiz gereken günlerdeyiz. Bugün “kul hakkı”nı derinden derine gündemimize almamız gereken günlerdeyiz. Söylediğimiz bir söz, yaptığımız bir hareket; kime fayda veriyor, kime zarar veriyor. Bugün herkesin kendi diline, gönlüne, eline daha fazla sahip çıkması gereken bir zaman… Zira hiçbir söz, tek başına bir “söz” olarak kalmıyor. İnsanların rûhunda derin akisler uyandırıyor. Bazen hayra, bazen şerre âlet oluyor; katlanıyor, büyüyor. O hâlde bugün “söz sahiplerinin”; kalem ve kelâm erbâbının daha titiz olması gereken demler…

Ancak şu da bir gerçek ki, sözün bittiği yerler ve zamanlar oluyor. Geçtiğimiz ay, Türkiye’de peşpeşe birçok patlama oldu. Kime hizmet ettiği belli olmayan o kirli eller, polisimize, askerimize uzandı. Mâsumâne bir hâlde kendi vazifelerini yapmakta olan kimseler, hedef tahtasına kondu. Yine aynı zaman diliminde, hemen her gün Halep’le ilgili binbir türlü haberle oturup kalktık. Yüreğimiz burkuldu, “Elimizden ne gelir ki?” diye hayıflandık. Ve ateş, maalesef yine düştüğü yeri yaktı.

Bugün Müslümanların birlik günü… Bugün dostu-düşmanı, sadakat ve ihaneti tanıma günü… Bugün, zâlime karşı tek yumruk olma, kenetlenip safları sıklaştırma günü… Bugün her birimizin “tek başına” olmaktan çıkıp “bir olma” günü… İslâm’ın cihanşümul (evrensel) ve hayat veren mesajları çerçevesinde, bir ateş çukurunun kenarından kurtulma günü…

Aman, böyle günlerde Rabbimizin hiç affetmeyeceği “kul hakkı” yüklenip O’nun huzuruna çıkmayalım. Aman, kul hakkı! Kul hakkı!..

 

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle