Su Kasîdesi -20

Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr

Dönmez ol dergâhtan ger olsa pâre pâre su

(Su, O’nun eşiğinin toprağına zerrecikler hâlinde ışık salmak ister. Parça parça da olsa o eşikten dönmez.)

 

Sanatlar: Suyun bir insan, bir âşık gibi düşünülüp kişileştirilmesinde “teşhiş”; suyun sürekli O’nun eşiğine doğru gitmesinin güzel bir sebebe dayandırılmasında “hüsn-i ta‘lil”; “zerre zerre”, “pâre pâre” ile “nûr-su” kelimelerinin bire bir eşleştirilerek kullanılmasında “leff ü neşr”; “Peygamber Efendimizin türbesi”nin “hâk-i dergâh” addedilmesinde, “mecâz-ı mürsel” sanatı yapılmıştır.

Gönül Gözüyle Mânâsı: Muhabbet, kişiyi insiyâkî olarak sevdiği insana, hatta eşyaya çeker. Eşyanın tabiatında olan bir durumdur bu… Bitkiler; su ve Güneş ışığı aldıkları yerde biter, ihtiyacı olduğu şeye doğru yönelir.

Yeryüzünde küçükten büyüğe bütün zerreler, ışığını Güneş’ten alır. Su taneciklerinin güneşten ışık alması esnasında zerrecikler meydana gelir ve bunlar ne kadar parçalanırsa o kadar kuvvetlenir ve taşı bile kesebilen büyük bir güç oluşturur. Su; katılık ve yumuşaklığın içinde dercedildiği bir tabiata sahiptir. Bu yüzden ateş ile suyun yapısı birbirine benzer. Çok su ateşi söndürür, ama az su, ateşi alevlendirir.

Suyun ışığın karşısında parça parça olması gibi, âşık da zerrelere ayrılsa dahî O’nun eşiğinden kendini çekemez, ayrılamaz. Her bir hücresiyle O’nun Ravza’sında parçalanma pahasına, güç alıp ışık salmak ister. Yoluna kurban olmayı ve dergâhından ayrılmamayı diler. Filhakîka, ne kadar kurbiyyet kesbederse, yani ne kadar yaklaşırsa o kadar kendinden uzaklaşır. Ne kadar kendinden uzaklaşırsa, O’na benzemeye başlarsa, o kadar da istifade hâsıl olur.

Bu sebeple ashâb-ı kiramdan Enes bin Mâlik’in annesi, ne de akıllı bir hanımdır!. 9-10 yaşlarında olan oğlu Enes -radıyallâhu anh-’ı, huzûr-i saadete getirip Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den hizmetlerine kabul buyurmasını ister ve:

“-Size verecek hediyem yok, oğlumu alın, Size hizmet etsin!” ricasında bulunur.

Fahr-i Kâinât Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu iyi niyetli, mü’mine hanımı kırmaz ve Hazret-i Enes -radıyallâhu anh-’ı hizmetlerine kabul buyurup ona şöyle duâ ederler:

“-Yâ Rabbi, Enes’e çok mal ve evlât ver. Onları kendisine mübârek eyle.”

Enes -radıyallâhu anh- daha sonraları şöyle demiştir:

“-Şimdi ben Medîne müslümanlarının en zenginiyim. Bugün benim kavuştuğum rahat ve imkâna sahip olan bir başkasını bilmiyorum. Bugün yüzden fazla oğlum ve torunum bulunmaktadır.”

Şâir Fuzûlî de Peygamber Efendimize olan aşk, iştiyak ve hasretiyle suyu âdeta şöyle konuşturuyor: Yâ Rasûlâllah! Sen’in yolunda paramparça olsam da bu yoldan dönmem ben! Seninle ezelden âşinâlığımız var, tâ ruhlar âleminden… Aynı dili konuştuğum, anlaştığım, halleştiğim, dertleştiğim ve devâ bulduğum yârimsin Sen… Sallâllâhu aleyhi ve sellem.

Ezelden âşinânım ben, ezelden hem-zebânımsın

Beraber ahde bağlandık, ne olsan yâr-i cânımsın

 

Ne olsam zerrenim kalbimde hâlâ çarpar esrârın

Gel ey canân, gel ey can, kalmasın ferdâya dîdârın

(Mehmed Âkif Ersoy)

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle