Sevdiğimiz Peygamber

“Sâlât ve selâm Peygamberimiz, Nebîmiz, Efendimiz Muhammed Mustafa -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in üzerine olsun.”

Sevgili Peygamberimiz, Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

Mekke’nin en sevilen ve en yakışıklı genci olan babası Abdullah bin Abdulmuttalib’i, dünya gözüyle bir kere göremeden, onu hiç tanıyamadan dünyaya yetim olarak gelen bir peygamberdi.

Süt anneden ayrıldığı, öz annesiyle buluşup sıcaklığını yeni yeni hissetmeye başladığı anda, öksüz kalan bir peygamberdi.

Önce dedesinin, sonra amcasının himâyesinde; onlara yardım ederken edebiyle, ahlâkıyla gönüllerde taht kuran bir peygamberdi.

Bir insanlık âbidesi, bir vefâ timsâliydi.

Gencecik bir delikanlı iken kendisinden on beş yaş büyük, dul ve çocuk sahibi bir hanım olan Hazret-i Hatice ile evlenen ve yıllar sonra bile sevgisini sözlü ve fiilî yaşatan bir peygamberdi.

Bir devlet başkanı, bir kumandan, bir vâli iken dahî çocukları hiç ihmal etmeyen, yoldan geçerken başlarını okşayıp kucaklayan, oyunlarına iştirâk eden, namazda torunlarını sırtında taşıyan bir peygamberdi.

Fakirlerin evlerine giden, yoksulların sofralarına oturan, dul ve yetimlerin sâdık dostu olan bir peygamberdi.

Candan azîz sevilen bir Sevgiliydi.

Uhud’da babasını şehîd verip ağlayan çocuğu:

“-Ağlama yavrum, bundan sonra baban ben olayım!..” diye teskîn eden bir peygamberdi.

 Sabah namazlarından sonra mescidde ashâbının rüyâlarını tâbir eden, onları tek tek dinleyen, sorularına cevap veren, musâfahalaşırken onlar ellerini çekmeden elini çekmeyen nâzik bir peygamberdi.

Mescidde boş bulduğu yere oturan, yaslanarak yemek yemeyen, sâde giyinen; kul peygamber ile kral peygamber olmak arasında muhayyer bırakıldığı zaman:

“-Kul bir peygamber olmayı tercih ederim.” diyen, tevâzû âbidesi bir peygamberdi.

 Örnek, önder, eşsiz bir Eğitimciydi…

Nalinlerini tâmir eden, hayvanlarını sulayan, evini süpürüp söküğünü diken, mescidin yapımında kucağında taş taşıyan bir peygamberdi.

Yamalı pabuç giymekten utanmayan, sert arpa ekmeği yemekten çekinmeyen, katık bulamadığı zaman:

“-Sirke ne güzel katıktır!..” diyerek ekmekle sirkeye kanaat eden bir peygamberdi.

Dâvet edildiği her yere muhakkak iştirâk eden, karşısında heyecandan elleri titreyen yabancıya:

“-Titreme ey yabancı!.. Ben de Kureyş’ten kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum!..” diyerek yürekler fetheden bir peygamberdi.

Hanımı Hazret-i Hatice ile evde temizlik yaparken eve gelen misafir Hâle -radıyallâhu anha-’ya cübbesini yere sererek oturması için yer hazırlayan; mübârek cübbenin üzerine oturmaktan hayâ eden misafire ise, ısrar eden bir peygamberdi.

Bir sevgi çağlayanı, bir muhabbet eriydi…

Kızı Hazret-i Fâtıma, odaya girdiğinde ayağa kalkıp gözlerinden öperek kendi yerine oturtan, oğlu İbrahim vefat ettiğinde:

“-Kalp hüzünlenir, göz yaşarır. Ama bu lisandan Allâh’a isyan olacak bir söz çıkmaz!..” diyerek kucağına basıp ağlayan baba bir peygamberdi.

Mescidde saygısızlık yapıp abdestini bozan bir bedevîye hamle yapmak isteyenlere müdâhale edip:

“-Bırakın, işini bitirsin!..” diye müsâmahayla davranan, ashâbında gördüğü bir yanlış tavır üzerine:

“-Bana ne oluyor ki; ben sizleri böyle görüyorum?!” diye hiç kimseyi incitmeyen eğitimci bir peygamberdi.

“-Bir meclisin içinden geçerken sırtınızda veya elinizde ok varsa, okun demir kısmından tutun; çevrenizdekiler incinmesin!.. Birine kınından çıkmış kılıç uzatırken kabzasını tutabileceği şekilde uzatın; eli zarar görmesin..” diye tembih eden, kibar ve nâzik bir peygamberdi.

Dul ve miskinlere ayrı bir özen gösteren:

“-Biriniz için hizmetçisi yemeğini yapıp getirince, o (hizmetçi de) yemeğin sıcaklığını ve kokusunu almıştır. Bunun için o hizmetçiyi de yanına oturtup onunla birlikte yesin. Eğer yemek az ise, hiç olmazsa eline bir veya birkaç lokmalık koysun.” diye salık veren, hâl ehli bir peygamberdi…

Medîne’de hurma ağaçlarını taşlayan çocuğu şikâyet etmeleri üzerine, çocuğun başını okşayarak:

“-Ağaçları taşlama yavrum; yalnızca yere dökülenlerden ye!..” diye tembih eden;

Ebû Seleme -radıyallâhu anh-’ın oğlu Ömer’in yemeği ortasından ve dökerek yediğini görmesi üzerine yavaşça elini tutarak:

“-Oğul, besmele çek, sağ elinle, hep önünden ye!..” diye öğreten bir peygamberdi…

Gece namazlarına kalktığında, hanımını rahatsız etmeyecek kadar îtinalı davranan, odanın küçüklüğünden, secdeye gittiği anda hafifçe Hazret-i Âişe’nin ayaklarına dokunan saygılı, kibar, hassas bir peygamberdi.

Âlemlerin Rabbi’nin Sevgilisi Hazret-i Muhammed Mustafa -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şefkat ve merhameti, yalnızca insanlara değildi ki!..

Sıcaktan hâlsiz düşerek kıvrılıp gölgede uyuyan bir ceylanın rahatsız edilmemesi için başına nöbetçi diken; on bin kişiyle çıktığı sefer sırasında yavrularını emziren köpeğin tedirgin olmaması için ordunun güzergâhını değiştiren bir peygamberdi.

Yerdeki böcekler ve karıncalar için ise:

“-Konuşamayan bu hayvanlar için Allah’tan korkun, dikkatli davranın!..” buyururdu.

Gök gürleyip şimşek çakınca:

“-Allâh’ım!.. Bizi gazabınla öldürme, azabınla helâk etme!.. Bundan önce bize âfiyet ver.” diye yalvaran, Rüzgâr estiği zaman:

“-Allâh’ım, Senden bunun hayrını, bunda olan hayrı ve bunun gönderiliş maksadındaki hayrı istiyorum. Bunun şerrinden, bunda olanın şerrinden, bununla gönderilenin şerrinden Sana sığınıyorum!..” diye korkan bir peygamberdi.

Her aynaya bakışında ise:

“-Yâ Rabbi, sûretimi güzel yarattığın gibi ahlâkımı da güzelleştir.” diye duâlar eden bir peygamberdi.

 Allah Teâlâ da hak “Kitab”ında, Sevgili Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i bize şöyle tanıtır:

“Andolsun size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki; sizin sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır gelir. O size çok düşkün, mü’minlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.” (et-Tevbe, 128)

Bizler de salavâtlarla andığımız, gözyaşlarıyla özlediğimiz, sevdiğimiz Peygamber’e muhabbet ve bağlılığımızı, O’ndan kalan hadîs-i şerîfleri öğrenerek ve Sünnet-i Seniyyesini yaşayarak sunabiliriz.

Zira Sevgili Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyuruyor:

“Benim sünnetimi ihyâ eden (okuyup, yaşayıp, yaşanmasına vesîle olan), beni sevmiş demektir. Beni seven ise, cennette benimle beraberdir.” (Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsât, 9/169, No: 9439)

Binlerce salât ve binlerce selâm Sana olsun, ey canımızdan çok sevdiğimiz Sevgili…

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle