Hz. Zeyneb B. Cahş-3

Peygamber Efendimiz’in Vefâtından Sonra

Zeyneb bint-i Cahş’ın, Beytü’l-Mâl’den kendisine tahsis edilen geliri 12 bin dirhemdi. Fakat o bunu alır almaz derhal fakirlere ve yetimlere dağıtırdı. Hatta onun bu parayı aldığı zaman:

“–Ey Allah’ım! Gelecek yıl beni bu paraya ulaştırma!.. Çünkü o bir fitnedir.” dediği de rivayet edilmektedir.

İslâm âleminin ikinci halifesi olan Hazret-i Ömer bu durumu öğrenince onun kapısı önünde durmuş, içeriye selâm göndererek:

“–Daha önce gönderdiğim dirhemleri dağıttığını duydum. Bin dirhem daha gönderiyorum ki, onu elinde tutasın.” demişti.

Hazret-i Ömer, bin dirhem daha gönderdi. Fakat o, eskiden beri yaptığını aynen tekrar etmiş ve elindekini dağıtmıştı.

O, ölmeden önce kendisi için kefenini hazırlamıştı. Hazret-i Ömer de ona bir kefen gönderdi. Öldüğünde kendisinin hazırladığı kefen bile kız kardeşi Hamne tarafından sadaka olarak verildi. Kendisi fakirlere, ihtiyaç içinde olanlara ve dullara çokça sadaka verirdi.

Hazret-i Aişe’nin, onun vefâtı üzerine:

“–Övülmeye lâyık, çokça ibadet eden, yetim ve dulların sığınağı gitti!..” dediği rivayet edilir.

 Bütün bu sıfatlar, onda öyle bir hâlet-i ruhiye meydana getirdi ki, sadaka ile o birbirlerinden ayrılmaz iki unsur hâline gelmişlerdi.

Hazret-i Zeynep el işi yapan bir kadındı. Deriyi tabaklar, ondan deri eşya diker ve bunun gelirini Allah yolunda sarf ederdi. Bu gayretlerinin boşa gitmediği kısa bir müddet sonra anlaşılır. Zira rivayetlere göre Rasûlullâh, vefatına yakın günlerden birinde:

“–Bana en çabuk ve erken kavuşacak olanınız, kolu en uzun olanınızdır.” buyurmuştu.

“Kolu en uzun” ifadesinin, “en çok sadaka veren” mânâsına geldiği, Hazret-i Zeyneb’in vefâtıyla anlaşılmıştı. Çünkü o, bedenen uzun birisi olmadığı için kolu da diğer annelerimize göre, uzun değildi. Ama o gerek kendi el emeğiyle kazandığı, gerekse Peygamber Efendimiz’in âilelerinden biri olması sebebiyle halifelerin takdir ettiği parayı en kısa zamanda fakirlere dağıtmaktan büyük zevk alırdı.

Bu rivayet, bizi başka bir konuyu daha hatırlamaya sevk etmektedir. Buna göre Hazret-i Zeyneb, âhirette de Rasûlullah ile birlikte olacaktır. Başka bir ifade ile o daha dünyada iken Cennet’le müjdelenmişti.

 

Vefâtı

Medine’de hicretin 20. yılında (641) 53 yaşında iken Hazret-i Ömer’in halifeliği döneminde vefat etmiştir. Cenaze namazını bizzat Halife Hazret-i Ömer kıldırmıştır. Baki’ mezarlığına defnedilmiştir. Kendisinden 11 hadis rivayet edilmiştir. Bunların ikisinde Buhârî ve Müslim ittifak etmişlerdir.

 

HAYATINDAN ÇIKARILACAK İBRETLER

1) İbadet hayatındaki îtinası, fakirlere olan merhameti, cömertliği, kendi el emeği ile geçinmesi ve sahip olduklarını bol bol infak etmesiyle bizlere pek çok hususta örnektir.

2) Hazret-i Zeyneb vâlidemiz, başta Zeyd bin Hârise ile evlenmek istememişti. Ama Peygamber Efendimiz’in ısrarı ve Hucurât Sûresi’ndeki 13. âyet-i kerimenin şümulüne girmek istemesi sebebiyle bu evliliğe râzı olmuştu. Buradan da anlaşılacağı üzere, evlenirken seçimlerimizde dikkat edeceğimiz en önemli husus, evleneceğimiz zâtın, Kur’ân ve Sünnet’in tavsiye ettiği vasıflara uygun ve bizi Allah katında takvâya yönlendirecek bir kimse olup olmadığıdır.

 3) Eskiden beri yerleşmiş olan ve neredeyse bir din hâline gelmiş bulunan örf ve âdetlerin kaldırılması çok zordur. Toplumun geneli tarafından kabullenilmiş böyle âdetleri ortadan kaldırmak, toplumda farklı ve büyük tepkilere sebep olur. Bu sebeple Cenâb-ı Hak, bu câhiliye âdetlerinin kaldırılmasını, bizzat Rasûlü’nün eliyle gerçekleştirmiştir. Bizzat Peygamber Efendimiz tarafından, öz halasının kızının âzâtlı bir köle ile evlendirilmesi, zengin ile fakir, asil ile kölelerin birbirleriyle evlenmelerini engelleyen câhiliye âdetlerinin geçersizliğini göstermektedir.

Ancak burada bir gerçeğe de işaret etmekte fayda vardır. O da evlenen çiftler arasında -her ne kadar “insan” olmak itibariyle bir farklılık ve üstünlük olmasa da- toplum içindeki konumları da mümkün mertebe birbirine yakınlık göstermelidir. İslâm hukukunda buna “küfüv: denklik” denilmektedir. Bu denklik, nikâhın şartlarından biri olmadığı hâlde, evliliğin uzun süreli ve huzur içinde devam etmesini kolaylaştıran esaslardan birisi olarak kabul edilegelmiştir.

4) Hazret-i Zeyneb annemiz, deri tabaklar, deri süsler ve satardı. Yani çalışan hanımlara bir örnekti. Bu durumda, hanımların, fıtratlarını zedelemeyen, meşrû ortamlarda çalışabileceklerini çıkartabiliriz. Bununla birlikte Hazret-i Zeyneb, ekonomik imkânlarını kendi nefsine kullanmaktan ziyade infak ederek değerlendirmiş ve fakir-fukaranın annesi olmayı tercih etmiştir. Bu da çalışan hanımların parayı nasıl kullanmaları gerektiğine güzel bir örnektir. Bu hizmet ve fedâkârlığının mükâfâtı da, Peygamber Efendimiz’in diliyle cennetle müjdelenmek olmuştur.

5) Hazret-i Zeyneb vâlidemiz, aralarında tatlı bir rekabet olmasına rağmen, en zor zamanında Hazret-i Âişe hakkında gerçekleri söylemekten çekinmemiş, ona karşı zaman zaman duyduğu anlık hissiyâtın tesirinde kalmamıştır. Bizlere de bilhassa adâleti gerçekleştirmek hususunda duygularımızla hüküm vermemeyi ve insanları kasıp kavuran fitne ortamlarında bile hak ve hakikatten ayrılmamayı öğretmiştir.

6) Kendi nefsine çok ağır geldiği zamanlarda bile Allah ve Rasûlü’nün emirlerine tâbî olduğu için, Cenâb-ı Hak, kendisinin nikâhını göklerde kıymış ve O’nu Allah Rasûlü’ne zevce olarak tâyin etmiştir. Bu da göstermektedir ki, her türlü hayra nâil olabilmek için, Allah ve Rasûlü’nün emirlerini hayatımızın her ânında tatbik etmeye çalışmalıyız. Bu bazen nefsimize ağır gelse de…

PAYLAŞ:                

Halime Demireşik

Halime Demireşik

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle