Beni Sadece Dinle

Günümüzde sosyal ilişkilerin en çok yara almasına sebep olan hâdise, “iletişim kopukluğu” ve iletişim kopukluğuna sebep olan en önemli faktör ise “dinleme” konusunda çoğu zaman yetersiz olmamızdır.

İzlediğimiz bir filme dalmışken, kafamızda yapacağımız işlerin listesini oluştururken, yemek yapıp, çamaşır ütülerken… yanımızda bulunan kişilerin söylemeye çalıştığı anlamlı sözler, bizim için gürültü kirliliğinden başka bir mânâ taşımadığı gibi bu gürültünün bir an önce kesilip dikkatimizi tekrar çok lüzumlu (!) işimize yönlendirmek isteriz.

Oysa ki, çoğumuzun en büyük şikâyeti söylediklerimizin dinlenilmemesidir. Sağlıklı iletişimde, zihnimizde uyanan duygu, düşünce ve isteklerimizin ifadesi ile karşı tarafın zihninde algılanan bilgilerin aynı olması gerekmektedir. Karşı taraf sizin söylediklerinizi sadece duyup dinlemediği zaman bilgi akışında meydana gelen kayıp, ilişkileri yıpratmaktadır.

Bu yazıda dinlerken yapılan yaygın hatalara dikkat çekmek istiyorum:

-Karşımızdaki kişiyi susturmak,

-Yanlış anlamak,

-Dinler gibi görünüp dinlememek,

-Söylenilenleri önemsememek,

-Dinlerken eleştirmek,

Farkında olmadan kişinin o andaki duygu ve düşüncelerini yönlendirmeye çalışmak ilişkilerimizi yıpratır, fertlerin duygusal anlamda birbirinden uzaklaşmasına neden olur.

Ahmet Bey akşam işinden evine çok yorgun gelmiştir. Günün yorgunluğu bedenini ve zihnini öylesine esir almıştır ki, kalan son enerjisini karnını doyurmak için harcayacağını planlarken yanına yaklaşan oğlunun bütün gün heyecanla onu beklediğinden habersizdir. Ahmet Bey’in oğlu o gün iki tekerlekli bisiklete binmeyi öğrenmiştir.

“–Baba ben bugün bahçede…” diye başlayan cümleyi, Ahmet Bey alelacele tamamlar:

“–Oğlum bir sus ya, kafam şişti, hadi odana!..”

Bu durumda muhtemel bir duygusal yakınlaşma darbe yemiş ve iletişim zarar görmüştür. Ahmet Bey’in oğlu da durumu babasının çok yorgun olduğunu düşünerek değil, babasının kendini önemsemediğini ve kendisinin değersiz olduğunu düşünerek değerlendirmiştir.

Özellikle küçük çocukları olan âileler çok iyi bilirler, küçük çocuklar birer soru sorma makinesi gibidir. Nefes almadan sürekli soru sorabilirler, verilen cevaplar tatmin edici olana kadar aynı soruyu yineler dururlar. Bu sorulara cevap vermek zaman zaman yıldırıcı olabilir. Genellikle bir müddet sonra kişi çocuğun sorduğu soruları dinlememeye ve üstün körü cevaplar vermeye başlar; amaç, çocuğun merakını gidermek değil, çocuğu susturmak olur bir anda!.. “Sen anlamazsın, sen daha küçüksün, seni ilgilendirmez.” tarzı yaklaşımlarla çocuk ve yetişkinin arasına bir set çekilir.

Halbuki zihnî gelişim sürecinde öğrenme isteği duyan çocuklar için soru-cevap çok önemli bir öğrenme yoludur. Fakat sorulan sorulara verilen yanlış cevaplar, çocuğun zihninde yanlış şekillenmelere sebep olduğu gibi, yetişkindeki isteksizlik hâli, “bana her merak ettiğin şeyi soramazsın, yetişkinler ve çocuklar farklıdır, sen bizden değilsin” mesajını vermektedir.

Konuşmak, anlatmak; biz insanlar açısından büyük bir ihtiyaç olduğu için, yaşayan herkes, hayatı boyunca kendisini dinleyecek birisini arar. Siz eşinizi, dostunuzu, anne-babanızı, çocuğunuzu dinlemediğiniz zaman onlar, mutlaka kendilerini dinleyecek birisini bulurlar.

Gerçekten karşınızdaki kişiyi dinlemek, o kadar da basit bir iş değildir. Gerçekten dinlemek, zihinsel enerji gerektirir; karşınızdaki kişiyi yargılamadan eleştirmeden onun duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışarak söylediklerini anlamlandırmayı gerektirir.

Dinlerken yapılan çok yaygın hatalardan bir diğeri, bir kimse bir şey anlatmaya başladığında onun akıl sorduğuna kanaat getirip tamamen iyi niyetle karşısındaki kişiye akıl vermesidir. Birisine tavsiyede bulunmak istiyorsanız, bunu talep etmesini beklemek gerekir. Aksi takdirde verdiğiniz tavsiye, karşı tarafa:

“–Sen az biliyorsun, bak, ben senden daha çok biliyorum. Problem yaşamak istemiyorsan, kendi aklınla değil, benim aklımla hareket et.” mesajını vermiş olursunuz.

Bu da kişinin öz güveninin zedelenmesine ve sizin verdiğiniz fikrin de değersiz hâle gelmesine sebep olacaktır. Meselâ okulda yaşadığı bir meseleyi, annesine anlatan ergenin en son ihtiyaç duyduğu şey, annesinin ona neyi yapıp-yapmaması gerektiğini bir öğretmen edasıyla anlatmasıdır. Yapılması gereken şey ise, sadece onun duygularını, düşüncelerini anlamaya çalışmaktır. Onu eleştirmeden, yargılamadan dinlemektir.

Çocuklarınızla konuşun, çocuklarınızı konuşturun, onları gerçekten dinleyin. Söylediklerinin değersiz olduğunu düşünseniz bile dinlemeye devam edin. Çünkü her kim konuşuyorsa, dinlenilmeye ihtiyacı vardır; duygusal bir beklenti içindedir. Dinlenilen çocuk kendine güvenir, kelime hazinesi genişler, kendini ifade etme becerisi gelişir. Anlattıkları dinlenildiği zaman kendini rahat ve güvende hisseder, hayatının her döneminde aklına takılanları sizinle paylaşabileceğine inanır.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle