Dur, Düşün, Öyle Ye!

Her toplum gibi bizim de kendimize ait yemek yeme kültürümüz asırlarca devam edegelmiştir. Kültürle aktarılan alışkanlıklar, kimi zaman hatalı da olsa terk edilmeleri çok zordur. Acaba bizler bir öğünde en az birkaç yiyecekle beslenirken hangi yanlışlara düşüyoruz? Ya da mutlaka ikisini bir arada yediğimiz yiyecekleri yemeye devam ederek sağlığımıza zarar veriyor muyuz?

Bu soruları doğru cevaplamak için önce eski hekimlerin “Hastalık nedir?” sorusuna “Yediğini sindirmeden ikinci bir yemek yemektir.” dediklerini hatırlayarak başlayabiliriz.

 

Sindirim nedir?

Vücudumuzun canlılığını sürdürebilmesi için karbonhidrat, yağ, protein, vitamin, su ve mineraller gibi maddelere ihtiyacı vardır. Bu maddeleri de çeşitli gıdalar yoluyla elde ederiz. İşte, vücuda alınan bu gıda maddelerinin kana ve hücrelere geçebilecek kadar küçük parçalara ayrılması işine “sindirim” ya da “hazım” deniyor.

Sindirim, iki şekilde gerçekleşmektedir:

1- Mekanik Sindirim: Gıdaları sadece boyut olarak küçültüyorsak bu mekanik sindirime bir misaldir. Bu sindirim türüne “fizikî sindirim” de denir. Meselâ büyük ekmek parçalarını dişlerimizde parçalayıp küçük parçalar hâline getirmek gibi…

Mekanik sindirim hâdiseleri:

  1. a) Ağızda dişler yardımıyla gıdaların parçalanması,
  2. b) Midede kasılma hareketleriyle gıdaların bulamaç hâline getirilmesi,
  3. c) İnce bağırsakta safra salgısı sayesinde büyük yağ moleküllerinin küçük yağ taneciklerine dönüştürülmesi aşamalarından geçer.

2- Kimyevî Sindirim: Gıda parçaları kendilerini oluşturan yapı taşlarına parçalanıyorsa, kimyevî sindirim gerçekleşmiştir. Meselâ ekmekte çok miktarda karbonhidrat bulunur. Karbonhidratlar ise; nişasta, glikoz, laktoz, maltoz gibi yapı taşlarından meydana gelir. Sindirim neticesinde glikoz gibi bir yapı taşı elde edildiyse, gerçekleşen sindirim kimyevîdir.

 

Enzim nedir?

Kimyevî sindirim, “enzim” denilen sıvılar yardımıyla gerçekleşir. Enzimler de gıdaya tesir ederek, gıdanın kimyevî yapılarında değişikliğe sebep olur.

 

Kimyevî sindirimin gerçekleştiği bölümler nelerdir?

1) Ağızda: Karbonhidratların sindirimi; tükürükteki enzimler yardımıyla…

2) Midede: Proteinlerin sindirimi; mide öz suyu ve mide enzimleri yardımıyla...

3) İnce bağırsakta: Karbonhidrat, yağ ve proteinlerin sindirimi; pankreas öz suyu yardımıyla…

Demek ki, gıdaların özelliğine göre, yani karbonhidrat, yağ veya protein kaynaklı oluşuna göre sindirim sisteminin kullandığı enzimler de değişiyor. Ayrıca her birinin sindirimi farklı organlarda gerçekleşiyor. Meselâ proteinlerin sindirimi, midede başlayıp ince bağırsakta bitiyor.

Rabbimizin mükemmel bir programla yarattığı sindirim sistemimizin aksamadan, en doğru bir şekilde çalışması için, bizlerin de yeme-içmede gereken dikkati göstermemiz gerekir. Bunun için neler yapılmalıdır?

 

Karışık beslenilmemeli!

Bir akşam yemeğinde köfte, patates, et, pilav, börekler, tatlılar, meyveler vs. gibi yiyeceklerin bulunduğu bir sofraya oturduğumuzu düşünelim. Canımızın çektiği her şeyden tabağımıza alır; iştahla yer, yedikçe de üstüne ayran-gazoz gibi içecekler içeriz. Dayanamayıp tatlıdan, biraz da meyveden derken zavallı mide neye uğradığını şaşırır.

Vücudumuza aynı anda hem protein, hem de karbonhidrat türü gıdalar alınmıştır. Her ikisinin parçalanması gereken enzimler farklıdır. Sindirilmek için gıdalar birbirini beklemek zorunda kalır. Bu farklı enzimler, birbirinin hazmına zıt yönde tesir ederek hazmın sağlıklı gerçekleşmesini engeller.

 Maalesef bekleyen gıdalar, midede çürür veya mayalanır. Mayalanma, bize ekşime ve gaz olarak yansır. Bunun neticesinde enerjimizin önemli bir kısmını kaybetmiş, gereksiz yere sindirim sistemimizi yormuş oluruz.

Burada et, köfte proteinli, börek, pilav, patates ise karbonhidratlı yiyeceklerdir. Dolayısıyla asit ve alkali karakterli gıdalar olarak birbirleriyle zıt çalışırlar. Bu zıtlık, enzimlerin üretilmesine mani olur ya da üretilmiş enzimlerin birbirini yok etmesine sebep olur. Neticede yenen yemek, hazmolmadan çürümeye başlar. Bu, midede saatler süren bir işlemdir ve bağırsaklarda da devam eder.

Hastalıkların temel sebeplerinden biri de hazmın tamamlanmasını beklemeden bir yemeğin üstüne başka bir şey yemektir. Sindirim sistemi, belli kurallarla çalışır. Bu kurallara göre, 200-250 gr. miktarında bir yemek, midede 3-4 saatte hazmolur ki, buna birinci hazım denir. Yemeğin cinsine, miktarına ve ağırlığına göre birinci hazmın süresi 4-10 saate kadar uzayabilir. Hazım tamamlanmadan yenen ufacık bir lokma dahî midenin hazım sürecini bozar. Bu bir lokma, önceki yemekle karıştığında hazmolamayacağı için mayalanmaya ve çürümeye başlar. Önceki yemeği de bozup çürüterek midede yanma, ekşime, gaz ve şişkinliğe sebep olur. Ne yazık ki birçoğumuz yürürken, sokakta konuşurken veya ders çalışırken sürekli bir şeyler yiyerek vücudumuzu âdeta bir çöplüğe çeviriyoruz.

 

Meyve ne zaman yenmeli?

En iyisi, meyveyi sabahleyin aç karnına yemektir. Mide boşken yenen ilk gıda maddesi, bambaşka bir değer taşır. Böylece vücut meyveden âzamî ölçüde istifade etmiş olur.

Eğer meyve, yemek sonunda yenirse, daha önce yenmiş ve sindirilmeleri için en az 4 saate ihtiyaçları olan gıda maddelerinden dolayı kapısı kapalı olan bir mideye gelir. Meyve, sıcak ve nemli bir mide ortamında hapis kalır. Bu da onun mayalanmasına ve diğer gıda maddelerinin sindirim sürecini de bozarak barındırdığı vitaminlerin çoğunu kaybetmesine sebep olur. Ayrıca, diğer gıdalarla birleştiği için hazmı da zorlaşır. Hatta fermente olup önce karbonhidrata, sonra da alkole dönüşecektir. Hayatı boyunca bir yudum içki içmediği halde siroz hastalığına yakalanmanın bir sebebi de budur.

Yalnız bazı meyvelerin şeker oranı düşük olduğundan, mayalanma güçleri önemsenmez. Çilek, böğürtlen, kızılcık yemekten sonra çok istenirse yenilebilir. Yine pişmiş meyvelerde midede mayalanma tehlikesi olmadığından yemekten sonra yenebilir. Limon da böyledir. Suyunu (şekersiz) her an içebilir veya tat katmak için salatalara, soslara, yemeklere katabiliriz. (Devam Edecek)

PAYLAŞ:                

Nejla Bas

Nejla Bas

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle