DÜNYA VE ÂHİRET CENNETİMİZ

Cenâb-ı Hak, erkek ile kadını, bir elmanın iki yarısı gibi birbirini tamamlayan vasıflarda yaratmıştır. Diğer yarısı olmadan, ayrı ayrı ikisi de bir bütün oluşturmaz, hep bir tarafları eksik kalır.

Bu yüzden ikisi de nikâhla birlikte bir araya gelir ve mutlu bir âilenin temellerini atarlar. Ancak unutmamalıdır ki, âile yuvası, iki fert ile kurulmasına rağmen sadece iki kişiyi ilgilendiren bir husus değildir. Aslında evlilikle iki farklı âile, birbirine yaklaşmış ve onlar içinden iki ferd de müstakil bir âile kurmuş demektir.

O hâlde evlilikle kadın ve erkeğin birbirine ve âilelerine karşı da birtakım hak ve sorumlulukları doğmuş olur. Biz burada eşlerin kendi âilelerine karşı sorumluluklarından çok, birbirlerine karşı hak ve sorumlulukları üzerinde durmak istiyoruz.

Kadın ve erkek, birbirlerini severek bir yuva kurmaya karar vermişler ve bunun için adım atmışlardır. Nikâhla birlikte Cenâb-ı Hak, ikisinin de gönlüne ayrı bir huzur, sekînet ve saadet bahşeder. Dünyanın iki uzak insanı, nikâhla birbirinin en yakını hâline gelirler.

Allâh’ın rızâ ve kulluğunu gözeterek kurdukları bu âile yuvası, âdeta Allâh’ın himâyesine girmiş demektir. Şüphesiz bu âilede de çeşitli maddî ve mânevî imtihanlar bulunacaktır. Bu sıkıntı, belâ ve imtihanlar, dünya hayatının olmazsa olmazıdır. Fakat birbirini seven ve birbirine saygı duyan çiftler, ikisi de birbirine destek olarak bütün bu imtihanlardan sabır, şükür sayesinde yüzakıyla çıkacaklardır. Bu durum, bir kuşun kanatlarına benzer. Eğer kuş, sadece tek kanadını çırpabiliyorsa, havalanamaz. Tıpkı bunun gibi âilede de fedakârlık ve gayret, sadece bir taraftan bekleniyorsa, ümid edilen gâyeye ulaşılamaz.

Bu sebeple kadın ve erkek, her şeyden önce birbirlerine karşı müsamahakâr ve affedici olmalıdırlar. Çünkü ikisi de hem birbirini yeni yeni tanımaktadırlar, hem de hayatı… Ufak tefek meseleleri gözlerinde büyütüp kendilerine dert edinmedikleri müddetçe kalpleri inşirah içinde olur. Yaşadıkları hayattan zevk alırlar. Olur olmaz şeylere tamah ederek hırsa kapılmadıklarından kanaatkâr bir hayat sürerler. Kendi yağları ile kavrulup kimseye muhtaç olmazlar. İsraftan uzak ve infak dolu bir ömür sürerler. Fakir ve gariplerin gönlünü aldıkça da, onların cân u gönülden etmiş oldukları duâlar âileye mânevî bir destek olur.

Akıllı kadın, kıymet biçilemeyen bir hazinedir. Allâh’a kulluğuna, beyine hürmet ve hizmete riâyet eden kadın, Peygamber Efendimizin pek çok hadîs-i şerîfi ile methettiği sâliha kadındır. Kocasının rızâsı, onun cennete girişinin anahtarıdır.

Bu durum, erkekler için de geçerlidir. Hanımını ve çocuklarını helâlinden besleyip mânevî eğitim ve terbiyelerini ihmal etmeyen babalar da, bu hizmetleri mukabilinde cennete ve ilâhî rızaya kavuşacaklardır.

Yani hem erkeğin cennete girmesi, hem de kadının cennete girmesi, birbirlerine muâmeleri ile yakından alâkalıdır. Bu durum, daha dünya hayatındayken bile böyledir. Yani erkek ve kadın, beraber yaşadıkları şu dünya hayatını, birbiri için cennete de çevirebilir, cehenneme de…

 Rabbimiz, bütün kardeşlerimizle birlikte bizim de hânemizi cennete çevirsin. Kalbimizde, eşlerimize, çocuklarımıza ve mü’min akrabalarımıza karşı kin, nefret ve husûmet bırakmasın. Bize hem dünya, hem de âhiret cennetini nasip eylesin. Bizi, rızâsına nâil olan kullarından kılsın. Âmin.

PAYLAŞ:                

Zahide Topcu

Zahide Topcu

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle