Televizyonlar Ve Yalnızlar

Evlerimize ilk girdiği yıllarda sadece günün belli bir saatinde, tek kanal olarak, siyah beyaz yayın yapan televizyonların bugünkü şekillerine ve hayatımızda kapladıkları yere bakılacak olursa, oldukça geliştiklerini söylemek mümkün... Eskiden bir mahalle içinde sadece birkaç evde olan televizyon, daha çok âileleri bir araya getirip insanları sosyalleştirirken şimdi her evde artan sayıları ile insanları yalnızlığa itiyor.

Artık televizyon izlemek, âileler için en ucuz ve kolay eğlence şekli oldu. 24 saat yayın yapan kanallarda, insanların ilgi ve arzularına göre çeşitlenen ve değişen program türleri ile herkes için her an izlenmeye değer bir yapım bulmak mümkün. Bu yüzden de ekonomik olarak beyaz ekranın pasta payı her geçen gün daha da büyüyor.

Bundan yirmi yıl önce hazırlanan televizyon programları hem yetişkinlere, hem de çocuklara hitap eden, âilece izlenebilecek programlardı. Aynı programı âilenin en yaşlısı da, en genci de birlikte izleyebilirdi. Hatta Barış Manço’nun 7’den 77’ye adıyla hazırlayıp sunduğu program, hem adıyla, hem de muhtevasıyla tam bir âile programıydı. Pazar günleri bu programı âilece oturup izler, program hakkında sohbet ederdik. “Hey gidi günler hey!” tam da bu durumun sözü değil mi?

Yayın kanallarının sayılarının artması ile kızışan rekabet ortamına meydan okumak isteyen kanal sahipleri, kendilerine özel hedef kitleler oluşturmaya başladılar. Meselâ sadece ev hanımlarını, küçük çocukları, sporseverleri, haber izleyicilerini, tarih ve gezi meraklılarını ilgilendiren programlar… Dâhil olduğunuz grup hangisi ise, sırf sizin grubunuz için düzenlenmiş özel televizyon kanalları mevcut… Buralarda istediğiniz her an, hoşlanacağınız bir yapım bulmanız mümkün…

Yayın kanallarındaki bu farklılaşma ve çeşitlenme, insanlara eğlence sunmayı hedeflemesine rağmen âile fertlerinde televizyon kumandasına hâkim olma dürtüsünü alevlendirmeye başladı. Evin en küçüğü bile haberleri izleyen babasından, çizgi filmi açmasını istiyor. Spor haberlerini takip eden delikanlı, maç skorunu merak ediyor. Mutfağa gidip gelen anne, gözüne çarpanlarla dizideki boşlukları doldurmaya çalışıyor. Bir diğeri yarışma kanalındaki reklâmların artık bittiğini söylüyor. Ne yazık ki artık televizyon izlerken bütün âile fertleri aynı anda mutlu olamıyor. Çok renklilikle birlikte gelen bu çok seslilik, genellikle ebeveynlerin de kafasını ütülüyor.

Bu durum, tabiî ki televizyon üretici ve satıcılarının ekmeğine yağ sürüyor. Kendine yönelik programları izlemek için savaşmaktan bıkanlar, evlerine ikinci, hattâ üçüncü televizyonu almanın yollarını arıyorlar. Öyle ya, artık televizyonlar fizikî olarak da incelip kibarlaştıkları ve duvara da monte edilebildikleri için fazlaca yer de kaplamıyorlar. Satış kampanyaları da tüketiciler için câzip fırsatlar sunuyor.

Televizyon, evlerde olmalı mı, olmamalı mı diye tartışırken, artık evlerinde sadece bir televizyon bulunduran âileler bu makinenin adedini artırmaya; çocuklarının odalarına, hattâ mutfaklarına da koymaya başladılar. Âile fertleri farklı odalara çekilmeye başladı, çocuklar odalarında ders çalışmaz oldular, masa başı sohbetleri kesildi, birlikte sofraya oturmanın mânâsı kalmadı.

Ev içinde çoğalan televizyon sayısı ile birlikte, kişi başına düşen kumanda adedi artıyor. Bu durum, başlangıçta herkesi mutlu ediyor; çünkü herkes tercih ettiği programı izleme özgürlüğüne kavuştuğunu hissediyor. Böylece diğer âile fertleri için fedakârlık yapma zorunluluğu ortadan kalkıyor. Çok renkliliğin getirdiği sesliliğin sesi kısılıyor. Aynı evin içinde farklı dünyalar şekillenmeye başlıyor. Spor seven sadece spor programlarını, müzik sevenler sadece müzik kanallarını, haber sevenler sadece haberleri izleyerek ilgi alanlarını ve tercihlerini daha da radikal şekilde farklılaştırıyor. Kumandalar da şahıslara ait olduğu için televizyon başında kaybedilen süre daha da artıyor. Sonuç olarak sadece tek yönü güçlü ve birbirinden son derece farklı âile fertleri şekilleniyor. Âile fertleri birbirinden uzaklaşıyor; hayat görüşü, değer yargıları, ilgi alanları, duygu beraberlikleri, tercihler gibi birçok konuda birbirlerinden uzaklaşıyorlar.

Oysa ki, âile fertlerinin ortak bir program izlemek için tartışıp uzlaşması ya da uzlaşamaması bile herkesin kendi dünyasına çekilmesinden daha kaliteli bir iletişim yoludur. Çok câzip gelmese de diğer âile fertlerinin ilgilendikleri konuların asgarî farkında olmak, ortak ilgi alanlarını ve karşılıklı paylaşımları artırır. Herkese ait bir televizyon ve bilgisayarın olduğu evlerdeki durumun adı, “hürriyet” değildir. İsteklerin karşılanması için kaynakların sınırsız kullanılması, başkalarının ilgi ve ihtiyaçlarının önemsenmemesi hürriyet değil; ancak bencilliktir. Çünkü yeryüzündeki kaynaklar sınırlıdır. Herkes istediği her şeye sahip olamaz. Sınırlı imkânlar dâhilinde mutlu olmanın tek yolu, karşılıklı fedakârlık yapacak olgunluğa erişebilmektir. Televizyonu bu şekilde kullanmak, hem bağımlılık riskini ortadan kaldıracak, hem de televizyon başında geçirilen süreyi azaltacaktır.

İnsanlar için çoğu zaman televizyon izlemek zaman kaybıdır. Bu konuda ehven-i şer olabilecek ilk husus, bu süreyi mümkün olduğu kadar kısa tutmak ve bu kayıp zaman için âile fertleri ile birlikte olup aynı programı izlemek ve iletişim içinde olmaktır. Zaten değişen hayat şartları, okul ve iş hayatı, trafik gibi zorunlu sebeplerden dolayı âile fertlerinin birlikte geçirebildikleri zaman son derece kısıtlı hâle geldi. Kalan vaktimizin de duygusuz bir makine başında hebâ olması, “zaman israfı”ndan başka bir şey değildir.

Eğer televizyonu evinizden tamamen atamadıysanız ve hâlâ evinizde bir televizyon varsa, siz de mutlaka izlenecek kanallar arasında çatışma yaşayanlardansınız. Evinize yerleştireceğiniz yeni bir televizyon, sadece kumanda tartışmasını azaltacak, ama beraberinde çok daha ciddî sıkıntılar getirecek, kalabalıklar içinde yalnızlıklar sunacaktır. Evinizde birden fazla televizyon ve âile fertleri arasında iletişim kopukluğu varsa, değişime önce fazlalıklardan kurtularak başlamalısınız.

 

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle