Söz Vermiştim

Bir sayfaydı hayatım… Yazıldı, karalandı ve şimdi atılmaya yol aldı.

Bir kozaydı kalbim, kılık değiştirdi, büyüdü, kelebek oldu ve uçtu.

Buhar oldu nefeslerim, görünmez oldu.

Günaha giren rûhum ağlarken, sesim yok oldu.

Hissettim yalnızlığımı, ama elimden tutan yoktu.

Başa saran dünyayı tanımaktan yoruldum ve umudu âhirete erteledim.

Kalan izlerini temizlerken tüm fesat düşüncelerimin, ayağımdaki çamurları görmemişim.

Yorulan düşüncelerimle tevbelerimi listeledim… Ve nice ibadet borçlarımı keşfettim.

Sonsuzluğun gömleğini giymeden, tüm kirlerimden nefret etmeliydim.

Bulutların beyazlığını tartışırken kalbimin siyahlığını fark etmemişim.

Gördüğünü sanan gözlerim, ışığa karşı hassas olmuş, karanlıklara alıştırmışım onları... Sevgi cümlelerine hasret kalmışım... Mevlâ’nın makamına giden yolları kapatmak için elimle taş taşımışım… Ve tüm bunları cennet hayallerime fark ettirmeden yapmışım…

Şimdi son çıkış tabelasının tam altındayım. Ölüme bilet kesilmesi beklenen yaştayım… Genç iken yolculuğa çıkabilme ihtimalimi hiç aklımın köşelerine uğratmamışım.

Şanslı mıyım?

Hayır!.. Değiştiremediğim her günüm için yine yas tutmaktayım..

Ben yılların fırtına insanı… Var mıydı heveslerimin frenlerine dokunduğum gün... Girdapların terim anlamıydı; boş geçen hayatım… Var mıydı beni Yaratan’ı, kendimle aynı cümlede kurduğum gün… Bir dert kapımı çalsa, yalnızlığımı gündeme getirip birkaç gözyaşı ile yatıştırırdım vicdanımı… Ve sonra durulmaksızın yeni fırtınalara karışırdım... Son durağın soğuk bir mermerden ibaret olduğunu bilmeden, gülümserdim fotoğraflara… Mevlâ’nın büyüklüğünü dinlerdim dedemden, ama içimdeki sevgisini toprakla kapatmak için çok uğraşmıştım câhil iken… Adını duyduğumda kulaklarımı ellerimle kapatmaya gerek duymayacak kadar hislerim silinmişti içimden…

Boş durmadım… Sordum nûrumu herkese, ama dargın dedi aynalar benliğime… Söz vermiştim anneme, iyi bir çocuk olacağım diye, ama şimdi kırışan yüzümdeki güzelliğim kadar yalancılığım da ilân köşelerinde…

Düğmelere dokunsam dağılır mı yolumun karanlığı? Bir abdest kadar şeffaf olur mu gecikmiş yüreğim? Bir şans versem kendime, son durağa gelmeden affedilir miyim?

Beni Yaratan’a sorsam ilacımı…

“–Yüzsüz dîvâne!..” diye bağırsalar ardımdan… Ve bir çiçek koklasam, O’nun kâinâtından…

Adıma yolcu dendiğinden beri farkına vardım yolumun zorluğunun… Yok etmeye çalıştığım tüm gerçeklerle aynı odalarda kalmak ürkütse de içimi, son af talebime ve merhametine sığınırım…

Yüreğimin cılız sesi gelir kulağıma; “Son tevbe!.. Kaçırmayın!..” diye kampanyalı cümleler dikkatimi çeker… Ve cebimde kalan son vicdan azâbıyla geri vermeyeceğim bir tevbe alırım…

Pişmanlık yazımın son noktasını koyarım ve âhiret kitaplığıma eklemek için yol alırım.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle