Sen Bir Türk Kadınısın!

Virüsün hayatımıza girmesiyle hijyen takıntımız karesi ile çarpıldı âdeta... Dezenfektanlar, kolonyalar yok satarken, üretim iki-üç katına çıktı. Bilim kurulu üyelerinin çamaşır suyunun virüsleri yok ettiğine ve bulunmaz bir dezenfektan olduğuna dair açıklamaları ise, mutfak tezgahından yayılan çamaşır suyu kokusunun, artık evimizin bir üyesi olduğunun resmiydi.

Virüs tedbirleri, hayatımızda bir artı gibi düşünülürken sağlığımız yönünden bakılınca yan tesirleri de kaçınılmazdı elbette… Ellerin dezenfektan ve diğer kimyevî maddeler ile teması, egzama başta olmak üzere dermatolojik rahatsızlıklara; çamaşır suyu, yüzey temizleyici, kolonya ve sprey gibi ürünlerin solunum yoluyla boğaz ve akciğer bölgesinde tahrişe; başta öksürük olmak üzere, astım, faranjit gibi rahatsızlıklara zemin hazırladığı bazen de bu hastalıkları artırdığı görülüyor ve konuşuluyordu.

Geleneksel tıp uzmanı bir hanımefendinin vücudun çeşitli bölgelerinden hastalık teşhis ettiği bilgisiyle kendisine başvurdum. Anlatıldığı gibi, ellerime, ayaklarıma, tırnaklarıma, vs… detaylıca baktı ve bazı sorular sordu. Sorulardan biri de şuydu:

“-Yüzey temizleyici, yağ çöz çok mu kullanıyorsunuz. Bunlar deri üzerinde birikmiş, bir de birikmiş titanyum dioksit var sizde…”

Çok şaşırmıştım. Oysa ben kutu kutu kimyevî madde kullanan bir insan değildim. Bu hususta dikkatli olduğumu zannederdim. Hele ki çamaşır suyu kullanmayı çok azaltmıştım. Uzman hanım, sadece elle temasla değil, solunum yoluyla da pek çok kimyevî maddeye mâruz kaldığımızı, bunun vücutta teşhis edilemediğini, depo edildiğini ve bilhassa solunum kaynaklı hastalıklara sebep olduğunu söyledi. Bunun üzerine zaten oldukça azalttığım temizlik ürünlerini tekrar gözden geçirmek vâcip oldu.

Piyasada tabiî, organik, helâl etiketiyle satılan ürünler vardı. Ama onların temizleyiciliği pek güvenilir gelmiyordu bana... Mesela, helâl etiketli bulaşık deterjanları… Bulaşık süngerine ne kadar dökersek dökelim, bir türlü köpürmüyordu. Meselâ çamaşır makinesi deterjanları… Bilhassa beyaz çamaşırları ağartmıyor, leke çıkarmıyordu. Ya da çamaşır yumuşatıcıları… Çamaşırlarda kalıcı, “fresh” koku bırakmıyordu. Reklamlarda bize sunulan, “dayatılan” ürünler böyle miydi? Soğuk suda bile binlerce tabak yıkayan, köpük köpük, limon kokulu deterjanlar; reklam ve parlama stratejilerini çok iyi kullanıyor, üstelik son derece hesaplı satılıyordu. Market alışverişi sonrası kasiyer kızlar:

“-Efendim, şu kadar limiti geçtiniz. Bakın bu deterjan sudan ucuz… Denemek ister misiniz?” derken en sevimli satış maskelerini takıyorlardı.

Çok bilinen “matik” deterjanlar, çamaşırları ilk günkü gibi beyaz yıkıyordu. Hele o yumuşatıcılar yok mu? Giydiğimiz kıyafetteki koku uzun süre kalıyor, herkes bize yumuşatıcımızın adını ve markasını soruyordu. Kadınların can kurtaranı çamaşır suyunu es geçmek olmazdı. O en çok reklamı yapılandan başkası, işi kurtarmazdı. En ağartanı, en çam kokulusu, en leke bırakmayanı oydu.

Da….

Hemen hepsi de boykot ürünler listesinin en başındaki markalardı.

“-Onları tercih etmeyin; yerli, millî, helâl olanları tercih edin!” diyenlere cevâbımız hazırdı:

“-Müslümanlar da kalitelisini üretsin canım! O dediğiniz markaların ürünleri leke çıkarmıyor, çamaşırın dokusunu bozuyor, kötü kokuyor, tülleri grileştiriyor, bulaşık makinesinde bardakları çiziyor, parlatmıyor, kireç bırakıyor, üstelik Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Yahudilerle alışveriş yapmış! Biz neden almayalım ki…”

Savunma listemiz uzayıp gidiyordu. Çizgi film kanallarında bile sabahtan akşama kadar dönen temizlik ürünü reklâmları, sadece o iki “boykot” markasının ürünleriydi.

Organik ve cilt dostu ürünlere baktığımız zaman doğada çözünebilen, çevre dostu, ekolojik, bebek cildiyle uyumlu etiketleri ile satılanlar da yerli ve millî olmaktan çok uzak, üstelik ülke geneline yayılmış alkol ve domuz ürünü satan marketlerde yer almaktaydı.

 

Temizlik Malzemesi Karnemiz

Mutfağımıza bir göz atalım: Bulaşık deterjanı, çamaşır suyu, yağ-çöz, krem deterjan, pas giderici, çelik parlatıcı, kireç çözücü ve niceleri mutfak dolaplarımızda yahut tezgahlarımızda bir can simidi gibi hazır bekler.

Banyo dolaplarında beyazlar, renkliler, siyahlar için toz ve sıvı deterjanlar, leke çıkarıcı, ağartıcı, yumuşatıcı, çamaşır suyu, tül temizleyici, ütü yapmayı kolaylaştırıcı, oda spreyi, oda kokusu ve pek çok kimyevî madde tetikte bekler.

Ev temizliği ürünleri de çeşit çeşittir: Ahşap temizleyici, yüzey temizleyici, fayans temizleyici, lavabo-wc temizleyici, krem temizleyici, konsantre ürünler, çok amaçlı temizleyiciler, okyanus ferahlığı, leylak bahçesi… Hepsi bir arada nizam içinde kullanılmayı bekler.

Bütün bunlara ilaveten şahsî temizlikte kullanılan şampuanlar, saç kremleri, duş jelleri, sabunlar, köpükler, ağız bakım ürünleri, bebek bakım ürünleri, cilt bakım ürünleri, kozmetik ürünleri de ayrı bir liste olarak uzayıp gider.

Bütün bunları toplayıp saysak, belki otuz, belki kırk kalem malzemeyi, sağlığımızı hiçe sayarak satın almaktayız ve bunu temizlik, hijyen, bakım, tertip, düzen adına yapmaktayız.

Bugün her alanda olduğu gibi temizlik alanında da alternatif arayışlar ve çözümler mevcut. Hem çevre dostu, hem hesaplı ve en önemlisi de sağlığa zararı olmayan tabiî ürünlerden ilk akla gelenleri, karbonat, sirke, arap sabunu, kalıp sabun, kil, uçucu yağlar, boraks, tuz, limon tuzu, çamaşır sodası, kokulu meyveler…

Üstelik bunları hazırlamak hiç de zor değil. Sirkenin maddî temizleyiciliği yanında birtakım mânevî sıkıntılardan da korunmak için kullanıldığı, artık bilinen bir gerçek... Karbonat, kolay ulaşılabilen ve hesaplı olmasıyla da âile bütçesini zorlamadan temizlik yapabileceğimiz bir başka ürün. Arap sabunu yıllarca âtıl vaziyette keşfedilmeyi beklese de beklediğine değdi doğrusu… Çamaşırdan bulaşığa, yüzeylerden camlara hemen her yerde arap sabununu güvenle kullandığını söyleyen hanımlar o kadar çok ki…

Hattâ bir arkadaşım temizlik şirketinden eve temizlik elemanı çağırdığını, gelen temizlik elemanlarının mutfak dâhil bütün evde arap sabunu ve sirke ile temizlik yaptığını anlattığında, benim de kafamda şimşekler çaktı: Neden olmasın!

Bizim anneanne ve babaannelerimiz, annelerinin çamaşır ve temizlik işlerini kil, toprak, kireç, kül ile yaptıklarından bahsederlerdi. Şimdilerde bize inanmak zor gelse de, evet insanlar çamurumsu malzemelerle temizlik yapıyordu. Köy ya da kasaba ortamında kil ya da kireç, elbette “floral esanslar” barındırmıyor, yanından geçenlerde “çiçeksi kokular” uyandırmıyordu. Ama sağlıklıydı, cilt dostuydu, giyim-kuşam malzemelerini uzun ömürlü kılıyordu.

Organik olsun, cilt dostu olsun, ama üst notalarda “ylang ylang özleri” ile arınmış hissi versin, kalp notalarında “bergamot ve beyaz misk”, alt notalarında “sedir ağacı ve vanilya tınıları” olsun, modernitenin ve çalışma hayatına entegre olmanın getirdiği dayatmalardı aslında... Artık köylerde, kırsalda değil; şehir hayatında, insanlarla iç içe yaşıyor ve çalışıyorduk. Sesimizin yüksek çıkması, görünür ve başarılı olmamız için kıyafetlerimiz ütülü olduğu kadar mis gibi de kokmalıydı. Fakat bu binbir terkiple bir araya getirilen kimyevî ürünler, bizi bir yerde durup düşünmeye, sağlığımızı koruma adına alternatif arayışlara sevk etti. Böylece tekrar özümüze döndük. Kimyevî katkı barındırmayan, evde yapabileceğimiz “tabiî” ürün arayışına…

İşte bu arayışın neticesinde deneyenlerin memnun kaldığı, benim de çoğunu âile büyüklerinden öğrendiğim sağlıklı alternatifler:

Ter kokusuna mânî olması için karbonat, hindistan cevizi yağı veya kan taşı, terleyen bölgeye sürülür.

Cilt temizliği için tonik yerine maden suyu, gülsuyu ya da sirkeden herhangi biri pamuk yardımı ile cilde sürülür.

Cilt bakımı ve nemlendirme için süt, limon, bal karışımı cilde sürülüp bir müddet beklenerek cilt yıkanır ve kurulanır.

Cildi nemlendirmek için zeytinyağı veya badem yağı, daireler çizilerek parmak uçları ile yüze sürülür.

Saç derisi bakımı için lavanta yağı veya hindistan cevizi yağı, saç temizlendikten sonra saç derisine sürülür.

Sivilce ve siyah noktalı ciltler için, sirke pamuğa damlatılarak cilt silinir. Bir miktar nişastayı sivilcenin bulunduğu yere dokundurmak da sivilceyi kurutucu tesir yapacaktır.

Oda/dolap kokusu yerine lavanta kesecikleri bulundurmak, cam kenarına reyhan/fesleğen saksıları koymak; odayı sık sık havalandırarak dışarıdan temiz hava akışını sağlamak da büyüklerimizden gördüğümüz temizlik metotlarıdır.

Bunun yanında mutfakta bilhassa yağlı lekeler için boş bir fısfıs şişesine sirke ile karbonat konularak lekeli yüzeye sıkılır. Aynı işlem tencere, tava, fırın, ocak gibi yerlerde de tekrarlanabilir. Bilhassa astım ve faranjit şikâyeti olan hanımlar için bu, kokusuz ve tahriş yapmayan bir temizlik yöntemidir.

Ev temizliğinde kovaya bir miktar sirke koyarak evi silmek, cam ve kapı gibi yerlerde de bunu tekrarlamak; bu bölgeleri hem temizleyecek, hem de parlak gösterecektir.

Çamaşır makinesinin yumuşatıcı gözüne sirke koymak, çamaşırlar için; bulaşık makinesinin parlatıcı gözüne sirke koymak da bulaşıkların parlaması için güzel ve sağlıklı çözüm alternatifleridir.

Hazıra alışmış olan bizler için sağlıklı olmak kadar, sağlığın korunması ve dâimî olması da mühimdir. Temizlik, sağlık ve âfiyet üzere bir hayat temennîsi ile…

 Şeyh Gâlib’in buyurduğu üzere:

“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen,

Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.”

PAYLAŞ:                

Fatma Çatak

Fatma Çatak

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle