Kevser Suresi -4-

“O hâlde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!” (el-Kevser, 2) âyeti, kurbanın namaz kılındıktan sonra kesilmeye başlamasını ve tertibe riâyeti emretmektedir. Peygamber Efendimiz de “Allâh’ın başladığı ile başlayın!” buyurarak bu sıraya dikkat etmeyi tavsiye etmiştir.

Bu sûre Mekkî’dir ve bu sûredeki kurban kesme emri, Peygamber Efendimizin devlet elde edeceğini, fakirliğin ve korkunun silineceğini de müjdelemektedir.

 

3- Şüphesiz ki, asıl soyu kesik olan, Sana buğzedenin kendisidir.

Bu âyet-i kerîmenin (dolayısıyla sûrenin) iniş sebebi (sebeb-i nüzûlü) hakkında birkaç rivâyet vardır.

Bu rivâyetlerin ilki, Âs bin Vâil hakkındadır. Âs bin Vâil, Peygamber Efendimizle ayak üstü konuşmaktaydı. Bir müddet sonra, Kureyş’in ileri gelenleri, ona kiminle konuştuğunu sordular. O da:

“-Ebterle!...” dedi.

“Ebter”, Araplar arasında hem kız, hem erkek çocukları doğduktan sonra, erkek çocuklarını kaybeden babalara söyledikleri bir ifadeydi. Peygamber Efendimiz’in Hazret-i Hatice’den dünyaya gelen Kasım ve ardından Abdullah ismindeki iki erkek çocuğu da küçük yaşlardayken vefat etmişti.

Bu yüzden müşrikler bunu kendi aralarında, Peygamber Efendimizi kastederek kullanırlardı. Ancak bu âyet-i kerîmenin inişi ile onların kendi aralarında bir sır ve parola olarak tuttukları bu kelime, mûcizevî sûrette yüzlerine vurulmuş oldu. Böylece Allah Teâlâ, bu âyet-i kerîmenin muhatabı durumundaki Âs bin Vâil’in “dünya-âhiret hayırlarının hepsinden nasibinin kesildiğini” haber vermiştir.

Benzer rivâyetler, Ebû Cehil, Ebû Leheb ve Ukbe bin Muayt hakkında da nakledilmiştir. Âyet-i kerîme, bunlardan birisi hakkında inmiş olabileceği gibi, onların söz, iftira ve hakaretlerine toplu bir cevap mâhiyetinde de inmiş olabilir.

Bu rivâyetlerden farklı biri de şöyledir. İbn-i Abbas -radıyallâhu anhümâ-’dan nakledildiğine göre, Ka’b bin Eşref adında Medîneli bir Yahudi Mekke’ye gelince, Kureyşliler onu karşılamış ve:

“-Bizler sikâye (hacılara su dağıtan), Kâbe’nin hizmetini üstlenen kimseleriz. Sen de Medîne halkının efendisisin! Şimdi biz mi hayırlıyız, yoksa şu ebter mi kavminden daha hayırlı?” diye sormuşlar. O da:

“-Tabiî ki, siz onda daha hayırlısınız!” deyince; «Sana buğzeden yok mu, zürriyetsiz olan şüphesiz odur.» (el-Kevser, 3) ve «Şu kitaptan kendilerine biraz pay verilenlere bakmaz mısın? Bâtıl Tanrı’ya ve tâğûta ibadet ediyorlar.» (en-Nisâ, 51) âyet-i kerîmeleri inmiştir.”

Ebter: Dil âlimlerinin söylediğine göre, “ebter”, oğlu olmayan erkekler ile kuyruğu olmayan hayvanlar hakkında kullanılır. Hayırdan izi kesilen her iş de ebterdir. (Be-te-ra) kesmek demektir. Bu kökten türetilen “el-inbitâr” kesilmek; “el-bâtir” keskin kılıç ve “el-ebter” de kuyruğu kesik mânâsına gelir.

Bu kelimenin kullanılışı ile ilgili şu izahlar yapılmıştır:

a-Hasan-ı Basrî -rahmetullâhi aleyh- müşriklerin bu sözleriyle, Peygamber Efendimizin gâyesine ulaşamadan kesilip biteceğini kastettiklerini söylemiştir.

b-Süddî ise, kelimenin sözlük anlamında, yani “kendisinin yerine geçecek kimse yok, erkek çocuğu öldü” mânâsında kullandıklarını ifade etmiştir.

c-“Yardımcısı, destekçisi yok!” mânâsında ebter demişlerdir ki, Allah Teâlâ onların sözlerinin yalan olduğunu ortaya koymuştur. Zira Peygamber Efendimizin en büyük yardımcısı ve dostu Allah, Cebrâil ve sâlih mü’minlerdir. Kâfirlerin ise, ne gerçek bir yardımcıları, ne de dünya ve âhirette hakiki dostları vardır.

* * *

Peygamber Efendimize muhabbet, hürmet ve itaat, dinin bir emri olduğu gibi, O’na karşı buğz, düşmanlık ve hakaret de büyük bir nankörlük ve küfür sebebidir. Bir mü’minin gaflet ve cehâletle bile olsa, Peygamber Efendimizin mânevî şahsiyetini hedef alan yakışıksız cümleleri, en hafifinden, yapmış olduğu bütün amellerin boşa gitmesine sebep olacak kadar tehlikeli bir durumdur. O hâlde Peygamber Efendimize karşı olan söz, hitap ve üslûbumuzda azamî titizlik göstermek mecburiyetindeyiz. Bu, keyfî bir mesele değil, îmanî bir vecibedir.

Mü’minlerin, kâfir ve din düşmanların elinden ve dilinden meydana gelecek Peygaamber Efendimize, O’nun âline, Ehl-i Beyt’ine ve ashâbına yönelik bu nevî saldırı ve tâcizlere karşı da uyanık olması gerekmektedir. Çünkü Peygamber Efendimiz’in mânevî şahsiyeti ve sevdikleri, mü’minlere emânet edilmiştir.

Kâfirlerin düşünüp iddiâ ettiği gibi, Peygamber Efendimizin soyu kaybolup gitmemiş, Rabbimiz, O’nun soyundan gelen Ehl-i Beyt’e her devirde sevgi, saygı ve ihtiram gösteren toplulukları var etmiş ve bu insanlar eliyle Peygamber Efendimizin “soy açısından” da şerefi devam etmiştir. Bugün İslâm dünyasının çok farklı bölgelerinde onbinlerce “seyyid” ve “şerif” bulunmakta ve ümmet-i Muhammed tarafından muhabbetle bağrına basılmaktadır.

Ayrıca Allah Teâlâ, Peygamber Efendimizi ve O’nun muazzez dinini; coğrafyanın bir köşesinde, tarihin bir döneminde bir an görülüp kaybolan bir serap misâli yokluğa mahkûm kılmamış; aksine her gün yeni mü’minlerle güçlendirmiş ve asırlar boyu her türlü çekememezliğe ve düşmanlığa rağmen O’nun adını yüceltmiş; her türlü kir ve iftiradan temizlemiştir.

Diğer taraftan Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, nübüvvet, vahiy ve şeriata mazhar olmuştur. O, kendisine indirilmiş kitabı da kıyâmete kadar ilâhî koruma altında bulunan en son Peygamberdir. O’ndan sonra bir peygamber ve şeriat gelecek değildir. Şayet erkek evlatları, küçük yaşlarda vefât etmeyip, tıpkı kız çocukları gibi, Peygamber Efendimizden sonra da yaşasalardı, insanların bunlara tâbî olma meyli bulunabilir ve nübüvvet ve imamlık hususunda birtakım mahzurlar doğabilirdi. Allah Teâlâ, bu ümmeti, bu büyük sıkıntılardan muhafaza etmiştir. Hâlbuki kız evlatları için peygamberlik ve imamlık sözkonusu değildir. Bu yüzden Peygamber Efendimizin nesli, kız evlâtları vasıtasıyla devam etmiştir.

 

Bu Sûreden Çıkan Hüküm ve Hikmetler

1-Allah Teâlâ, Rasûlü’ne sayısız nimet, hayır ve güzellikler ihsan etmiştir. Ona vermiş olduğu maddî-mânevî ikramların sayısını tesbit etmek bile neredeyse imkânsızdır.

2-Allah Teâlâ, Ümmet-i Muhammed’e, sırf Allah rızâsını gözeterek namaz kılmalarını ve kurban kesmelerini emretmiştir. Bütün ibadetler, Allah için ve ihlâsla yapıldığı nisbette makbuldür.

3-Peygamber Efendimize buğzeden kimseler, hem dünya, hem de âhiretteki hayırlardan mahrum kalırlar. Kendilerinden önceki müşrikler gibi, kötü olarak anılmaya ve bereketten mahrum kalmaya mahkûm olurlar. Rasûlullâh’a muhabbet ve hürmet de îmanın gereklerindendir.

Bizleri, böyle yüce bir Peygamberin ümmeti kılan Rabbimize sonsuz hamd ü senâ olsun. Âmin.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle