Katliâmın Sesi: Patani

Yüzyıllar öncesine, 1457 tarihine doğru yolculuk yapalım… Güneydoğu Asya’nın incisi Patani’de şanlı bir İslâm Krallığı yaşanıyor. Yemen’den gelen Müslüman tüccarların hidâyete vesîle olduğu bu topraklara ise, hüzün yavaş yavaş geliyor.

Yıl, 1786 ve Patani, Tayland tarafından işgal ediliyor. Ardından 1909’da İngilizler işgal ettikleri Patani’yi geri çekilirlerken ülke toprakları, resmî olarak Tayland’a terk ediliyor ve yüzyıllarca sürecek siyâsî bir sıkıntının tohumunu da ekerek gitmiş oluyorlar.

İslâm’ın rahmet damlasından nasibini alamamış çorak kalpler, zulme yeminli yaşıyorlar. Güçlerini, ağlattıkları her bir küçük kızın gözyaşından alıyor, evlâdının önünde işkence yaptıkları babaların kanından besleniyorlar.

Bu sefer, katliamın sesi Patani’den yükseliyor…

Patani, Tayland’ın yüzyıllardır kabullenemediği bir gerçek... Hazmedemediği İslâm’ın varlığının belgesi… Kendi ırkından, kendi toprağından ve kendi kültüründen olmayan bu halka, “işgalci bir devlet” olarak yıllarca baskı ve şiddet uygulayan Tayland, zulümde sınır tanımıyor. İşte bütün bu şiddetin gölgesinde büyümüş birkaç Patanili hanım kardeşle tanışmak nasip oluyor bana da... Dertleşiyoruz, ben soruyorum onlar anlatıyor. Birlikte ağlıyoruz…

Bir diyar var, çok uzakta… Adını daha önce duymadığımız, sizin esir olduğunuz yurdunuz... Hâlbuki Osmanlı zamanındaki büyüklerimizin himayesinde olan bir vatan… Torunları olarak sahip çıkamadığımız, ümmetin toprakları… Bize orayı anlatın, diyorum.

“-Patani’de hayat zor!..” diyor içlerinden biri... “Her an ölme korkusunda adım atmak nedir bilir misiniz? Dahası tecavüz ve işkence tedirginliği…”

Arkadaşlarından birini, Tayland askerlerinin attığı bombada kaybettiğini anlatıyor. Bir akrabası da 2004 yılında hiçbir gerekçe olmadan Patani’deki tarihi Krue-Se Câmii’nde ağır silahlarla taranarak vahşice öldürülen Müslümanlardan bir tanesiymiş. O gün 107 kişi katledilmiş. Hiçbir insan hakları örgütünün ses çıkarmaması da, kurulmuş tezgâhı başarıyla ortaya koyuyor.

Ve devam ediyorlar anlatmaya...

Aynı yıl, bir başka katliam yaşanmış Patani’de... Zulme karşı direnmek için toplanan yüzlerce kişi, Tayland polisi tarafından üst kıyafetleri çıkarılıp elleri arkadan bağlanarak tutuklanmışlar. Karakola götürülmek için bir kamyona üst üste dizilerek âdeta istiflenerek nefessiz kalmalarına aldırış etmeden yola çıkılmış. Normalde 1,5 saatlik mesafedeki karakol, askerlerin bilinçli olarak sık sık mola vermesiyle 5 saati bulan bir yolculuğa dönüşmüş. Nefessiz kalan alttaki insanlar, kusmaya başlamış ve yolda hepsi boğularak ölmüşler.

Bir diğeri, söze karışıyor: Patani’de bütün kadınlar motosiklet kullanıyorlarmış. Bir gün okuldan eve giden bir kız öğrenciyi, 13 Tayland askeri durdurarak taciz etmiş ve bunu kameraya çekip yayınlamışlar. Patanili kardeşlerimiz, işte bu şartlar altında nefes almaya çalışıyorlar. Enselerinde hep bir korku, ya kendileri için ya da sevdikleri…

Geçmişten gelen bir damar bu diyorum. Şimdiki zulüm kahramanlarının ataları, zorla Budist kıyafeti giydirmiş Patanili Müslümanlara... Hanımların örtüleri, erkeklerin geleneksel peştemallerine dahî karışmışlar. Tay ırkından olmayan, tamamen Malay ırkına mensup bu insanların, topraklarını zorla işgal edip:

“-Siz Taysınız!..” dayatması yapmışlar ve Malay dilini yasaklamışlar.

Kendi kültürlerine ait isimlerini değiştirmişler, dahası yemek yiyiş şekillerine kadar yasaklar gelmiş. Unutulması zor günler, Tayland tarihinin kirli sayfalarında işlenmiş. Ve bu zülümlere her gün yenileri eklenmeye devam ediyor…

Patani’de bütün medya ve internet, Tayland’ın elinde olduğu için şimdiye kadar zulümden dünyanın haberdar olmamasını başarmışlar. Halkın Patani hakkında konuşmaları yasak… Telefonları sürekli dinleniyor.

Patani’de bir sabah uyandığınızda yepyeni bir kanun çıkmış olabiliyor. Meselâ bugün dışarı çıkmak, çalışmak yasak gibi… Zulüm her tarafta kol geziyor. Patani’de güçlü kuvvetli olan erkekleri toplayıp götürüyor askerler ve sonları mâlum… Kendilerine ileride bir problem çıkarabilirler korkusuyla, zeki erkekleri de seçerek ülkeden ihraç ediyorlar.

En çok dokunan şey de Tayland’ın, Patani sokaklarına bilinçli olarak açtığı bar ve genelevlerin varlığı… Zor günlerin perçinlediği îman hassasiyetini dorukta yaşayan Patanililer’e yapılan işkencenin bir başka türlüsü bu da…

Bütün gıda ürünlerinin arkasında helâl damgası var, ancak tedirginler ve:

“-Mecburiyetten dolayı yemek zorunda kalıyoruz.” diyorlar.

Halkın fakirliği ise, bu acımasız dünya düzenini gösteriyor. Tayland, bütün yer altı zenginliklerini ve tarım ürünlerini sömürerek Patani halkının, sefâletin kucağındaki varlığından âdeta emin olmak istiyor.

“-Bize değer verilmiyor.” diyor, bir diğeri... “Bizi hayvan gibi görüyorlar…” diyerek kafasını yere eğiyor, gözlerinden bulgur bulgur yaşlar düşerken… Ve derin bir sessizlik, sızı konuşuyor…

Düşünüyorum… Düşlüyorum…

 “-Yaşamak zor!..” demişti ya, kelimelerin kifayetsiz kaldığını, ben de dile getiremiyorum.

“-Biz Müslümanlara bir çağrıda bulunun.” diyorum, ne söylemek istersiniz bu uyuyan ümmete…

“-İslâm’ı doyasıya yaşayacağımız bir ülke hayal ediyoruz.” diyorlar. Ve “Müslümanlar sesimizi duyursunlar dünyaya, duâ etsinler kardeşlerine…” diyerek ekliyorlar.

Ne para yardımı, ne de başka bir şey... Patani sadece bilinmek istiyor! Söz bitiyor, geriye sorumluluklar kalıyor.

Vicdan, âhiretteki sorulacak olan Muhammed ümmetine sahip çıkmanın bedelini kolluyor.

 

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle