Hazret-İ Hint Binti Utbe (Radıyallâhu Anhâ)

İntikâm Yemîni

Müslüman olan kardeşi Ebû Huzeyfe, Bedir savaşında babasını mübârezeye (karşılıklı çarpışmaya) davet etti. Bunu duyan Hind çok hiddetlendi ve kardeşini bir şiir ile hicvetti. Bedir savaşının sonuçları Mekke halkına ulaştığında, müşrikler sanki yıldırım çarpmışa döndüler. 

Müşriklerin içinde can evinden vurulan birisi daha vardı: Hind!.. Çünkü o, bu savaşta, babası Utbe bin Rebîa’yı, amcası Şeybe’yi, ve kardeşi Velid’i kaybetmişti. Bu hadiseyle Müslümanlara karşı olan nefreti bir kat daha artan Hind, yakınlarının intikamını alıncaya kadar, “gülmeyeceğine, koku sürünmeyeceğine ve eşiyle beraber olmayacağına” yemin etti. 

Ve o günden sonra her fırsatta müşrikleri, Allah Rasûlü ile savaşa kışkırttı.  Bu arada mızrak atıcılığında eşsiz bir usta olan köle Vahşî bin Harb’in mehdini o da duymuştu. Herkes Vahşi’nin ardından koşarak, kendi intikamını alması karşılığında ona çeşitli vaadlerde bulunuyordu. Hind de bizzat Vahşî’ye giderek, can düşmanı olarak gördüğü Hazret-i Hamza’yı öldürmesi halinde,  kendisini âzâd ettireceğini ve ona ağırlığı kadar kıymetli eşya vereceğini vaad etti.

İnsan ciğeri yiyen kadın

Bedir savaşının intikamını almak için yapılan Uhud savaşına, Kureyş’in lideri olan kocası Ebû Süfyân’la birlikte Hind de katıldı. Savaş öncesinde ve savaş esnasında şiirler söyleyerek, defler çalıyor, diğer Kureyşli kadınlarla birlikte orduyu savaşa teşvîk ve tahrik ediyordu. Hind’in gözü dönmüş, intikam ve kan gözünü bürümüştü.

Müslümanlar savaşın başlangıcında büyük bir üstünlük elde ettiler. Düşman safları bozuldu ve müşrikler kaçmaya başladılar. Ancak müslümanların arka cephesini koruyan dağdaki okçuların, “savaşı kazandık” diye yerlerini terk etmesi üzerine harbin tâlihi değişti. Oysa ne olursa olsun yerlerinde kalmaları için emr-i Peygamberî vardı. Bir anlık itaatsizlik ve teslimiyetsizlik mü’minlerin saflarında ağır kayıplara ve kargaşaya sebep oldu. Hazret-i Hamza’yı öldürmek için fırsat kollayan Vahşî bu karışıklık ânını kaçırmadı. Nihayet beklediği fırsatı yakalayınca, uzaktan attığı mızrakla Hazret-i  Hamza’yı şehid etti. Bununla da yetinmeyen Vahşi, efendisi Hind’i memnûn edebilmek için, Hazret-i  Hamza’nın ciğerini söküp Hind’e götürdü. O ânı sabırsızlıkla bekleyen Hind, Hazret-i  Hamza’nın ciğerini avuçları içinde görünce çiğ çiğ yemeye başladı. Midesi dahî buna tahammül edememiş, istifra etmişse de, kini bir türlü teskîn olmuyordu. Bu vahşeti sebebiyle kendisine, âkiletu’l-ekbât: ciğer yiyen kadın” lakabı verildi. Bu kadarla da yetinmeyen Hind, Hazret-i  Hamza’nın cesedi başına gitti ve bu sefer mübârek şehidin diğer uzuvlarını da kesip kendisine gerdanlık ve halhal yaptı. Ona hayret ve dehşetle bakan diğer müşrike kadınlara da:

“–Ne duruyorsunuz siz de bulduğunuz diğer müslüman şehitlere böyle yapsanıza.” diyerek onları da aynı melanete teşvik etti.

Allah’ın Rasûlü ile karşı karşıya...

Hind’in bu İslam düşmanlığı Mekke’nin Fethi’ne kadar devam etti. Kocası Ebû Süfyân, Mekke Fethi’nden önce Peygamberimizle konuşarak Müslüman olmuş ve bazı imtiyazlar elde etmişti. Peygamber Efendimiz Ebû Süfyân’ın evine sığınanlara da emân verildiğini bildirmişti. 

Kocasının Müslüman olduğunu duyan Hind, Ebû Süfyan’ın sakalına yapıştı ve onu öldürmek istedi. Ancak durumun sıkışıklığını ve Mekke şehrinin artık düşmüş olduğunu görünce kendisi de Müslüman olmaya karar verdi. 

Kararını değiştirmesinin ve Müslüman olmasının sebebini soran kocası Ebû Süfyan’a şu cevabı verdi:

 “–Mekke fethedildiği gün, Müslümanlar sabaha kadar Kâbe’de ibâdet ettiler... Kâbe’de, onlar kadar, vakûr ve asîl ibadet yapan kimse görmedim. Bu nasıl bir dindir ki, dün bizim hükmettiklerimiz, hor ve hakîr gördüklerimiz, bugün bize hâkim oldular!..” dedi.

Hind’in Müslüman olduğunu henüz kimse bilmiyordu. Onun başına kötü bir şey gelmesinden korkan Ebû Süfyân, Rasûlullah’ın yanına itibarlı bir kimse ile gitmesini tavsiye etti. Hind, kocasının bu ikazına uyarak kardeşi Ebû Huzeyfe ile birlikte Peygamber Efendimizin huzûruna çıktı. Rasûl-i Ekrem Efendimiz, biat için gelen kadınlardan:

“–Allah’a şirk koşmamak, Peygamber’e itaat etmek, hırsızlık etmemek, zina yapmamak, iftira etmemek ve çocukları öldürmemek..” (Mümtehine, 12) üzere söz aldı. 

Topluluğun içinde bulunan, fakat tanınmamak için kendisini gizlemiş bulunan Hind dayanamadı:

“–Erkeklerden istemediğini bizden istiyorsun, bununla beraber sana biat ediyoruz, dedi.

Peygamber Efendimiz:

“-Sen Hind değil misin?” diye sordu. Hind korka korka, ama çaresiz bir şekilde:

“-Evet ya Rasûlallah.” demekle yetindi.

Bundan sonra da, “çocukların öldürülmemesi” hadisesi üzerinde durulurken, Hind daha cahiliye fikirlerini üzerinden atamadığını gösterircesine:

“-Biz onları küçükken büyüttük, siz ise onları savaşta öldürdünüz.” dedi. Bu söz, sertliği ile tanınan Hazret-i Ömer’i bile güldürdü. Peygamber Efendimiz ise tebessüm buyurdular. Nihayet Hind:

“-Biz bu dîvâna, sonradan isyan etmemek üzere geldik!” diyerek biatını ve îmanını tekrarladı.

Rasûlullah’ın duâsı

Bu şekilde biat tamamlandıktan sonra Hind, kuş gibi hafiflemişti. Korkuyla geldiği Rasûlullah’ın yanında gönül huzuru içinde ve yeni doğmuş bir insan gibi ayrılıyordu. O âna kadar yeryüzünde en çok kızdığı ve yok olup gitmesi için duâ ettiği Allah’ın Rasûlü ve ailesi gitmiş; yerine dünyada en mes’ut insanlar olması için duâlar ettiği Rasûlullah ve ailesi gelmişti. O sevinçle, evine döner dönmez iki oğlak kesip kızarttı ve cariyesiyle Allah Rasûlü  -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimize gönderdi.

“Daha fazla göndermek istediği halde, hayvanlarının hasta ve az olması” özrünü de Peygamber Efendimize ulaştırmasını, cariyesine sıkı sıkı tembih etti.

 Câriyesi, bu durumu Peygamber Efendimize söylediğinde, İki cihan güneşi, Hind’in hayvanları için duâ etti. Bu duâ bereketiyle Hind’in hayvanları öyle arttı ki, sayıları bilinmez oldu. 

Bu hâli gören Hind: 

“–Bu Rasûlullah’ın bereketi! Bizi, İslâm’la şereflendiren Allah’a hamd olsun!” dedi.

Yermük’teki kahraman kadın

Peygamber Efendimiz’in vefatından sonra da Hind, o eski yiğitlik ve coşkunluğunu İslam için kullanmaya devam etti.

Yermük gazâsı çok şiddetli ve kanlı geçen bir harpti. Bu savaşa kocası Ebû Süfyan ile birlikte katılan Hind, savaş boyunca söylemiş olduğu şiirlerle orduyu savaşa teşvik etmiştir. Ordu dağılma emâreleri göstermesine rağmen savaş meydanından uzaklaşmamış, aksine düşmanın üzerine üzerine giderek askerleri teşcî etmiştir. Onun bu kahramanlık ve gözüpekliğini gören diğer kadınlar ve askerler de toplanmış yeni taarruzlarla ordu nihayet zafer kazanmıştır.

Halîfe, adaleti gözeten insandır

Daha sonraları Hind’in Ebû Süfyan’dan boşandığı rivâyet edilmiştir. 

Hind, Hazret-i Ömer’in hilafeti zamanında Şam vâlisi olan oğlu Muâviye’nin yanına gitmiş, oğluna; yakınlarına iltimas geçip gereğinden fazla yardım etmemesini nasihat etmiştir. Ona:

“–Halîfe, adaleti gözeten bir insandır; böyle davranırsan seni görevinden azledebilir!” demiştir.

Velhâsıl huysuz, gaddar, zâlim, insan ciğeri dişleyen, lakin zeki, coşkulu, cesur bir kadın olan Hind; hidâyetin nûruyla, İslam’la şereflendikten sonra şahsiyet değiştirmiş, gönlü iman dolu, fedakar, cesur, ince ruhlu, vakarlı bir anne olmuştur. 

Bu güzîde sahabe hanım, hicretin 13. yılında, Hazret-i  Ebû Bekir’in babası Ebû Kuhâfe ile aynı günde vefat etmiştir. 

Allah rahmet eylesin. Âmin.

Hatice Bilgiçer-Kevser Atar

Ailesi

Babası Utbe b. Rebîa ve annesi Safiyye binti Umeyye olan Hind, İslam’ın ilk zamanlarında azılı müşrikler arasındaydı. Bununla birlikte kardeşi Ebû Huzeyfe, ilk iman edenler arasında biliniyordu. Hind ilk önce Halid bin Velid’in amcasının oğlu Hafs bin Muğire el-Mahzûmî ile evlenmişti. Bundan “Eman” isminde bir oğlu dünyaya geldi.

Ancak Hafs, kendisini aldattığını sanarak Hind’i babasının evine gönderdi. Bir müddet sonra yanıldığını anlayarak tekrar Hind’le beraber olmak istediyse de Hind bu teklifi kabul etmedi.

Daha sonra babasına, kendisini isteyenlerin “isimlerini” değil de, “vasıflarını” bilmek istediğini belirtti. Sonunda kendine eş olarak İslam aleyhindeki faaliyetleri dolayısıyla Ebû Süfyân’ı seçti. Hind’in Ebû Süfyân’dan Muâviye, Utbe, Ümmü Habîbe ve Ümmü’l-Harem olmak üzere ikisi erkek, ikisi kız dört çocuğu oldu.

 

PAYLAŞ:                
1. SAYISINDAKİ DİĞER YAZILAR
Şebnem’den...
Hüdâyî İklîminden Feyiz Şebnemleri: Ezelî Muhabbet, Varlık Nûru Ve Tasavvuf
Hüdâyî İklîminden Feyiz Şebnemleri Ezelî Muhabbet, Varlık Nûru Ve Tasavvuf
Nebevî Ahlâkın Bir Hak Dostundaki İn’ikâsı: Hâtem-İ Esamm
Kıssaların Dili Nebevî Ahlâkın Bir Hak Dostundaki İn’ikâsı Hâtem-İ Esamm
Bir Allah Dostundan Hâtıralar Mûsâ Topbaş Efendi
Gülzâr(Gül Bahçesi)
Gülzâr (Gül Bahçesi)
Muhterem Osman Nuri Topbaş Beyefendi İle Bir Mülâkat; Vakıf Ve Vakıflara Hizmet
Vakıf Ve Vakıflarda Hizmet
Osmanlı Devrindeki Vakıf Sahibi Mübarek Hanımlar
Osmanlı Devrindeki Vakıf Sahibi Mübarek Hanımlar
Bir Kardelen Çiçeğimiz Esma Hanım
Bir Vicdân Muhâsebesi, Mücrimim!
Bir Vicdân Muhâsebesi Mücrimim
Kadınlara Mahsus Haller
Kadınlara Mahsus Haller
İnce Uzun Irmağın Kıyısında Cılız Bir Servi Vardı
Vallahi, Allah Seni Bizden Üstün Kıldı
Hazret-İ Hint Binti Utbe (Radıyallâhu Anhâ)
Hazret-İ Hint Binti Utbe (Radıyallâhu Anhâ)
Su!..
Aşk Sırrının İfşâsıdır, Hizmet
Aşk Sırrının İfşasıdır, Hizmet
Hüdayi’den Rusya’ya Akseden Kur’ân Sadâsı
Allah Rasûlü'nden Latîfeler
Allah Rasûlü’nden Latîfeler
Bunlar Da Şaka
Bunlar Da Şaka
İncilerden Seçmeler
İncilerden Seçmeler
Rasulullah’ın M Nevî Huzuru’nda İman Eden Kraliçe
Sevenlerinin Dilinden Musa Topbaş Efendi -1-
Sevenlerin Dilinden Musa Topbaş Efendi-1
Umut Kuşum
Umut Kuşum
Ben De Mi?
İshal
Sağlık İshal
Pratik Bilgiler
Pratik Bilgiler
Bizim Kültürümüzde Giyim
Kıyafet
Bizim Bahçıvanımız
Bizim Bahçıvanımız
Hazır Cevaplar
Cimri
Duâmız
Duâmız
Gidiş, Hep Gidiş

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle