Affedilenlerden Olmak İçin Affetmek

Affetmek, Allâh’ın şânındandır. Şâyet O, kullarının her hatasını hemen cezalandırmış olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı kalmazdı. Fakat O, kullarına belirlenmiş bir süreye kadar mühlet vermiştir. (Bkz: Fâtır, 45) Allah, “el-Afûv”dur; kusurları siler. “el-Ğafûr”dur; günahları affeder. “es-Settâr”dır; hata ve günahları örter. İnsanoğlunun başına gelene musîbetler, kendi yaptıkları yüzünden olsa da, Rabbimiz pek çoğunu affeder. (eş-Şûrâ, 30)

Affetmeyi çok seven Rabbimiz, kendisine şirk koşulmasının dışında tüm günahları bağışlayabilir. (en-Nisâ, 116) Bu yüzden günah işleyerek haddini aşan kullarından, kendi rahmetinden ümidini kesmemelerini ister. (ez-Zümer, 53) Onları, “Rahmetim, gazabımı geçmiştir.” diye müjdeler. (Buhârî, Tevhid, 22)

Mü’minin bir başka mü’mini bağışlaması, esâsen bağışlamayı çok seven Allah Teâlâ’nın ahlâkıyla ahlâklanmanın bir îcabıdır. (Bkz: Tirmizî, Deavât, 84) Allâh’ın kendisini affetmesini isteyen, kendisi de başkalarını affetmelidir. Yoksa insan, Allâh’ın kendisini bağışlamasını istemez mi? (Bkz: en-Nûr, 22)

Affetmek, muttakîlere, yani takvâ sahiplerine has bir fazilettir. (Âl-i İmrân, 134) Çünkü affetmek, takvâya en yakın davranıştır. (el-Bakara, 237)

* * *

“Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfâtı Allâh’a aittir. Şüphesiz O, zâlimleri sevmez.” (eş-Şûrâ, 40) buyuran Kur’ân-ı Kerim, insanlar arasında ölçülü karşılık vermeyi, adâlet ve kısası emretmiştir.

Ancak bununla beraber, insanlarla iyi geçinmenin daha faziletli olduğunu, kötülük yapanlara karşı affetme ve iyilik yapmak sûretiyle mukabele edilmesini de “güzel bir ahlâk ve fazilet” esası olarak tavsiye etmektedir. Nitekim Rabbimiz, bu davranışın hikmetini de açıklayacak şekilde şöyle buyurur:

“İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde def et. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (el-Fussilet, 34)

* * *

Peygamber Efendimiz’in hayatı, bu âyetin hayata nasıl uygulanacağı hususunda pek çok canlı misalle doludur. O kendisine ve ashâbına binbir türlü kötülük yapan Mekkeli müşrikleri, en güçlü ve muktedir olduğu Mekke Fethi’nde:

“-Yusuf Peygamber’in kardeşlerine söylediği gibi ben de, «Bugün size kınama yok! Allah sizi bağışlasın. O merhametlilerin en merhametlisidir.» (Yûsuf, 92) diyorum.” demiş ve intikam peşine düşmeden hepsini serbest ve özgür bırakmıştır. (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, IX, 195)

O, en sevdiği amcası Hazret-i Hamza’yı öldürten, göğsünü açtırıp ciğerini dişleyen Hind ile bu vahşetin suç ortağı Vahşî’yi affetme olgunluğunu göstermiştir. Ciğerpâresi kızı Zeyneb’i, devesinden sürükleyip karnındaki çocuğu düşüren Mekkeli zorbaları affetmiştir. Bedir’de, Uhud’da, Hendek’te, Huneyn’de, daha pek çok savaşta kan dökmekten çekinmemiş; türlü işkencelerle mü’minlere kök söktürmüş zâlimleri de affetmiştir. Kendisini taş yağmuruna tutan Tâif halkını affetmekle kalmamış, onların ıslâhı ve sâlih nesillere sahip olmaları için duâda bulunmuştur. O, kendisine düşen hususlarda affetmeyi seçip hataları görmezden gelirken; İslâm’ın cezâ hukukuna denk gelen hususlarda ise tâviz vermemiş ve adâletin gereğini yerine getirmiştir.

Bugün biz de O İki Cihan Seyyidi’nin hayatını ve sünnet-i seniyyesini örnek almaya muhtacız. Gün geçmiyor ki, sevdiğimiz bir insan, kalbimizde gerek sözü, gerekse davranışıyla; bilerek ya da bilmeden bir yara açmasın. O hâlde gönlümüzün genişlemesine, incinmemeye ihtiyacımız var. İncitmekten sakınmak kolay!.. Ama derya gönüllü olup incinmemek gerçekten çok zor!.. Bu yüzden Allah’ın Habibi Efendimiz başta olmak üzere, mânâ büyüklerinin hâlini öğrenmemiz, onların sabır ve tahammüllerinden kendi hayatımıza güller devşirmemiz lâzım… Hayatının her hâli, “üsve-i hasene” olan o Efendiler Efendisi’nin affetmek hususundaki ahlâk-ı hamîdelerinden ve hadîs-i şerîflerinden bir demet…

 

Şahsî Husûmet Yoktur

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- şöyle anlatıyor:

“Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kendisine yapılan bir şeyden dolayı şahsî olarak kimseyi cezalandırmamıştır. Ancak Allâh’ın yasaklarının çiğnenmesi durumunda Allah için ceza vermiştir.” (Buhârî, Hudûd, 42)

 

Kaç Kere Affedeyim?

Abdullah bin Ömer -radıyallâhu anhümâ-’nın anlattığına göre, bir adam Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e gelerek:

“-Ey Allâh’ın Rasûlü!. Hizmetçiyi (işlediği bir hatadan dolayı) kaç kez affedeyim?” diye sordu.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sustu. Ardından adam:

“-Ey Allâh’ın Rasûlü! Hizmetçiyi kaç kez affedeyim?” diye tekrar sordu.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu sefer şöyle buyurdu:

“-Her gün yetmiş kere…” (Tirmizî, Birr, 31; Ebû Dâvud, Edeb, 123-124)

 

Kalbinde Kimseye Hile Olmadan

Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh- anlatıyor:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana dedi ki: «Evlâdım! Eğer kalbinde hiç kimseye karşı hile olmadan sabaha ve akşama erişmeyi başarabilirsen bunu yap. İşte bu benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimi yaşatırsa, beni sevmiş olur. Kim de beni severse, cennette benimle birlikte olur.” (Tirmizî, İlim, 16)

 

Affeden Kul

Ebû Hüreyre’nin rivâyet ettiğine göre, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“…Allah, affeden bir kulunun ancak şerefini artırır.” (Müslim, Birr, 69)

 

Kötülüğe Karşı Kötülük Yapmazdı

Ebû Abdullah el-Cedelî şöyle demiştir:

“Hazret-i Âişe’ye, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ahlâkını sordum. Şöyle dedi: «O, kötü sözlü ve çirkin ağızlı değildi. Çarşı pazarda bağırıp çağırmaz, kötülüğe kötülükle karşılık vermezdi. Bilakis bağışlar ve hoş görürdü.” (Tirmizi, Birr, 69)

 

Muhammed de Bir Beşerdir

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, affetme konusunda elinden geleni yaptıktan sonra, hâlâ istediği seviyeye erişemediğini düşündüğü zamanlarda Rabbine şöyle niyazda bulunurdu:

“Allâh’ım! Muhammed ancak bir beşerdir. Her insanın öfkelendiği gibi, o da öfkelenir. Eğer bir müslümana haksız yere lânet okur, ağır konuşur, bedduâ edersem, bunu onun için (günahlarından) temizlenme ve rahmet vesilesi kıl!” (Müslim, Birr, 89)

 

Düşmanlığı Devam Ettirmek

“Ey Allâh’ın kulları, kardeş olun!” (Buhârî, Edeb, 57) buyurarak mü’minleri kin ve intikamdan uzak durmaya dâvet eden Peygamber Efendimiz, Allâh’ın en nefret ettiği insanın, husûmette sınır tanımayan ve alabildiğine kindar kimse olduğunu hatırlatır. (Buhârî, Ahkâm, 34) Ve şöyle buyurur:

“Husûmeti sürdürmen, sana günah olarak yeter!” (Tirmizî, Birr, 58)

 

Gücü Yettiği Hâlde

Muâz bin Cebel -radıyallâhu anh-’den rivâyet edildiğine göre, Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Gereğini yapmaya gücü yettiği hâlde öfkesini yenen kimseyi Allah, kıyamet günü herkesin gözü önünde çağırır. Hûriler arasından dilediğini seçmekte serbest bırakır.” (Ebû Dâvud, Edeb, 3; Tirmizî, Birr, 74)

 

“Niye Böyle Yaptın?!” Demedi

Enes -radıyallâhu anh- şöyle dedi:

“Ben Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ellerinden daha yumuşak, ne bir atlasa, ne de bir ipeğe dokundum. Allah Rasûlü’nün kokusundan daha hoş bir râyiha koklamadım. Rasûlullâh’a tam on yıl hizmet ettim. Bana bir defa bile «Öf!» demedi. Yaptığım bir şeyden dolayı «Niye böyle yaptın?» demediği gibi, yapmadığım bir şey sebebiyle «Şöyle yapsan olmaz mıydı?» da demedi.” (Buhârî, Savm 53; Müslim, Fezâil 82; Tirmizî, Birr 69)

 

Sana Verilen Mallardan

Enes -radıyallâhu anh- şöyle anlatmıştır:

“Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile beraber yürüyordum. Üzerinde Necran kumaşından yapılmış, kenarları sert ve kalın bir hırka vardı. Bir bedevî, Rasûl-i Ekrem’e yetişerek hırkasını sertçe çekti. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in boynuna baktım, bedevînin sertçe çekmesinden dolayı hırkanın kenarı boynuna oturmuştu. Daha sonra bedevî:

“-Ey Muhammed! Elinde bulunan Allâh’a ait mallardan bana da verilmesini söyle!” dedi.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bedevîye dönüp güldü. Sonra da ona bir şeyler verilmesini emretti. (Buhârî, Humüs 19; Müslim, Zekât 128)

 

Allâh’ım, Kavmimi Bağışla!

Abdullah bin Mes’ûd -radıyallâhu anh- şöyle demiştir:

“Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, peygamberlerden birinin hâlini anlatışı hâlâ gözümün önündedir. O peygamberi, kavmi dövüp kanlar içinde bırakmışlardı. O, bu haldeyken bile yüzündeki kanları silerken şöyle diyordu:

“Allâh’ım, kavmimi bağışla! Çünkü onlar doğruyu bilmiyorlar.” (Buhârî, Enbiyâ 54, Müslim, Cihâd 105; Ayrıca bkz: İbni Mâce, Fiten 23)

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle