Allah Teâlâ; “Nûn. Ve’l-kalemi vemâ yesturûn: Nûn. Kaleme ve yazdıklarına yemin olsun ki…” (el-Kalem, 1) diye kaleme yemin ediyor. Hakikaten yazdıklarımızın sorumluluğu var. Yazmadıklarımızın da sorumluluğu var. Yazmamız gerekirken bile bile yazmadıklarımızın, ümmete hatırlatmadıklarımızın da sorumlulukları var. Ama birinci derecede yazdıklarımızın sorumluluğu var; yaza...
Her peygamber, insan terbiyecisidir. Onların yolunu ve usulünü takip eden âlimler, ârifler ve velîler de bu vazifeyi elden ele, gönülden gönle devralıp devam ettirmektedirler. Bugün de insanlık, “kendi dillerinden anlayacak” ve “ellerinden tutacak”; ilim, irfan, hikmet ve istikamet sahibi, ehliyetli, gönül doktorlarına muhtaçtır.
Bir mü’minin bütün endişesi, Allâh’ın rızâsını kazanabilmek ve Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e lâyık bir ümmet olabilmeye gayret göstermektir. Bunun için de hayatın hiçbir noktasında İslâm’dan tâviz vermemek gerekiyor. İslâm’ı en güzel şekilde yaşamak ve insanlara ulaştırmak gerekiyor. Kur’ân ve Sünnet’in istikâmetinden kıl kadar dahî ayrılmamak ger...
Görünüşüyle, kokusuyla, tadıyla o Güller Gülü’ne ne kadar yaklaşabilirsek, gönül heybemizi O’nunla ne kadar nasiplendirebilirsek o kadar bahtiyarız! Tek derdimiz, tek hedefimiz; Allâh’a en güzel kul, Rasûlü’ne en güzel ümmet olmaya çalışmak…
Bu sayımızda internetin yaygınlaşması, evlere mahpus kalmamızın ve can sıkıntısının tabiî neticesi olarak sanal âlemde geçirdiğimiz sürenin uzamasını konu aldık. Sanki âlem “sanal”; orada söylenen sözler, yapılan işler; kontrolsüz, boşluğa atılıyormuş gibi… Ama iş öyle değil! Adı sanal da olsa, insanlar üzerindeki tesirleri ve amel defterlerinde kayıtları gerçek!..
Bazı sayılar vardır ki, yazıları hazırlarken kalbiniz pır pır atar, âdeta göğüs kafesine sığmaz olur. Okurken, tashihini yaparken, fotoğrafını seçip mizanpajını yaparken hep aynı heyecanı hissedersiniz. O yazıları yazan kıymetli yazarlarımız da bu duyguları yaşamış olmalılar ki, satırların arasına yüreklerinin atışını sığdırmışlar.
Ashâb-ı kirâmı, diğer bütün insanlardan farklı kılan hususiyet, onların Peygamber Efendimize mutlak bir îman ve muhabbetle bağlanışları ve tam bir teslimiyetle itaat edişleridir. Bugün onların îman, muhabbet, itaat ve teslimiyetine ne kadar muhtacız!
İlim, sadece kuru bilgi değil. Öğrenmek yetmiyor. Onu hazmetmek, kendimize mâl etmek, onunla amel etmek, onu yaymaya çalışmak; bizi “farklı” kılıyor. Bilenle bilmeyenin farkı “amel”… Bildiği hâlde, ilmiyle amel etmeyen kimsenin, câhilden farkı yok. Üstüne üstlük bir de vebâli var.
Ayasofya, Türkiye’nin esaretinin sembolü idi. Tıpkı Mescid-i Aksâ’nın bütün müslümanların zaafiyetinin bir sembolü oluşu gibi… Şimdi bu esaretin zinciri kırılmış oldu. Sıra diğerlerinde inşâallah… Artık önümüzde Roma var, Kızıl Elma olarak… Peygamber Efendimiz’in müjdelediği… Artık önümüzde müslümanların zafer günleri var.
İnsanlık ilk yaratıldığında tek bir ümmetti. Cenâb-ı Hak, her türlü ortak, benzer ve akrandan münezzeh şekilde “tek” olduğu gibi, O’nun gönderdiği davet de “tek” idi. Bütün suhuf, kitap ve peygamberler, “tek” bir doğru yola, sırât-ı müstakîme çağırmaktaydı. Ancak insanlar, aklına, hevâsına, nefis ve şeytana uydukça kalpler çetrefillendi, yollar çoğaldı. Hak ile bâtıl bi...
Bizim dışımızda ve bizden önce başlayan, bizim müdahalemiz dışında mükemmel şekilde her an tıkır tıkır işleyen bu sistemi kim kurdu? İçimizde ve dışımızda, makro âlemde ve mikro âlemde nasıl bir bilgi, hikmet, ustalık, maharet ve kudret var? Kendini her şeyin merkezinde gören insan; aslında koskoca tarihe, uçsuz bucaksız kâinâta kıyasla şu küçücük dünyanın neresinde?
Bugün, bu ay, bu yıl; hayatımız için yeni bir başlangıç dönemi… Yeni ve doğru kararlar almanın, kaybettiğimiz zamanı telâfî etmenin fırsatı… Kendimize, âilemize vakit ayırmak için büyük bir fırsat… Allâh’ın mağfiret ve rahmetinin sağanak sağanak yağdığı Ramazan ayının son günlerine eriştik. Sabır ve namazla, Kur’ân ve yakarışla, tefekkür ve teslimiyetle bu imtihanı atla...
Yâ Rabbi, öksüz kaldık, sahipsiz, çaresiz kaldık. Senin gücüne, Senin rahmet ve affına sığınıyoruz. İhanet etmedik belki, ama ihmal ettik, tembellik ettik, âciz kaldık. Bir müslümanın derdiyle dertlenmesi gereken yüreklerimizi bambaşka ve bomboş sevdalar aldı. Affet bizleri… Katından bize sahip gönder! Bizi, bize merhameti olmayanların eline bırakma! Âmin.
İmanın iki veçhesi var: Mü’minlere karşı, şefkat, merhamet, muhabbet ve gönlünü açmak; gayr-i müslimlere karşı da mesafe, vakar, gerektiğinde nefret ve şiddet göstermek… Bugün biz bu iki kanadımızı eşit miktarda açamadığımız için bir türlü yükselip uçamıyoruz; hep bir tarafımız bizi yere düşürüyor.
İnsan, Allâh’ı zikrettikçe, O’nu tanıyıp andıkça; var oluşunun sebebini ve yaratılış gayesini anlar. Kendisini ve kâinatı tanıdıkça Allâh’a ulaşır. Allâh’ı bilen, O’nu sever. O’nu seven kimse, mahlûkatın da imdadına yetişir. İnsanlar, o kimseye baktıkça Allâh’ı hatırlar. O’nunla beraber oldukça Allâh’a yaklaşırlar. Canlı-cansız varlıklar, onun elinden huzura kavuşur. Çü...
Günümüzdeki bazı problemlere bakarak, bunu, “Battık, bittik, yok olduk!” duygusuyla değerlendirerek bir yere ulaşmak mümkün değil! Aksine mevcudu ve realiteyi gördükten sonra, kendimizden başlayarak yeni bir îman ve diriliş heyecanına ihtiyacımız var. Îmanla dirilmeye ve diriltmeye, sorumlu olduğumuz en yakınlarımızdan başlamalıyız. Evimiz, âilemiz, çocuklarımız, akraba...
Bu sayımızda bir taraftan çocuklara, bir taraftan engellilere, bir taraftan yaşlılara sevgi, hürmet ve ilgiyi özendiren, gündem yapan yazılarımız var. Bir taraftan dünyayı, geçirdiğimiz günleri okumaya çalışan, doğumu ve ölümü, Allâh’ın kudret ve azametini terennüm eden yazılarımız var. Bir de Peygamber Efendimizin nübüvvetinin hâlâ devam ettiğini gösteren yaşanmış muci...
Mü’min olduktan sonra, ölümün hangi şartlar altında ve hangi vasıtayla geldiği çok mühim değil! Ama kalpte deprem olmuş ve fay hatları; bizim inanç, ahlâk ve düşünce dünyamızı enkaza dönüştürmüşse, o zaman yaşamaya devam etsek de beyhûde… Canlı bir cenaze hükmündeyiz, demektir. Öldükten sonra bile yaşamak varken, daha nefes alıp verdiğimiz halde kendimize, insanlığa fay...
Yâ Rabbi, bizi tekrar kulluğuna kabul buyur. Yâ Rabbi, bizi namaz ile ihyâ olan, fahşâ ve münkerden uzaklaşan, Senin rızana yaklaşan kullardan eyle!.. Yâ Rabbi, bizi namazı ikame eden, huzur ve huşû ile Senin huzurunda divan duran, namazında dâim olan, namazından lezzet alan kullarından eyle! Yâ Rabbi, namazı, bizim hayatımızın can suyu eyle!.. Habib’ine “gözünün nûru” ...
Bu sayımızda, okulların açıldığı bir ayda “ilmi” ve “ilim için çekilen çileleri” konu edinelim dedik. İslam tarihinde “rıhle” adı verilen ilim yolculukları, ilmin mayalanması, kemâl bulması ve yayılması için çok büyük bir rol oynamıştır. Bugün de gözünü karartıp ilim için yollara düşecek, ilmini kemâle erdirmek için kapı kapı dolaşacak, aklını olgunlaştırırken kalbini i...
“Onlar bir ümmetti, geldi ve geçti. Onların kazandıkları kendilerine, bizim kazandığımız da bize…” Kuru kuruya geçmişiyle övünmek, hele yanlış ve hatalarını da savunacak şekilde taassupla bağlanmak, bir müslümana yakışmaz. Ancak tarihinde hiç güzel şey yokmuş gibi, küfrân-ı nimette bulunmak, geçmişini hiçe saymak, onları hakîr görmek veya hakaretlerle anmak da bir kadir...
Kaht-ı Ricâl… Yani yetişmiş insan kıtlığı… Toplumların ilerleyişi ve yükselmesi de, çöküş ve gerileyişi de büyük nisbette insanlar eliyledir. Ehil, liyakatli, idealist ve çalışkan insanlar elele verip samimiyet ve sadakatle çalıştıklarında hem kendilerini yetiştirmişler, hem de bağlı oldukları toplumları daha medenî seviyelere yükseltmişlerdir.
Âilemiz, aynı zamanda bize Cenâb-ı Hakk’ın emâneti… Onları tabiî ihtiyaç ve meyillerine göre keşfetmek, yetiştirmek, yönlendirmek, olgunlaştırmak ve topyekûn Allâh’a kulluk şuuruyla donanmak; üzerimize yüklenmiş büyük bir sorumluluk ve ağır bir vazife…
Ramazan Ayı, bütün bu feyz ve bereketine rağmen gerektiği gibi değerlendirilmezse; ayrılıktır, hicrandır, hasrettir, pişmanlıktır. Kaybolan günler bir daha telafi edilemeyecek, geçen fırsatlar bir daha geri gelmeyecektir. İyiliklere katlanan bir sevapla mükâfât verilirken, günah ve kötü alışkanlıklara da katlanan bir ikab ve azab vardır. “Allâh’ım, Şaban’ı bize mübar...
Her şeyin aksamadan ve mükemmel bir nizam içinde devam etmesi, olup bitenlerin farkına varmamızı zorlaştırıyor, çoğu kez… Hep var olan, kendi kendine işlediğini düşündüğümüz şeylerin mükemmelliği üzerinde tefekkür etmiyoruz. Bunlar, sıradan, basit, alelâde geliyor. Hâlbuki insan, Allâh’ın varlığını isbat etmek üzere olağanüstü mûcizeler bekleyeceği yerde, her gün, her a...
Müslümanların gerek bu şekilde “gözle görünen sahte tanrılara” karşı, gerekse bazı insanların kendi nefsânî meyilleri sebebiyle “tanrılaştırdığı” mala, mülke, şehvânî hislere, dostluk ve dünya ihtirasına karşı bir tavrı vardır. O, hep Allâh’ın yanındadır, hak ve hakikatin yayılması için mücadele eder. Sahip olduğu veya başka bir tabirle dünya hayatında kendisine emanet ...
Bugün düştüysek, bugün düştüğümüz yerden kalkamıyorsak; bu öncelikle ilmine ihanet eden âlimler yüzündendir. Onlar, insanların, iktidarların, servet ve şöhret sahiplerinin boyunun ölçüsünü gösteren endam aynalarıdır. Herkes orada kendisini olduğu gibi görmeli, vahyin ve ilmin ışığında değerini ve yaptıklarının karşılığını bulmalıdır. Ya aynalar da yalan söylemeye başlam...
Îmanı sevmek, aynı zamanda zıddı olan küfürden uzaklaşmak, ona karşı buğz ve düşmanlığa sebep oluyor ya da olmalı… Bir insan, hem “Mü’minim!” diyor; hem de ehl-i küfre karşı muhabbet besliyorsa, ciddi bir problem var demektir. Ya sözünde samimi değil ya da sevgisinde… Bir müddet sonra ikisinden birisini seçmek zorunda kalacaktır, bu kişi… Zira bu ikisi ayrı ayrı yollar,...
Bugün İslâm’a saldıranlar, müslümanları birbirine düşürmek, onların inanç, ibadet, ahlâk ve mâneviyatını çökertmek için gayret gösterenler; hem kendileri hidayetten mahrum kalıyor, hem müslümanlara zarar vererek büyük bir suça giriyorlar, hem de -belki çok daha önemlisi- gönlü İslâm ile buluşacak, tertemiz, berrak bir menbâ arayan yüz yılın şaşkın ve zavallı kitlelerini...
Bir Mevlid Kandili daha geldi; Peygamber Efendimiz’in gönlümüze doğuş mevsimi… Onun sünnetini baş tâcı etme vakti… O’nun yaşadığı dönemi okuyunca, insanlığın yüzyıllar boyunca “bir arpa boyu yol almadığını” görüyoruz, maalesef… Câhiliye insanı, aynı kabalığı, aynı vahşîliği, aynı despotluğuyla dünyanın her yerinde yaşamaya devam ediyor. Ama onun karşısında îman ve takv...
Söz, ağır bir vebal… Söz, büyük bir hazine… Hayra çağıran, hayrı öğreten sözden daha güzel ne olabilir?! Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de, Kur’ân-ı Kerîm de en güzel sözlere çağırmıyor mu insanları? Ama insanların arasını bozan, araya fitne-fesat sokan, onları kine, düşmanlığa sevk eden, ömürlük yaralar açan sözler de o kadar acı, o kadar yıkıcı, o kadar fecî… Dinimiz...
Dînimiz, “beşikten mezara kadar” ilim talebini emrediyor. İlim öğrenmek ve öğretmek, sadece okul sıralarında olması gereken bir şey değil. Her müslüman, gücü ve imkânları nisbetinde ya “öğrenen”dir ya da “öğreten”… Hepimizin bu kâinat dershânesinde öğreneceğimiz çok şeyler var. Öğrendiklerimizle kendimizi ve hayatı ne kadar tanıyor, ne kadar ıskalıyoruz? Öğrendikleri...
“Karınca incitmeye korkan” bir medeniyetin evlatları, bugün hangi noktaya savruldu? “Kul hakkı” hususunda kılı kırk yaran insanların torunları, hunharca hayvan katletmeye, küçücük çocukları âilesinden kopartıp almaya, saldırmaya, eziyet etmeye, hatta öldürmeye kadar vardılar. Yaşlılarına merhamet etmeyen, kadın ve çocuklarına zulmeden bir toplum; “medenî” olamaz. Bırakı...
Bu yeni sayımızın, Türkiye için hayırlı bir döneme denk gelmesini ümit ediyoruz. Dergimiz baskıya verilirken seçim sandıkları kurulmuştu, büyük ihtimalle dergi elinize ulaştığında da Türkiye’yi kimin idare edeceği netleşmiş olacak. İnşâallah, Rabbimiz bize hayırlı sahipler nasip eder. Türkiye önemli bir ülke… Türkiye, sadece kendi sınırlarından ibaret bir ülke değil!.....
Uzunca bir zamandan beri Ramazan aylarında, ümmet olarak nasibimize hep hüzün düştü. Bayrama yüzlerimiz gülerek erişemedik. Dergimizin baskıya hazırlandığı günlerde, Ramazan ayının arefesinde Amerika ve İsrail’in yapmış olduğu provokasyon ve katliâmlar gündemimize bomba gibi düştü. Kadın, çocuk, yaşlı, tekerlekli sandalyedeki mâsum ve sivil binlerce insanların üzerine y...