İlim, Kendini Bilmektir

İlim, tek kelime ile “bilmek”tir. İnsanın etrafı hakkındaki her türlü bilgisine ilim denebilir. Faydalı bilgiler olduğu gibi, faydasız, hattâ zararlı bilgiler de vardır.

Dinimiz, insanları faydalı bilgiler öğrenmeye, öğrendiği faydalı bilgilerden de istifade etmeye teşvik etmiştir. O hâlde mü’min, bütün niyet ve amellerini hayra, güzele, faydalıya yönlendirmeli; en kıymetli sermayesi olan zamanını boş, gereksiz ve hatta zararlı şeylerle geçirerek zâyî etmemelidir.

İlmin sonu yoktur. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Cenâb-ı Hak’tan ilminin ziyadeleşmesini talep etmiştir. Çünkü ilmi artanın takvâsı, ibadeti, huşûu, edebi, firâseti, ahlâkı, kısacası dindarlığı artar.

Faydalı ilim, insanı Allâh’a yaklaştırır. İnsanı Allâh’a yaklaştırmayan ilim, O’ndan uzaklaştırıyor demektir.

İlim, kâinâtı okumak, Allâh’ın yaratmış olduklarına bakarak Allâh’ı tanımaya çalışmaktır. Buna, eserden müessire ulaşma denir.

İnsanın mahiyeti, sır ve faziletleri, onu diğer insanlardan üstün kılmıştır. İnsan, kendisinin hakikatini öğrendikçe Cenâb-ı Hakk’ı tanımaya başlar. Zira insan, Cenâb-ı Hakk’ın yarattığı büyük bir hazine ve çözülmesi zor bir muammâdır. Onda kâinâtın gizli-açık şifreleri vardır. O, kâinâtın bir parçası olarak ondan izler taşıdığı gibi; Cenâb-ı Hakk’ın kendisinden üflediği bir ruh sebebiyle ilâhî tecellîlerin de aynası mesabesindedir.

İnsan, kendi gönlüne akseden tecellîlere bakarak fıtratını, ne olduğunu, nereye gittiğini öğrenir. Bu sebeple gerçek ilim, insanın kendisini tanımasıdır. Yûnus Emre’nin dediği gibi:

“İlim ilim bilmektir;

İlim kendin bilmektir.

Sen kendini bilmezsin

Bu nice okumaktır.”

İnsanın bu dünyaya nereden geldiğini, burada niçin yaşadığını, nasıl yaşaması gerektiğini ve nereye gideceğini doğru bir şekilde öğrenmesi, “insan” olmanın îcabıdır. Bütün hayatı boyunca bir şeyler öğrenmekle ömrünü geçirmiş bir kimse, bu temel sorular çerçevesinde bir marifete erememişse, okudukları boşa gitmiş demektir.

İlim öğrenmek farzdır. Ama hangi ilim? Bütün ilimleri öğrenmek, herkese farz mıdır?

Kadın-erkek bütün insanlara farz olan ilim, biraz önce ifade ettiğimiz gibi, insanı Allâh’a götüren kulluk ilmidir. Bunun dışındaki ilimler, ihtiyaca binâen ve kişilerin imkân ve kabiliyetlerine göre mecburiyet kazanır. Meselâ ziraatle uğraşan kimselerin, çok ince matematik denklemlerini öğrenerek zaman kaybetmesi boşunadır. Aynı şekilde bir şoförün uzman bir kimyager gibi formüller ezberlemesi, kendisini hiçbir zaman ilgilendirmeyecek şeylerle zihnini ve kalbini bölmesi, yine vakit kaybıdır.

Elbette ilmin her çeşidi, ehemmiyetlidir. Her birini bilmesi gerek insanlar vardır. Ama “ilm-i hâl” adı verilen, bütün insanların öğrenmesinin farz olduğu asgarî bir seviye vardır. Bu bilgiler de insanın meşguliyetine göre değişir. Ticaretle uğraşmaya karar veren kimsenin kendi işleri için gerekli ilmi öğrenmesi farz olur. Aynı şekilde bekârken gerekli olmayan evlilik ile ilgili hükümler, evlenmeye karar verince farz hâline gelir.

İnsanın en büyük ilmi, kendini ve Rabbini tanımasıdır. Rabbimiz, kendi mârifet ve muhabbetine giden yolları bize kolaylaştırsın. İlmimizi, irfanımızı, takvâmızı ve kulluğumuzu her geçen gün ziyadeleştirsin. Bizden râzı olduğu bir hâlde, bizi huzuruna kabul buyursun. Âmin.

PAYLAŞ:                

Zahide Topcu

Zahide Topcu

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle