Bebeklerde Bitmeyen Ağlama Krizleri

Altları temiz, karınları tok olan ve herhangi bir hastalığı da bulunmayan bebeklerin saatlerce süren ağlama krizlerinin sebebi, ufacık mide-bağırsak sisteminden atarak bir türlü rahatlayamadıkları gazdır.

Böyle hâllerde âileler, bebeklerinde bir hastalık olduğunu ve onların bakımlarında yetersiz kaldıklarını düşünerek bunalmaktadırlar. Durdurulamayan ağlama nöbetleri karşısında çaresiz kalınca:

“-Son günlerde hep aynı saatlerde ağlıyor, kaç saattir durmadan ağlıyor, huzursuzlanıyor, morarıp katılıyor!” gibi şikâyetlerle hekime başvurmaktadırlar.

Hekimler ise, bebeklerin sağlıklı olduğuna dair âileleri inandırmaya ve uygun olmayan tedavi yöntemlerine başvurmamaları gerektiği konusunda onları ikna etmeye zorlanmaktadırlar.

Her bebeğin kliniği aynı olmadığı ve koliğin kesin sebebi bilinmediği için standart bir tedavi protokolü oluşturulamamaktadır. Birçok usul denenmekle beraber, hâlen tesirli bir tedavi biçimi bulunamamıştır.

Bir önceki yazımızda bunun normal ve kendiliğinden düzelebilecek bir durum olduğu, bebeğin büyüme ve gelişmesini engellemediği konusunda âilenin rahatlatılması gerektiğini belirtmiştik. Belki de tedavinin en önemli kısmını, âilelerin ikna edilmesi oluşturmaktadır. Zira aşırı ağlamalar, âile içinde, bilhassa annede gerginliğe sebep olarak bebek ile iletişimi sıkıntıya sokmakta, bunun emzirme ile alâkalı bir durum olduğunu düşünen anneler, bu konuda kendilerini yetersiz ve çaresiz hissederek anne sütüne alternatif aramaktadırlar.

“İnfantil kolik” dediğimiz gaz sancısının tedavisinde kullanılan ve kesin çözüm veren bir tedavi yöntemi bulunmamaktadır. Bebeklerin neden ağladığını tespit ederek bu doğrultuda uygulanacak rahatlatıcı metotlarla bebekler sâkinleştirilebilir. Uygulanan girişimler, üç başlık altında toplanabilir. Bunlar; ilaçlar, beslenme ile ilgili girişimler ve davranış uygulamaları olup, en fazla kabul gören metot, davranışlarımızla müdahaledir.

İlaçlar, hem çok etkin bir tedavi sağlamadığından, hem de yan tesirleri olduğundan hekim kontrolünde kullanılmalıdır.

Beslenme ile ilgili girişimler: Bebeklerin ilk haftalardaki büyümesi oldukça hızlı olduğundan, sık sık ağlayıp emmek isteyeceklerdir. Doğumdan sonraki 3, 6 ve 8. haftalarda bu durumda belirgin artış olmaktadır. Anneler endişeye kapılmadan bebeklerini emzirmelidir. Doğumu müteâkip en geç 72 saat içinde anne sütü bebek için gerekli seviyeye ulaşmaktadır.

Bebeğe sütün yetmediğini onun ağlaması değil, kilosundaki değişiklik belirlemektedir. Ayda en az 600 gram alan, günde 5-6 kez idrar yaparak bezini ıslatan bebeklere süt yeterli oluyor demektir. Gaz sancısı sebebiyle aşırı ağlamalardan ötürü sütün yetmediğini düşünerek mamaya geçiş yapmak, yanlış bir uygulamadır. Anne sütü alan bebeklerde gaz sancısı daha az olur. Mamaların hazmı daha zordur. Lâkin mama ile beslenen bebeklerde allerjen olmayan ve gaz yapmayan formüller denenebilir.

Bebeğin beslenmesi sırasında uygun emzirme tekniği önemlidir. Emzirirken bebeğin burnunun tıkalı olmamasına ve hava yutmamasına dikkat edilmeli, bir göğüs tamamen boşaltıldıktan sonra diğerine geçilmeli (böylece sürekli laktoz muhtevası yüksek olan önsütün alınması önlenmiş olur), sonraki emzirmeye en son boşaltılan göğüsten başlanmalı, beslenme sonrası bebeğin gazı çıkartılmalı ve çıktığından emin olunmalıdır.

Uyku ve beslenme saatlerinin düzene konmasının, ağlama sürelerini % 42 oranında azalttığı bildirilmektedir. Çok fazla emme isteği olan bebeklerde en az 2-2,5 saat ara ile beslenme yapılmalıdır.

Anne sütünün içindeki ağrı kesici-sâkinleştirici maddeler ve bebeğin uykuya geçmesini sağlayan kimyevî formüller sebebiyle bebekler daha kolay sâkinleşmektedir. Ayrıca emzirme esnasındaki anne-bebek arasında kurulan duygusal bağın da olumlu tesirleri bulunmaktadır. Bu sebeple gaz sancısı sebebiyle anne sütünü bebeğin diyetinden çıkarmak yerine, annenin diyeti gözden geçirilerek düzenlenmelidir.

İnek sütü, yumurta, fındık, fıstık, çikolata, baharatlı gıdalar gibi alerjen maddelerle; lahana, turp, bulgur, fasulye gibi gaz yapan gıdalar gerekirse diyetten çıkarılmalıdır. Kafein ihtiva eden içecekler ile sigara, alkol gibi zararlı alışkanlıkların da bebekte gaz sancısını uyardığı akılda tutulmalıdır.

Bitki çaylarının ağrıyı azalttığı söylense de, bebeklerde ciddî ishallere, böbrek yetmezliğine sebep olabilir. Tedavide belirli bir doz belirlenmediği için de gereğinden fazla verilmesi, bebeğin anne sütü almasını azaltabilir.

Davranış uygulamaları, diğer usullerden daha tesirli ve başarılıdır. Kundak yapmak, bebeği yüzükoyun veya yan yatırmak, kucakta sallamak, ninni söylemek, araba ile gezdirmek, karnına ılık havlu koymak, masaj yapmak, ılık banyo yaptırmak, kucağa alarak sırtını sıvazlamak, bebeğin yanında ritmik ses çıkaran elektrik süpürgesi ya da saç kurutma makinesi açmak gibi uygulamalar; sancı sebebiyle huzursuz olup ağlama nöbetine giren bebeği rahatlatacaktır.

Bebeğin karnına masaj yapmak, bacaklarını dizden büküp bisiklet sürer gibi hareket yapıp karnına doğru yavaşça bastırmak, bağırsak gazını çıkarmaya yardımcı olur. Biberon veya emzik kullanmak, gaz miktarını artırabilir. Biberonla beslenen bebeğin başını yukarda tutmak, daha az hava yutmasını sağlayan biberonları tercih etmek uygun olur.

Öğrenciliğimizde kundağın, bebeğin ayakta sallanarak ve ninni söylenerek uyutulmasının ninelerimizin tarihi geçmiş uygulamaları olduğunu okuyup yazmıştık. Hattâ kolik sebebiyle durmadan ağlayan ilk bebeğimi büyükannesi kundakladığında canım çok sıkılmış ve ilk işim, elini kolunu kundağın dışına çıkararak kendimce onu rahatlatmak olmuştu. Öyle ya, kaç sene tıpta okuduğum şey mi doğru idi, yoksa yedi tane bebek büyüten ümmî ve yaşlı bir ninenin yaptığı mı?

Heyhat, bugün dışladığımız ebeveyn metotlarının ilmî çalışmalara girdiğini görmekteyiz. Bir zamanlar “zararlı” denilerek kundaktan çıkarılan ve yatağına koyularak tek başına uyumaya zorladığımız bebeklerin, sâkinleşmeleri için tekrar kundak[1] içine sokulmaları ve ninni ile sallanarak uyutulmaları telkin edilmekte… Ninelerin uygulamaları batıya gidip patent alınca kabul görerek tekrar literatürümüze girmeye hak kazandı. Zira yapılan çalışmalarda kundak yapmanın beyni iç ve dış tesirlerden koruyarak uyaranları azalttığı, bebeğe anne karnındaymış hissini vererek sancı bulgularında azalmaya sebep olduğu görüldü.

Yine hareket hâlindeki bebeğin daha çabuk sâkinleştiği, ağlamasının kesildiği ve kalp atımlarının da yavaşladığı tespit edildi. Böylece bebek bakımında geleneksel usullere önyargı ile değil, sağ duyu ile yaklaşmamız gerektiğini bir kere daha idrâk etmiş olduk. Ve tabiî ki, iki-üç satır okumakla “bilenlerden” olunamayacağını da...

Netice olarak kolik, ilk üç ayındaki bebeklerde şiddetli ve uzun süren ağlamayla seyreden, sebebi henüz tam olarak bilinmeyen; çok az bir oranda organik problemle birlikte seyredebilen, kesin bir tedavisi bulunmayıp, nörolojik olgunlukla düzeldiği düşünülen bir tablodur. Âile içinde ciddî sıkıntılara yol açmakla birlikte, düzeldikten sonra ne bebek için ne de âile için bir dert kalmamaktadır. Bu sebeple âilelerin endişeleri giderilerek güven telkin edilmelidir.

Bebeğin alışılagelmişin dışında ağlaması ve beraberinde ateşi, fışkırır tarzda kusması, ishal gibi ek problemleri varsa, muhakkak hekime danışılmalıdır. Uzun zamandır sırrını koruyan bu rahatsızlığın en iyi tedavisinin zaman olduğu anlaşılmıştır.

 

[1] Bebeklerin ayına göre doğru kundaklama tekniği bilinmelidir. Zira yanlış bir teknik, sağlık problemlerine sebep olabilir.

PAYLAŞ:                

Betül Nefise İnal

Betül Nefise İnal

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle